kitap adından da anlaşılacağı üzere ağırlıklı olarak Atatürk'ün 57 yıllık yaşamı içerisinde geçirdiği sağlık sorunları üzerinde duruyor. evet, bu konu üzerine yazılmış birçok kitap var ama bu kitabı o birçok kitaptan ayıran belli başlı sebepler var. öncelikle kitabın yazarı bir doktor, üstelik gastroenteroloji uzmanı bir doktor. ki bu
Ali Rıza Bey, hayatını memuriyetle devam ettiren, namusuna ve ahlaka son derece düşkün beş çocuklu bir ailenin babasıdır. Trabzon’da çalıştığı bir iş yerinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a gelip Bağlarbaşı’ndaki babadan kalma eve yerleştiler. Bir süre işsiz gezdikten sonra, Muzaffer adındaki eski öğrencisinin ona sağladığı imkanla işe girer.Her şey
Öğrencilerimin arasına boynu bükük çiçekler serpti hayat...
Gözleri daha büyük, her sese tetikte, ürkek çiçekler...
Şimdilerde sadece öğreten değiliz; güven, sevgi, şefkat donandık fazlasıyla.
Zor da olsa güçlü olmak gerek; zira yaralı çocukların, hızlı atan kalpleri avuçlarımda...
Bazen acını içine gömersin,
...
Ne kanı canım, kızılcık şerbeti o...
Edebiyatla ilgili metinler okumayı seven herkesin yolunu düşürmesi gereken bir kitap. Cortazar’ın Kaliforniya Üniversitesi’nde verdiği derslerin bir dökümü aslında bunlar. Sanki o sıralardan birinde oturmuş Cortazar’ın dinliyormuşum gibi hayal ederek okudum. Çünkü her ne kadar elden geçirilmiş, bir düzene sokulmuş olsa da metinler, dersteki konuşma biçiminden çok uzaklaşmamış. Yani okunması zor bir kitap kesinlikle değil. (Belki Cortazar’ın anlaması en kolay kitabıdır:)
Yazma eylemi, öykü türünde zaman, fantastik-gerçekçi öykü, metinlerdeki müzik, mizah, oyunlar, edebiyat ve erotizm, Seksek’in yazımı ve Latin Amerika edebiyatıyla ilgili sekiz başlık var. Cortazar teoride anlattığı hemen her şeyi bir ya da birkaç metinle, anekdotlarla destekliyor. Çok kült sayılabilecek kitaplardan, bir yandan da adını bile duymadığım yazarlardan bir bölüm alıp sesli okumaya başlıyor. Buralarda beni en çok etkileyen şey Cortazar’ın kendi okurluğu oldu açıkçası. Ne çok metni büyük bir açlıkla yeyip bitirmiş. Hayranlık verici.
Eğer Cortazar’ın edebiyatını seven bir okur değilseniz, ya da henüz kitaplarıyla tanışmadıysanız, kendi kitaplarından uzun uzadıya bahsettiği bölümler sizin için çok kopuk kalacaktır. O yüzden bence bu kitap Cortazar’la tanışma kitabı olmamalı.
Ama eğer tanıştıysanız “Benim için "edebiyat" ve "hayat" her zaman aynı şeydir.” diyen bir yazarın müthiş bilgi birikiminden sarhoş olabilirsiniz. Arada Cortazar’ın anıları, kabusları, politik görüşü, sevdiği müzisyenler, hayran olduğu yazarlar, şairler gibi ayrıntılarla karşılaşıp gereksiz yere sevinmek de cabası.
Keyifli okumalar..
Perec’in okuduğum ilk kitabıydı #uyuyanadam
Otobiyografisi olabileceği de söyleniyor. Zor bir çocukluk dönemi olmuş o yüzden hislerinin dökümü olarak düşünülmüş olabilir. İkinci tekil şahıs bir anlatım. Bu anlatımı sevdiğimi söylemiştim daha önce. Bireyselliğin derinliğini anlamakta etkili bir anlatım. Kendini toplumdan soyutlamış, kendine yabancı, yalnız ve umutsuz bir kişilik. Bu kadar umutsuzluğa, varoluş sancılarına rağmen kitabın sonlarına doğru hayata karşı umut kıpırtılarını da okuyoruz. Yani düşünce şeklini değiştirirsen hayat o kadar çekilmez değil, diyerek bağlayayım. Çok severek okudum.
“İnsan ne harikulade bir buluş! Isınsın diye ellerine, soğusun diye de çorbasına üfleyebilir.”
Ağaç bilinir ki aileyi temsil eder. Her dalı ve yaprağı aileyi oluşturur.
Yalan üzerine kurulan hayat ne oksijen verip nefes almanı sağlar ne de yaşamak için bir ortam...
Ali Rıza Bey, dört kızı, bir oğlu ve eşi Hayriye ile yaşamaktadır.
Oğlu Şevket bankada memur olarak çalışır ve çalıştığı bankada Ferhunde ile tanışıp evlenir. Ferhunde,
Ali Rıza Bey'e "kızını dövmeyen dizini döver" atasözünü söylemek isterdim.
.
.
.
.
.
Memur olan Ali Rıza Bey'in , dört kız ve bir erkek çocuğu vardır. Hayattaki en büyük isteği namuslu bir hayat yaşamak.
Çalıştığı şirkete torpil ile soktuğu bir kız, şirketin patronuyla yattığını öğrenince şirketten ayrılır ve işsiz kalır.
Bu olaydan sonra evde kavgalar, huzursuzluklar,isyanlar vs başlar.
En büyük oğlu bir iş bulur evi idare etmeye çalışır. Evli bir kadınla birlikte olur ve kadınla evlenip fakirhaneye getirir. Nüfus artar.
Kızlardan en büyük olanı fikret, evden kaçmak için kendisinden yaklaşık yirmi yaş büyük biri evlenip fakirhaneden ayrılır ve ilk yaprak döküldü.
Oğlu şevket ,para yetiştiremiyor borç alıyor ve sonunda hırsızlık yapıp bir buçuk yıl hapis yatar. Böylelikle ikinci yaprak döküldü. Gelinde fakirliğe dayanamayıp kaçıyor.
Kızlardan necla ise ,kendini zengin koca olarak tanitan bir suriyeli ile evlenip memleketten ayrılır. Adam zengin değil, çocukları var üstüne zaten yirmi-yirmi beş yaş büyük. Ne hayallerle yola çıktı ne buldu. .bir yaprak daha..
Kızlardan leyla bir avukatın metresi olup ,apartman dairesinde metres olarak ailesi olarak yaşar. En azından karınlarımiz tok diyip geçinip giderler..
Geçim sıkıntısı bir aileyi ne hallere düşürdü böyle. .
Not : romanda eski kelimeler fazla yoktu. Anlatımı basit.olaylari süslü cümleler değil de olduğu gibi anlatmış yazar.
Genelde yorum hazırlarken önce yazar hakkında kısa bir bilgilendirme, ardından kitabın içeriği hakkında -ipucu (spoiler yerine ipucu kelimesini kullanmak istedim) içermeyen- çok kısa bir bilgi, varsa kitapla ilişkili ön-okuma veya hazırlık kaynakları ve en sonunda da -tabii ki büyük bir kısmı kapsayacak şekilde- kitabın bende bıraktığı veya
Düşmez kalkmaz bir Allah'tı.
Bir koca ağaç ve üzerinde bahar tazeliği ile açan yapraklar. İyi aile terbiyesinin vermiş olduğu o halet-i ruhiye. Bu halet-i ruhiye de açan güneşin önüne zamanla geçen bulutlar. Ali Rıza Bey’in etrafında açan bu yaprakların sırat-i mustakim’den bir an olsun ayrılmayacağı düşüncesi. Ve insan dargınlığından gelen ilk