Ama iyisi mi ben size geçen yıl tanıştığım başka birinin öyküsünü anlatayım. Çok tuhaf, sık rastlanmayan bir olay geçmişti başından. İdam edilecek öteki mahkûmlarla birlikte onu da idam sehpasına çıkarmışlar. Siyasi bir suçu nedeniyle kurşuna dizilerek idam edileceği kararı okunmuş kendisine. Yirmi dakika sonra da bağışlandığı, ölüm cezasının
Hem niçin hayatta binde bire nasip olmayan büyük mutlulukları böyle feda etmeli, sonu ölüm olduktan sonra niçin hayatı da böyle temelsiz kanunlar için zorla harcamalıydı? Hatta insanlık, hatta tabiat bunu yönlendirmiyor ve zorlamıyor muydu?
Aşktan başka her şeyin boş olduğunu düşünüp hayata sarılarak bundan verebildiği kadar, alınabildiği
“Ama o, hiçbir engeli umursamıyor, kaçamayacağımız kudretli bir yağmura yakalandığımızı söylüyor, güzelin kesinlikle doğrudan evla olduğunda ısrar ediyordu. Aşk bile yaşanmayacaksa, hayat neye yarardı? Hep böyle cevabı tekinsiz sorular soruyordu.”
Türkiye Birincisi
Asla yeterince iyi olamadım. Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık
olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu
gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak
lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim.
70, 80 ve 90 yaşlarında üç kardeş varmış. Üçü de, henüz 60'larındaymış gibi üçüz kardeş gibi görünüyormuş. Bu işin sırrını merak edenler toplanıp bu üç kardeşi ziyarete gitmişler. 70 yaşındakine genç kalmanın sırrını sormuşlar.
O da, 80 yaşındaki abisine sorulmasını söylemiş: "Benden on yaş büyük olduğu halde, benim gibi 60 yaşında
Vakit geç olmuştu, kalktık. Restoranın
kapısında bana acelem olup olmadığını, biraz
daha zamanımın bulunup bulunmadığını sordun.
Senin için hazır olduğumu nasıl saklayabilirdim!
Daha zamanımın olduğunu söyledim. Sonra sen,
hafiften bir çekingenliği hemen aşarak,
gevezelik etmek üzere biraz evine gelmeyi ister
miyim diye sordun. “Memnuniyetle,” dedim
kendimi bütünüyle içimdeki duygunun
doğallığına bırakarak ve hemen o anda çabuk
kabullenişimden tedirginlikle veya sevinçle, ama
bir biçimde etkilendiğinin, ama her ne olursa
olsun kesinlikle şaşırdığının farkına vardım.
Bugün o hayretini anlıyorum; çünkü biliyorum
ki kadınlar genel olarak, içlerindeki kendini
verme arzusu ne kadar yakıcı olursa olsun, bu
hazır oluş durumunu inkâr etmek, ürkmüş gibi
yapmak veya yalanlar, yeminler ve vaatler
aracılığıyla önce yatıştırılması gereken bir öfkeyi
oynamak alışkanlığındadırlar. Ayrıca, böyle bir
davete bu kadar sevinçle karşılık vermenin belki
de ancak aşkın profesyonellerine, yani hayat
kadınlarına veya saf, bütünüyle yeniyetme
çocuklara özgü olduğunu da biliyorum.
"Biz dini yaşayarak öğrendik. Bize dîni bilgi telkin edilmedi. Çünkü etrafımızdaki bütün insanlarda hayatın akışı dîni esaslar üzerineydi. Çok abartılı da değildi, çok gevşek de değildi. Böyle akıyordu hayat; yumuşak, tabii ve mûnis."