Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Arzu, Başkası olan bir Başka'nın ihtiyacında kendini tanır. Başkası benim ne düşmanımdır (Hobbes ve Hegel'de olduğu gibi), ne de tamamlayıcımdır (her bireyin kendini varlığını idame ettirmekte bir şeyin eksikliğini duyması nedeniyle kurulan Platon'un Devlet'inde olduğu gibi). Başkası'na duyulan arzu, hiçbir şeyin eksikliğini duymayan bir varlıkta doğar, ya da daha kesin bir ifadeyle söylersek, eksikliğini duyabileceği ya da onu tatmin edebilecek her şeyin ötesinde başlar.
Devlet, yine Hegel'e göre, millet denilen bireyleri aşan mistik, duygusal, ahlaki, tarihsel bir gerçeğe dayanır. Milletin kendisi de yalnızca belli bir zamanda yaşayan ve birbirlerine hukuki bağlarla bağlı olan bireysel varlıklardan oluşmaz. O, köklerini tarihte, geçmişte bulur ve geleceğe uzanır. Millet, başka topluluklardan dilsel, kültürel, hatta ırksal bakımdan farklı, aynı acılardan ve savaşlardan geçmiş olan, aynı değer ve idealleri paylaşan, varlığını başka değer ve idealleri temsil eden başka milletlere ait insanlarla girdiği çatışmalardan, bu çatışmalarda katlandığı mahrumiyet ve fedakarlıklardan alan, geleceğe dönük olarak da aynı fedakarlık ve feragat iradesini göstermeyi kabul eden insanlardan meydana gelen; canlı, organik, mistik, ahlakî bir varlıktır.
Reklam
Filistinde dünya sistemi Yahudiler eliyle mi etkin oluyor yoksa Yahudiler dünya sistemini mi kullanıyor? gibi soruların çok da anlamlı olmadığı açıktır; kim kimi kullanıyorsa kullanıyor; son uçta Yerküre'nin bu kısmında —ve bütün bir Yeryüzünde- insanlığa karşı yüz yıldır sistematik bir şekilde suç işleniyor. Suçu işliyor gözüken, Yunan mezaliminde olduğu gibi, İngilizler veya Amerikalılar değil; onlar sahnenin dışında. Sahnede Yahudiler ve Filistinliler bulunuyor. AngloAmerikan unsur yeri geldiğinde, İsrail-Mısır barışında oluğu gibi, hakem olarak devreye giriyor. Toynbee'nin daha 1922 yılında dediği gibi, “zor olan bir şeyi, çatışan taraflar arasında tarafsızlığı muhafaza ederek, sorunun çözümüne katkıda bulunmak” bunların “kaderi” ve “konumu”. Kurdukları tezgâhın hiç farkında değilmiş gibi davranarak, ortaya çıkan çatışmaları yönetme yoluyla, gözden ırak kalmak/gaybda kalmak, dünya sisteminin en büyük başarısı olarak kabul edilebilir. 6. Mesele Hegel'in ifadesinde bulunan “gücü elinde tutan millet/devlet karşısında diğer milletlerin ve devletlerin herhangi bir hakları yoktur” ilkesinde yatmaktadır. Her şeyin güce, gücün de formel yapılara taşındığı, formel yapılar üzerinden kazanıldığı şartlarda insan onuru, en fazla söylemlerde ve bir ideal olarak mevcut olabilir.
Tahsin GörgünKitabı okudu
Hegel'in dediği gibi, her Devlet, "Devlet olarak varlığının asıl momentlerini" içermekle kalmaz. Güçlerin birleşmesi anlamında tek bir moment (an) vardır ve Devletin bu momenti, kapma, bağ, düğüm, nexum, gibi büyülü bir kapmadır.
Sayfa 92
HEGEL
""Erkekle kadın arasındaki fark, hayvanla bitkinin farkı gibidir.' diye yazmıştı. Hayvan erkeğin özelliklerine, bitki de kadınınkilere yakındır. Çünkü kadın daha çok, duygunun belirlenmemiş tekliğini kendi ilkesi yapan sakin bir gelişme gösterir. Yönetimin başına kadınlar geçmişse, devlet tehlikede demektir, çünkü kadınlar genel isteklere göre değil, rastlantısal eğilim ve görüşlere dayanarak karar verir. Kadınların eğitimi her nasıl oluyorsa, daha önceki bilgilerin edinilmesiyle değil, deyim yerindeyse tasavvur etmenin havası içinde, hayatı yaşamak yoluyla gerçekleşir. Oysa erkek konumunu düşüncelerle haşır neşir olarak ve teknik çabalar harcayarak edinir."
Sayfa 415Kitabı okudu
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
"Kadınlar elbette eğitilebilir ancak zihinleri yüksek bilimler, felsefe ya da belirli sanat dallanyla uğraşmak için uygun değildir. Kadınlar çeşitli arzulara, beğeni ya da zerafete sahip olabilir ancak bir idealleri yoktur. Kadınla erkek arasındaki fark bitkiyle hayvan arasındaki farkla aynıdır. Hayvanlar erkeklerin karakterine daha yakınken, bitkiler kadınlara daha yakındır. Eğer devletin kontrolü kadınların eline geçerse, o devlet tehlike altında demektir. Çünkü kadınlar evrensel olanın dikte ettiklerine göre hareket etmez, kazara ortaya çıkmış durumlardan ve fikirlerden etkilenir."
Reklam
Kolonya Gazetesi'nin başyazarı Karl Heinrich Hermes'in sansürcü görüşlerini aktarır Marx: "Bize göre, devlete, abartılmış sertlikten dolayı değil, daha çok bir hoşgörü fazlasından dolayı kusur bulunabilir." Marx'ın Hermes'e yanıtı kısa ve özdür: "Sansürcüleri pek az sansür uygulamakla suçluyor" Hermes,
Kalkedon YayıncılıkKitabı okuyor
syf.53-54
1 ocak 1842'de Ren bölgesinde Rheinische Zeitung (Ren Gazetesi) yayına başlar. Gazeteyi ekonomik olarak destekleyen güç liberal burjuva temsilcileridir; ama yazı kurulunda Sol Hegelciler vardır. Bauer kardeşler (Bruno Bauer, Edgar Bauer) işin içindedir. Marx, dostu Bruno Bauer'in etkisiyle bu gazeteye ilgi duyar. Mayıs 1842'den itibaren Ren Gazetesi'nin yazarı olur. 15 ekim 1842'de gazetenin editörlüğünü üstlenir, başyazar olarak yazılarını yayımlar. Sansürcü hükümetle Ren Gazetesi arasındaki çelişki Marx'ın yazılarıyla yavaş yavaş şiddetlenmeye başlar. Odun Hırsızlarına Karşı Yasa Üzerine Tartışmalar isimli makalesiyle yoksulların tarafında yerini alır. Marx Tanrıtanımazdır; ancak henüz komünist değildir. Hegelci düşünceleri soldan yorumlayan radikal bir demokrattır. Hegel'den ayrıldığı noktalar düşüncesinde büyümektedir. Ren Gazetesi'nde Marx'ın yazdığı en önemli makalelerden biri olan Kölnische Zeitung'un (Kolonya Gazetesi'nin) 179'uncu sayısının başyazısına verdiği yanıttır. Ren Gazetesi'nin 10-12-14 Temmuz 1842 tarihli sayılarında yayınlanan bu makale, Marx'ın felsefe-devlet-din konularındaki görüşlerinden parçalar taşır ve incelenmeyi hak eder. Kolonya Gazetesi Katolik kilisesini savunan, Prusya hükümeti ile uzlaşan bir yayındır. Hükümetin ajanı olan gazeteci Karl Heinrich Hermes, Ren Gazetesi'ni felsefe ve din konularıyla uğraştığı için eleştiren bir yazı yayımlar. Marx'ın Söz konusu makalesi Hermes'e karşı cevaptır.
Sayfa 53 - Kalkedon YayıncılıkKitabı okuyor
Devlet, bireyin —birey geneli bilip istediği ve ona inandığı ölçüde— kendisinde özgürlüğüne sahip olduğu ve onun tadını çıkardığı gerçekliktir.
Neden ve nasıl kadınlar erkeklere tabi olmuştur sorusunu felsefi bir soru haline getirdiği için ilk feminist filozof Beauvoir'dır. İkinci Cins, Platon'un kadınlar hakkında söylediklerine sıklıkla gönderme yapar. Kadınların onları eşliğe ve anneliğe yazgılı kılan bir doğası olmadığını, toplumsal cinsiyetin siyasal ve sınıfsal bir işleyişi olduğunu zaten Devlet'i okuyarak da söylemek mümkündür. Beauvoir cinsel ezilme sorusunu Hegel felsefesinin bir okuru olarak tartışmıştır. Kadın erkek ilişkisi bir köle-efendi ilişkisi olmadığı halde, cinsiyet farkının erkekler tarafından anlamlandırılması, kadının mutlak başka olarak kurulması, kadınları içkinlik alemine mahkûm etmiştir. Bununla birlikte, Hegel'in mutlak fikrinin kadın bakış açısıyla yorumu, özgürlüğü tüm bireylere yaymak gerektiğini ima eder. Böylece Hegel'in Hukuk Felsefesi'nde, kadınlara çizdiği kesin sınırlar ortadan kalkar ve kadının ailenin dışında tanımlanması, yani kendisi için bir varlık olarak dışarıya, kamusal yaşama, dünyaya çıkması mümkün olur. 16-17
Reklam
Felsefe, eleştirelliğin kamusal olarak yürütüldüğü tek mecra değildi elbette. Felsefeyle bağlantısı olmayan birçok temsilî biçim, toplumsal kurumlara ve siyasal yozlaşmaya saldırmak için zengin edebî geleneği ve retorik araçları kullandı. Ama on dokuzuncu yüzyıl dil teorilerinde retoriğin gerilemesi, felsefenin iddialarını düzgünce tanımlanıp
Sayfa 71 - 72 - PdfKitabı okudu
Heidegger Nazi dönemi boyunca, kendisinin Nazi bütüncül devlet görüşüne uyarladığı Hegel üzerine yazmış ve dersler vermiştir.4 4. 'Man hat gesagt, 1933 ist Hegel gestorben; im Gegenteil: er hat erst angefangen zu leben' ('Hegel'in 1933'te öldüğü söylenir; tam tersine, Hegel ancak o zaman yaşamaya başlamıştır'), Martin Heidegger, 'Hegel, über den Staat', 1934-1935 Kış Sömestri, Deutsches Literaturarchiv, Marburg am Neckar, 233 ocak 1935'ten alıntılayan Emmanuel Faye, Heidegger, l'introduction du nazisme dans la philosophie, Autor des seminaries inédits de 1933-1935, Albin Michel, Paris, 2007, s. 457.
Tom RockmmoreKitabı okudu
118 syf.
8/10 puan verdi
#felsefe #hegel "Ulusal devletler oluşturmayan halklar kendileri için var olamazlar.." demiş. " Aile ve sivil toplumdan sonra devlet etik yaşamın üçüncü ve en önemli unsurudur. Brooksa göre, bağımsız kişiler arasında soyut ilişkiler olduğu zaman, anlaşmazlıklar bütün tarafları bağlayan bir hukuk hakimiyeti ile değil, intikam adaleti ile çözülmektedir. " Sivil toplumda bireyler her ne kadar özgür olduklarını düşünseler de aslında bu, henüz bilinç sahibi olmadan kazanılmış bir gerçekliktir. Kişi henüz vatandaş olmamıştır. Özgürlük ancak devletle bütünleşince kazanılabilir." Devletler dışa açılma eğilimindedir, bir devletin diğer devletlerle olan ilişkileri hükümdarın yetki alanına girer.."DÜNYA TARİHİ, DÜNYA MAHKEMESİDİR." Hegel, savaşın devletin ve toplumun bütünlüğünü sağlamada çok etkin olduğunu savunuyormuş. Hatta öyleki ara ara savaşlar çıkarıp devletin bütünlüğünü korumalıymış.. " Var olanı kavramak felsefenin görevidir. Çünkü var olan akıldır."
Hegel'in Uluslararası İlişkiler Kuramı
Hegel'in Uluslararası İlişkiler KuramıFaruk Yalvaç · Phoenix · 20084 okunma
619 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.