Çoğumuzun çocukluğundan hatırladığı, anne, baba ya da başka büyüklerinden duyduğu masallar, efsaneler vardır. Öyle bir anlatırlar ki size, öyle bir kaptırırlar ki kendilerini, , onlara bakan, bilgi açlığıyla bekleyen birkaç göze, anlattıkları hikayenin gerçek olduğunu ispat etmek isterler sanki. Ben de bir zamanlar o çocuklardan biriydim. Babamın
Güle güle kalabalığım, yine geleceğim.
Ömürden eksik birkaç yıl daha getirdim,
her gelişimde daha acımasız.
Ama sen, sen annsen gibi hiç değişmemiştin
beni sevdiysen vardır bir yanlışım
Ne konuşabiliriz ne anlaşır
Ondan bu kaçış, ben ve hatalarım
büyüttüğün iki bakışız içimdeki acı.
kalbim yokluğuna dayanamaz, alışır.
Seni görmek pencereden
Güle güle kalabalığım, yine geleceğim.
Ömürden eksik birkaç yıl daha getirdim,
her gelişimde daha acımasız.
Ama sen, sen annsen gibi hiç değişmemiştin
beni sevdiysen vardır bir yanlışım
Ne konuşabiliriz ne anlaşır
Ondan bu kaçış, ben ve hatalarım
büyüttüğün iki bakışız içimdeki acı.
kalbim yokluğuna dayanamaz, alışır.
Seni görmek pencereden
Merhaba yalnızlığım, yine gideceğim.
Ömürden eksik birkaç yıl daha getirdim,
her gelişimde daha acımasız.
Ama sen, sen annem gibi hiç değişmemişsin
beni sevdiysen vardır bir yanlışım
Ne konuşabiliriz ne anlaşır
Ondan bu kaçış, ben ve hatalarım
büyüttüğün iki bakışız içimdeki acı
kalbim yokluğuna dayanamaz, alışır.
Seni görmek pencereden
Hiç yolu yokmuş gibi,
her şeyin baktığı bir kibritim.
Bırakıp git, kimin gözünden
düştüğümün ne önemi var ki
Sokak araları dar, pis,
yakamı takip eden darp izleri.
Şampanya lekesi yabancılığımdan
kalma, afedersiniz susturamıyorum
gece vakti huzuru katleden sesi.
Acı dile gelirken gözler önünde hissedilir, suçluluk sadece kalple
"Bir sokak hep aynı sokaktı
Gece hep aynı gece
Aynı yıldızlarıyla
Sabah nasıl da umursamazdı
Nasıl da dopdolu kendisiyle
Nasıl da sadece kendisi
Biz ona konuk gibi bir şeydik
Gençliğimiz son hızla
Britanya'dan ABD'ye, Papua Yeni Gine, Japonya, Brezilya ve ötesine kadar her yerde
yedi duygu -iğrenme, öfke, korku, üzüntü, şaşkınlık, küçümseme ve mutluluk- hep aynı yüz kasları ile ifade edilmektedir.
Fakat bugün Mümtaz sevincinde yalnızdı ve bu hep böyle olacaktı. Yarın ızdıraplarında yalnız kalacak. Bütün tanıdıkları, dostları için bir muamma, bir meçhul. Yahut hayatın kenarına fırlamış bir rakam olacak, öbürsü gün öldüğü zaman da aynı şekilde yalnız ölecekti.
Her kadın cinayeti haberi okuduğumuzda veya gördüğümüzde kulaklarımızda çınlayan “Ölmek istemiyorum” feryadı, “Lütfen ölme, anne” diyen 10 yaşındaki bir kız çocuğunun çaresizce çırpınışı yüreğimizi dağlıyor. Kadın cinayetleri hep vardı ve ne yazık ki olmaya da devam ediyor. Hepsinde aynı çığlıklar atıldı ama bizim kulağımızla duyduğumuz sadece Emine’ninkiydi. Diğerleri sessiz bir haberdi. Onların çırpınışlarını, ölmek istemiyorum diye yakarışlarını, şiddete maruz bırakılan veya öldürülen annelerini gören masum çocukların yakarışlarına hiç bu kadar yakından şahit olmamıştık. Kitabın ilk sayfasında da bu olaya yer verilmesi, o anları ve o sesleri tekrardan görmemizi sağlıyor. Bu şekilde diğer sayfalardaki yaşanılan olayları daha net hissediyoruz. Biz kadınlar tarih boyunca aşağılandık, hor görüldük, “elinin hamuru” adı altıyla beceriksizleştirilip yarım akıllı olarak tanımlandık. Halbuki böyle olunmadığını, kadınların zekasının, gücünün, gülüşünün bir orduya yetebileceğini herkes içten içe biliyor. Günümüzde kadınların çoğu artık kendi gücünü keşfetmiş olsalar da bunu hala fark edememiş kadınlar ne yazık ki var. Bu kitap, onlara içindeki gücü bulmaları konusunda yardımcı niteliğindedir. Kendini dip noktada hissedip sonra bir çaba ve gayretle kendi ayaklarının üstünde nasıl durabildiğini anlatıyor. Biz kadınlar güçlüyüz. Biz kadınlar başarabiliriz. Biz kadınlar istediğimiz gibi kahkaha atabilir, istediğimiz gibi giyinebilir. Biz kadınlar yoksak erkeklerde yoktur. Çünkü erkekleri de dünyaya getiren bir kadındır.
Her kadının bir gün içindeki gücü keşfetmesi dileğiyle…
Hep aynıydı. Kimi zaman ufacık bir umut ışıltısı belirir gibi oluyor, kimi zaman da bir umutsuzluk denizi kudurmaya başlıyordu, ama hep aynıydı; Aynı acı, aynı keder, aynı iç sıkıntısı... Tek başına kalmak dayanılır gibi değildi.
Günler hep böyle geçecek, güneş hiç batmayacak, neşe de keder de hep aynı kalacak sanırız. İnsanoğlu aldanıştadır. Güneş batar, yağmur kesilir, kuşlar yuvalarına çekilir. Hiç ummadığın anda bir dalga gelip kayığı devirir.
Biz her şeyi yansıyan ışıkla görüyoruz. Bu ışığı Güneş verebileceği gibi, elektrik ampulü de verir. Işığın ışınları baktığımız şeye çarpıp geri gelerek gözümüzün içine girer. Fakat eskiler, ki bunlar arasında Euklid gibi önemli kişiler de var, gözümüzden uzanan ışınların, bakılan cisme temas etmeleri süresiyle görebildiklerini sanırlardı. Bu tür