Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kağıt oyuncusu, belki de yaşamda oyuncu, bizi bir süre koruyan, çocuklarını ko­ruyan kadın, sonra onları bıraktı. Çünkü çevresindeki her şey onu bırakmıştı.
Eskiden kahır çekmeye tahammül saygı demişler hadi ordan gerçekten
“Kadın: “Bak Muslu,” diyordu, “beni alırken, seni kuşsütüyle beslerim dediydin. Aylarca, yıllarca yolumu beklediydin. Babam beni sana vermiyordu. Muslu, ben babamı, evimi barkımı, kardeşlerimi kodum, sana geldim. On beş yıl oldu anamın babamın yüzünü görmedim. Anam babam sensin, dedim. On beş yılın adı var, Muslu on beş yıldır sen av peşinde gezdin, çifti ben sürdüm, harmanı ben dövdüm, pazara götürüp ben sattım. Sen, on beş yıldır elini ılıktan soğuğa vurmadın. Her kahrı ben çektim. Bak, Muslu, şu ağarmış saçlarıma bak, ben böyle mi olacaktım bu yaşta? Bir güne bir gün de seni koyup gitmek aklıma gelmedi. Kış gecelerinde sen ördek peşindeyken, bir batağa saplanır kalır deyi gözüme uyku girmedi. Sabahlara dek göz kırpmadan seni düşündüm, senin için ağladım... Ya Muslu, Süleymanım öldü. Ölüsünde bile bulunmadın. Dervişim öldü, mezarını bile kazmadın. Tüfeğini aldın, çocuğun ölüsü daha yatakta soğumadan, ava gittin. Gene bağrıma taş bastım. Muslunun canı sıkılmasın deyi bir gün olup bunları yüzüne vurmadım. Muslu, çocuk ölüyor. Uyan, Muslu! Uyan da bana söyle. Ne yapayım, Muslu?”
YKY- e kitapKitabı okudu
Reklam
Evet sevgili okur, nedense kadın ile erkek baş başa kalınca kendi aralarında, bayağılaşmayı göze alarak her türlü beylik sözü çekinmeden, utanmadan tekrarlamaktan zevk alır ama bunu başkalarının bilmesinden çok utanırlar. Duygu sınırlarıyla birlikte, entelektüel duvarların da yıkılabileceğini vurgulayan gözü pek bir paylaşma denemesidir bu, yeni bir mahremiyet boyutudur.
İnsan biteceğini bile bile bir ilişkiye başlar mı?
Bugün hayatımda ilk kez yazı yazıyorum bu sayfaya. Bilirsin, edebî kişilik sende resmi kişilik bendeydi her zaman. Ve yine bilirsin ki, böyle yazılar yazmayı hiç beceremem. Hayatımın en zor dönemi demeyeceğim, daha zor günlerim olmuştu ama sensizlik beni bi hayli yordu. Seni zaten özlemiştim. Düşündüm, o gün sana son kez sarılmıştım ve ikimizde
“İnsanoğlunun öyle zayıf yanları vardır ki, ne para, ne güç, ne ilişkiler, hiçbirinin yararı dokunmaz. Bir kadına âşık olursunuz, onun mutlu olması için neyiniz var neyiniz yoksa ayaklarına serersiniz, gerekirse canınızı bile vermeye hazırsınızdır ama o tutar sizi en yakın arkadaşınızla aldatır. Hem de herkesin gözü önünde, sanki size nispet yapar gibi. İki yerden yaralanmışsınızdır; sevdiğiniz kadın ve en yakın arkadaşınız, bıçaklarını çekip hiç düşünmeden yüreğinizin en hassas yerinden vurmuşlardır sizi. Büyük servetinizin, dağları yerinden oynatan gücünüzün artık hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Yaralı yüreğiniz, paçavra edilmiş şahsiyetinizle öylece kalakalırsınız. Belki insanlar yüzünüze bir şey söylemez ama siz sırtınızı döner dönmez başlarlar dedikodulara. Artık hayatınızı mahvetmekten başka seçeneğiniz yoktur. Bu adi, bu riyakâr dünyadan kendi başınıza çekip gitmekten başka bir şey gelmez elinizden. Ben de bunu yapıyorum işte. Genç yaşımda bana gülen şansımın feleğin küçük bir çelmesiyle tümüyle değiştiğinin farkındayım. Her şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağını görüyorum. Bu yüzden artık benim için bir cehennem azabına dönen hayatıma son veriyorum. Kimseye kırgın degilim, dünyadan payıma düşen bu kadarmış, aldım gidiyorum.”
Firdevs'i bir daha hiç görmedim. Ama sesi kulaklarımda yankılanmaya, başımda, hücrede, cezaevinde, sokaklarda, bütün dünyada titreşmeye, her şeyi sallamaya, gittiği her yerde korkuyu, öldüren gerçeğin korkusunu, vahşi, basit ve ölüm gibi çirkin, gene de henüz yalan söylemeyi öğrenememiş bir çocuk gibi basit ve yumuşak bir gerçeğin gücünü yaymaya devam etti.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Her şey olmaz gibi görünüyor, her şey oluyordu.
İnsan sokağa düştüğü zaman hiçbir beklentisi kalmaz, hiçbir şey umut etmez. Oysa ben aşktan bir şeyler beklemiştim. Aşkı tanıyınca insan olduğumu hissetmeye başlamıştım. Fahişeyken karşılıksız hiçbir şey vermez, hep alırdım. Ama âşık olunca bedenimi, ruhumu, aklımı ve tüm çabamı düşünmeden verdim. Asla bir şey beklemedim, sahip olduğum her şeyi verdim, kendimi tümüyle bırakıp bütün silahlarımdan, tüm savunmalarımdan arınarak çırılçıplak kaldım. Oysa fahişeyken kendimi korur, her an savaşırdım; hiç korunmasız kalmazdım. Gerçek benliğimi korumak için erkeklere dış kabuğumu sunardım. Yüreğimle ruhumu korur; bedenimi edilgen, hareketsiz, hissiz rolünü oynamaya bırakırdım. Edilgen olarak direnmeyi, hiçbir şey vermeksizin kendimi tümüyle korumayı, kendi dünyama çekilerek yaşamayı öğrenmiştim. Diğer bir deyişle, erkeklere bedenime sahip olabileceklerini, ölü bir bedene sahip olabileceklerini, ama tepki göstermemi, heyecanlanmamı, haz ya da acı duymamı beklememelerini söylerdim. Hiçbir çaba, hiçbir enerji harcamaz, sevgi gösterisinde bulunmaz, düşünmezdim. Dolayısıyla hiç yorulmaz, tükenmezdim. Ama aşkta her şeyimi vermiştim; yeteneklerimi, çabamı, duygularımı, en derin duygularımı... Bir azize gibi, bedelini hiç hesaplamadan, elimde avucumda ne varsa hepsini vermiştim. Tek bir şey dışında hiçbir şey istememiştim, hiçbir şey: aşkın korumasına sığınmak. Kendimi yeniden bulmak, yitirdiğim benliğimi yeniden kazanmak. Küçük görülmeyen, aşağılanmayan, tersine saygın ve üstün tutulan, duyarak yaşayan bir insan olmak.
Herkese her şart altında nazik olmayı, alttan almayı içselleştirmiş kadın kadar mağduriyeti açık kimse yoktur; içinde biraz olsun istismar temayülü taşıyan herkes, kolay kurbanın kokusunu hemen alır.
424 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Dördüncü Murat hakkında başarılı bir kurgu roman
4. Murat – Ahmet Haldun Terzioğlu Yazarın KÖSEM SULTAN ve GENÇ OSMAN romanlarını okumuştum. Her ikisi de beklentimin üzerindeydi. Anlatım akıcı dil yalındı. Yazar akademik bir dil kullanmamış tarihi olayları bir roman kurgusu içinde başarılı bir biçimde anlatmış. Cahit ÜLKÜ’nün SARI SELİM romanını okuduktan sonra Selim’e bakışım değişmişti.
Dördüncü Murat
Dördüncü MuratAhmet Haldun Terzioğlu · Panama Yayıncılık · 201780 okunma
Reklam
164 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Kitabımız Japon kadın Etsuko'nun büyük kızının intihar etmesi üzerine küçük kızının ziyaretine gelmesi ve bu ziyaretle Etsuko'nun anılarının tekrar canlanmasına odaklanıyor. Ayrıca kitapta 2. Dünya Savaşı'nın Japon halkı üzerindeki etkilerine ( ruhsal, psikolojik, maddi, manevi vb.) de değiniliyor. 1. tekil ağzıyla yazılan ve
Uzak Tepeler
Uzak TepelerKazuo Ishiguro · Yapı Kredi Yayınları · 20181,555 okunma
68 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Platonik Bir Aşk Hikayesi
Stefan Zweig
Stefan Zweig
'in
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
eseri; bir kadının platonik aşkı ile bu aşkı görmeyen tanınmış bir yazar R.'nin hikayesidir. Kitap ince olup maksimum 2 saatte bitirilebilir. Geçen yaz okuduğum halde bendeki etkisi hala devam ediyor. Zweig'in anlatımı ve psikolojik tahlilleri şahane, her eserinde bunu bizlere fazlasıyla yaşatıyor. "Sana, beni asla tanımamış olan sana." diyerek başlayan eser ilk andan kitabın sonuna kadar heyecanını, gizemini koruyor. Kadının tüm ruhuyla hissederek büyük aşkına rağmen R.'nin kadının sadece bedenini sevmesi ve sürekli çevresinde olmasına rağmen kadını fark etmeyip tanıyamaması özellikle aşka inanan kadın okuyucuları hayal kırıklığına uğratsa da bence kitabın asıl gücü buradan geliyor. Kitap hakkında daha fazla spoiler verip okuyucunun heyecanını kaçırmamak için incelemeyi kısa tutmayı doğru buluyorum. Kitaba 7.7/10 puan veriyorum. Herkese platonik olmayan bir aşk diliyorum. :D
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022223,8bin okunma
Yine de, çalışma masasına gidip de Kadınlar ve Kurmaca Edebiyat başlıklı sayfayı elime aldığımda, buraya yazacağım ilk cümle, "Bir yazarın, cinsiyetini düşünerek yazması onun için öldürücüdür," olacak dedim kendi kendime. Bir kişinin su katılmamış bir şekilde sadece erkek veya kadın olması öldürücüdür; kişinin erkeksi kadın ya da kadınsı erkek olması gerekir. Bir kadının bir kadın ağzıyla küçücük bir şikâyette bulunması, haklı da olsa davasını bir kadın gibi savunması ve bir kadın bilinciyle konuşması öldürücüdür. Ve “öldürücü”sözcüğünü burada mecazi anlamda kullanmıyorum, çünkü böylesi bilinçli bir önyargıyla yazılan her şey ölüme mahkumdur.
Bunun üzerine, gayet amatör bir şekilde ruhun bir planını çizmeye koyuldum; bu plana göre her birimizin içinde biri eril biri dişil olmak üzere iki güç olacaktı ve erkeğin beyninde, eril güç dişile baskın olacaktı, kadının beyninde ise dişil güç erile... Huzurlu ve normal bir ruh hali, bu ikisi uyum içinde ve ruhsal açıdan işbirliği yaparak yan yana yaşayabildiğinde gerçekleşecekti. Kişi bir erkekse bile, beyninin kadın tarafı etkin olmayı sürdürebilmeliydi; bir kadın da içindeki erkekle ilişkide olabilmeliydi. Üstün zihinli kişilerin çift cinsiyetli olduğunu söylerken, Coleridge belki de bunu anlatmak istiyordu. Bir tek bu füzyon gerçekleştiği takdirde, zihin tam anlamıyla beslenmiş olur ve tüm yeteneklerini devreye sokabilir. Belki de, diye düşündüm, sırf dişil olan bir zihnin yaratıcı olamayacağı gibi, sırf eril olan bir zihnin de yaratıcı olması mümkün değildir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.