Madem ki kadın erkeksiz, erkek de kadınsız hayattan keyif alamıyor. Çok zamanlarda beraber de olamıyor. Seda Diker'in tavsiyeleri okunmaya ve denemeye değer. Sonuç ise her şeye rağmen olamıyorsa olamıyordur zaten. Enjoy your reading.
‘Kürk Mantolu Madonna; Maria Puder’, ‘Üst Kattaki Terörist’in Alt Kattaki Komşusu; Nurettin ‘, ‘Yüzüncü Ad’ın Dul Kadını; Marta’, ‘Baltası Kadar Masum Katil; Raskolnikov’, ‘İsimle Ateş Arasında; Nihade’, ‘ 5 yaşında kocaman bir çocuk; Alper Kamu’, ‘Afili Filinta; Nuh Tufan’, ve dahası...
Ben kimseyi Ömer kadar sevmedim.
Öyle roman
Kör kızın ve papazın imkansız saf, temiz aşkını anlatıyor. Oldukça muazzam bir anlatımı olup Gertrude'nin gözlerinin açılmasından sonraki papazla aralarında geçen şu satırlar beni çok etkilemiştir. "Bana görme imkanını kazandırdığınız zman, gözlerim hayal ettiğimden çok daha güzel bir dünyaya açıldı. Gündüzün bu kadar aydınlık, havanın bu kadar parlak, gökyüzünün bu kadar uçsuz bucaksız olduğunu tahmin etmiyordum. Ayrıca insanların bu kadar kemikli alınlarının olduğunu da. Ah! Sanırım bunu her şeye rağmen söylemem gerekiyor. İlk gördüğüm şey yaptığımız yanlış oldu (papazın eşinin yüzündeki acı gülümsemeyi fark ediyor.), günahımızı gördüm. İsa'nın şu sözlerini hatırlıyor musunuz? "Eğer kör olsaydınız, hiç günahınız olmazdı." Ama şimdi görebiliyorum. "
Bugün bitirdiğim kitap. Hikayeyi ve üslubunu çok beğendim. Yazarın ilk okuduğum kitabı. Benim tarafımdan sonu tahmin edilebilirdi. Her şeye rağmen okunulmasını tavsiye ettiğim size keyifli dakikalar geçirtecek bir roman.
Bu ülkede bilim artık insanlığa değil sahiplerine hizmet ediyor Taylor. Hepimizin sahipleri var. Bize ait bir yaşamın olduğunu mu sanıyorsun? Bütün insanlık sadece birkaç kişinin lanet olası işlerini yürütmek için çabalıyor. Din, medya ve basın da kullanılarak bizi illüzyonel yanılgı içinde tutmaktalar. Bu sayede de beyinlerimiz uyutulup, uyuşturuluyor. Bilinçaltımız onların istedikleri pazarlama tekniklerini uyguluyor. Her şeye rağmen oturmuş kendimizin oynadığı oyunu izliyor ve kendi aptallıklarımıza gülüyoruz. Tabi ki bunlar da zaten sahiplerimizin tam olarak istedikleri. Ama yine de ayakta duran ve dünyanın birçok yerinde bağımsızlığından ödün vermemiş, tek amaçları insanlığın geleceği için bilim mantığıyla işleyen yerler de var…
Her şeye rağmen deyimi bu mektuba gerekirdi işte, deyimin kendi de güzel, değil mi? ''Rağmen''de bir çatışma, bir yaşam var, oysa ''her şey''de bir yok oluş.
Hayat iki seçenek sunuyor sana. Ya payına düşen kaderi parlatacaksın ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. Sen ikincisini tercih edersin umarım.
Güzel bebeğim...
Kendinden başka insanların, hayvanların ve bitkilerin yaşadığını unutma hiç .Bütün çiçeklerin adlarını ezberle. Düşmanlarının adını ezberlemekten çok daha kutsaldır...
Ve bil ki hayat bir kere, kısa, senin ve her şeye rağmen güzel!
Bu hal büyük şeytanın daha çok hoşuna gitmişti:
- "Ekmeğin acısını iyi çıkardın. Yalnız bir anlat bakalım, nasıl yaptın bu
şarabı? Herhalde ilk önce içine tilki kanı kattın. Bu yüzden köylüler onu içince tilki gibi kurnazlaştı. Sonra kurt kanı koydun. Bunun için de kurt gibi vahşi oldular. Daha sonra da domuz kanı kattın herhalde. Bu sebeple de domuza benzediler."
- "Hayır," diye cevap verdi küçük şeytan. "Hiç de öyle yapmadım. Benim yaptığım tek şey, onun fazla buğday yetiştirmesini sağlamaktı. Bu hayvanların kanları zaten insanlarda vardır. Fakat, yalnızca ihtiyaca yetecek kadar ekmek olunca meydana çıkmıyor. Bu köylü eskiden en ufak ekmek parçasını bile atmazdı. Fakat ekmeği çoğalınca, nasıl eğleneyim diye düşünmeye başladı. Ben de ona şarap içerek eğlenmesini söyledim. Köylü Allah'ın nimetinden, eğlenmek için şarap yapmaya başlayınca, damarlarındaki tilki, kurt ve domuz kanı kendini göstermeye başladı. Bundan sonra bir bardak şarap içtiği anda hep böyle hayvanlaşacak."
Büyük şeytan, küçük şeytana iltifatlar edip, onu övdü. Ekmek suçunu bağışladı.
-Bazı insanlar söz verirken verdikleri sözün anlamını bilmiyorlar, dedim.
-Evet, kesinlikle. Ama yine de sözünde duruyorsun işte. Aşk budur. Aşk her şeye rağmen sözünde durmaktır...
Dünyanın ipi koptu, çivisi çıktı. Benimse bildiğim tek şey var. Her şeye rağmen, savaş tanrılarına bile rağmen, hayat onurla tamamlanması gereken bir şeydir.
Kurgu mükemmel fakat içerik her zaman tartışılır. Olduğu gibi kabul etmeden, cümleler üzerinde iyi düşünerek okunması gereken bir kitap. Her şeye rağmen Hasan Sabbah, zekânın en uç noktalarında gezinmiş bir insan. Doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü; sırf bunun için bile büyük bir saygıyı hak ediyor.
“Balık karada yaşamayı öğrenmek için bilgeye yakarır; Bilge ‘karada yaşamayı öğretirsem bizim gibi olursun ve artık asla yüzemezsin’ der, balık diretir ve illa da karada yaşamak ister… Bilge balığa bildiklerini öğretir ve tıpkı bir insan gibi balık artık karada yaşamaya başlar, bir gün öyle çok yağmur yağar, öyle çok yağmur yağar ki, her yer suyla dolar ; Balık bu kez düştüğü suda boğulur !.. Bir dakika önce en büyük hakikatmiş gibi gelen her şey, bir dakika sonra dünyanın en büyük safsatası haline gelebilir !.. Alıştığımız her şey bir an gelir ki, tüm bildiklerimizi yok eder…!”