Merhabalardan bir demet. ≈)
Öncelikle şu fes konusunu bitirelim, şöyle ki:
Fes takmak, 2'nci Mahmut döneminde zorunlu hale getirilmişti. O tarihte, dinciler ayaklanmıştı, fes'in gavurun icadı olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu yüzden, 2. Mahmut'a gavur padişah diyorlardı. Oysa, fes'in kökeni Batı değildi, Kuzey Afrika'ydı,
*
Bugün 19 Mayıs 2019;
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Samsun’a çıkışının 100.Yılı!
Bugün Paşamın Doğum Günü... Kutlu Olsun!
*
100 Yıl geçmiş olmasına rağmen birileri tarihten ders almamış olacak ki Sayın ÖZAKMAN bizlere bir hatırlatma yapmış!!
Tarihten ders almazsanız;
Tarih size çok güzel dersler verir!!
Bizim tarihten anladığımız, tarihten
M. Kemal hakkında bilmediğim, duymadığım ne var ki böyle hacimli bir kitabı okuyayım’ düşüncesiyle Mango'nun Atatürk'ünü yıllardır almamış ve okumamıştım.
Fakat son yıllarda, M. Kemal gibi her konuda “ben, ben, ben” diyen bir ses ülkeyi zindana çevirince ve yağmadan pay alanlar hariç herkes Türkiye’den kaçıp, canını kurtarma gayretine
3 Mart 1924 gece yarısı İstanbul'da bir polis müdürü Dolmabahçe Sarayı' na dalıp Halife Abdülmecid'i uyandırdı ve kendisine sabah 05.00'e kadar Türkiye'yi terk etmesi gerektiğini bildirdi. Çünkü o akşam hilafet kaldırılmıştı. Sultan Abdülmecid acilen eşyalarını toplayıp arabayla Çatalca'ya doğru yola çıkarken, Ankara' da yeni rejimin karakteri hepten belli oluyordu. Aynı gün çıkarılan Eğitim Birliği Yasası'yla dini eğitim ve-
ren okullar da kapatılmıştı. Yeni devlet, laik bir temel üzerinde yükselecekti.
Ancak Kurtuluş Savaşı'nın önder kadrosu içinde ilk çatlak da bu kararla başladı.
Milli Mücadele kahramanları ikiye bölünmüştü.
m. kâmal, ismet paşa'ya bir telgraf gönderdi:
"...Halife ve bütün cihan kat'i olarak bilmek lazımdır ki, mevcut ve mahfuz olan halife makamının, hakikatte, ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mâna ve hikmet-i mevcudiyeti yoktur. Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye maruz bırakamaz. Hilafet makamı, bizce en nihayet tarihî bir hatıra olmaktan fazla bir ehemmiyeti haiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmî heyetlerin, kendisiyle temasını talep etmesi dahi Cumhuriyetin istiklâline açık tecavüzdür... Halifenin temin-i hayatı ve maişeti için Türkiye Reisicumhuru'nun tahsisatından; mutlaka aşağı bir tahsisat kâfi gelir. Maksat debdebe ve dârat değil, insanca hayat ve maişet temininden ibarettir."
(22.1.1924)
Dünyada hiç kimse kendi ülkesi için çabalamış, uluslararası alanda değer gören şahsiyetlere, liderlere çarpık bakmazken, son zamanlarda artan tabiri caizse kahvehane köşelerinde tarihçiliğe soyunan bilgisiz insanların Atatürk gibi bir dehayı kulaktan dolma, hiç bir belgeye dayanmayan saçmalıklarla fısıltı şeklinde konuşarak, bilinçli veya
Bakınız: Matbuât ve İstihbârât Müdüriyet-i Umûmiyesi'nce (sonradan Turizm Bakanlığı) yayınlanan "Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye" (Ankara 1939). Çeşitli yazarların hilâfet ve millî hâkimiyetin telif olunabileceğini ifade eden yazılarını ihtiva eden bu resmî eserde İsmet Paşa'nın Abdülkerim Kayyum'a söylediği şu sözler ne kadar câlib-i dikkattir:
"-Türkiye hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilafet Türk Milleti'ne vediâdır, emanettir. Türk Milleti, hür ve müstakildir. Bunun için hilâfet de taarruzdan masun ve iktidara mâliktir. Hilafetin bütün vasıfları mahfuz ve emindir. Kanımızın son damlasına kadar hilâfeti tutup yaşatacağız."
Geçen bir sene zarfında Ankara'nın hükümet merkezi olması, cumhuriyet meselesi, hilafet meselesi, eski arkadaşların yarattıkları meseleler beni çok yordu ve bütün bu işler karşısında İstanbul basını ve İstanbul entellekti toplu olarak ve sebatlı olarak İsmet Paşa ile uğraştılar. Münakaşalar Atatürk ile çıktı, fakat devam ederken iyi bir taktikle benim üzerimde toplandı. İsmet Paşa meselesi haline getirildi. İstifa ettiğim zaman İstanbul gazetelerinden biri yazmıştı: "Bütün millet oh!" demiş. Gazete, "İsmet Paşa'dan kurtulduk, oh!" diyordu. Talih, hep böyle devam ediyor. Büyük buhran zamanlarında benden çekinenler hep "Oh!" diyorlar ve sonra ...
Bazı Genç Türkler "Hilafet siyasetinin gayesi bir İslam konfederasyonudur." fikrinde idiler. Enver de bu fikirde idi. Ben de Harb-i Umumi bidayetinde İttihad-ı İslam hakkında ne düşündüğümü İsmet vasıtasıyla sordu. Felaket olacağını beyhude emek ve para ve insan sarfından ve düşmanlarını çağaltmak ve kudurtmaktan başka bir hedefe varamayacağını yazmıştım. Maatteessüf İttihad-ı İslam için hayli para sarfettiler. Şurada burada cemiyetler yaptılar. Harb-i Umumi sonlarında Yavuz'un hançerini zabitana taktırması çocukluğu da bunun neticesidir.
(Spoiler)
Murat Bardakçı'nın bir videosunu izlemiştim zamanında orada bir kitap söylüyordu İttihat ve Terakki ile ilgili o videoyu arıyordum, "'Hilafet Makamı İngilizler'in Baskısıyla Kaldırıldı' Canlı Yayında Fahrettin Paşa Tartışması.." başlıklı videoya denk geldim. Videoda
... İsmet Paşa'nın Abdülkerim Kayyum'a söylediği şu sözler ne kadar calib-i dikkattir:
" Size ve sizin vasıtanızla bütün Müslümanlara diyebilirim ki Hilafete her zaman olduğu gibi dinen pek sıkı merbut (bağlı) olduğumuz gibi icap ederse, onun müdafaası için son damla kanımızı dökmeye hazırız. Türk milleti, İslamiyet'in kılıcı olmakla müftehirdir. Müslüman Dünyası bizi terk mi edecektir? Müslüman kardeşlerimiz düşmanlarımızın bizim hakkımızdaki müfteriyetına (iftiralarına) mı kapılacaktır?!.. Erkek, kadın, çocuk, Türk milletinin fakir, zengin her ferdi Hilafet-i İslamiyenin şan ve şerefini zahir ve hadimdir. Ve bütün Türk milleti diyorum yalnız bir ferdi değil!.. Fert yerine yekvücut bütün bir milletin müdafii olması müreccah değil midir?"