Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Artık Lozan'a gidecek "Türk Murahhas Heyeti" hazırdı. Bu heyetin içinde biri var ki, çok ilginç bir kişiliktir: Yahudi Hahambaşısı Hayım Naum Efendi... Alliance Israelite Universelle isimli bir Yahudi kuruluşunun bursuyla Paris'te Ruhani Okulu'nda öğrenim görmüştü, mezun olduktan sonra da bir süre Paris'teki Yahudi okullarında ders vermişti. Nihayet İstanbul'a döndü ve II. Meşrutiyet'in (1908) ila- nıyla görevinden istifa eden Moşe Levi'nin yerine haham- başı seçildi. Bu görevini 1919'a kadar sürdürdü. Bu görevi sıra- sında, Filistin'de bir Yahudi devleti kurma fikrini savunan Siyonist Yahudi liderlerle içli-dışlı oldu. 1923'te Türk heyetinde yer alarak Lozan Barış Konferansına katıldı. İsmet Paşa'nın özel tercümanı ve danışmanıydı. Görüşmeler sekteye uğrar gibi olduğunda İngiliz heyetiyle (özellikle heyet başkanıyla) İsmet Paşa arasında arabuluculuk yapıyordu... Bu "hizmetlerinden dolayı Ankara hükümeti tarafın- dan "Efendi" unvanı verilerek ödüllendirildi (ama bir süre sonra hacı, hoca, bey, efendi, paşa unvanlarıyla birlikte bu unvan da yasaklandı). Derler ki, Hayım Naum Efendi İsmet Paşa'ya akıl hocalığı yaptı, hilafet pazarlığının en hararetli ve hareketli ismi oldu...
Mustafa Kemal Paşa, lâmbasının ışığı altında kâğıtları karıştırır. Miralay İsmet Bey mütemadiyen dolaşır. Cami Bey dizinde kâğıtlarla konuşmak fırsatını beklerdi. İç işlerinde meseleler gittikçe çoğalıyordu. Her yarım saatte bir Hayati Bey gelir, telgraflar getirirdi. Bunların arasında şöyleleri vardı: “Ben Hilâfet Ordusu’nun yaklaştığını görüyorum. Halkın onlara iltihakından endişe ediyorum. Onlar girip telgraf tellerini kesmeden evvel emirlerinizi bekliyorum.” Bunlardan biri okunduktan sonra, Hayati Bey askerî selâm vererek: — Teller kesilmiştir, dedi. İşte, ihtilâlin manzaralarından biri. Diğer bir telgraf: “Ben kasabanın dışında muhabere merkezi tesis ettim. Kaymakam, Hilâfetçiler ile anlaşmak üzeredir. O, bir vatan hainidir.” Her gece, etrafımızdaki merkezler ve kasabalardan böyle telgraflar alırdık. Bu ihtilâl günlerinde zavallı ve fakir telgrafçıların cesaret ve vatanseverliklerini, yaptıkları hizmeti takdir etmemek imkân dışındadır. Bu durum, her gece şafak sökünceye kadar devam eder, hepimiz yorgunluktan bitkin bir hâle gelirdik. Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerdeki kadar yorgun ve bazen de ümitsiz olduğunu görmüş değildim. Umumiyetle birkaç saat uyuyabilmek için sabahın erken saatlerinde aşağıya inerdik. Fakat, rahat uyumak da pek mümkün olmazdı. Çünkü, Hilâfet Ordusu mensuplarının ne zaman bizim yerimizi de basıp yatağımızda bizi boğazlayacaklarını tahmin edemiyorduk. Bu günlerde, bu vatan hainleri Bolu hastahanesinde yatan bazı subayları da yataklarından sürükleyip hastahanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi.
Reklam
Mısır'daki Yunanlılar ordularına Müslümanlardan Daha Çok Yardım Etti
Hilafetin lağvı kararını 1924 Mart ve Nisan aylarında Mokattam'da yedi yazıyla objektif olarak inceleyen bir kişi A. Sabri'dir. dikkati çekecek bir öz eleştiriye girişiyor: "Hilafetin başkenti işgal edildiği, halife esir edildiği, Hristiyan alemi Haç'ın bu zaferinden dolayı keyiflendiği zaman Müslümanlardan tek protesto çıktı
Sayfa 350 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
m. kâmal, ismet paşa'ya bir telgraf gönderdi: "...Halife ve bütün cihan kat'i olarak bilmek lazımdır ki, mevcut ve mahfuz olan halife makamının, hakikatte, ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mâna ve hikmet-i mevcudiyeti yoktur. Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye maruz bırakamaz. Hilafet makamı, bizce en nihayet tarihî bir hatıra olmaktan fazla bir ehemmiyeti haiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmî heyetlerin, kendisiyle temasını talep etmesi dahi Cumhuriyetin istiklâline açık tecavüzdür... Halifenin temin-i hayatı ve maişeti için Türkiye Reisicumhuru'nun tahsisatından; mutlaka aşağı bir tahsisat kâfi gelir. Maksat debdebe ve dârat değil, insanca hayat ve maişet temininden ibarettir." (22.1.1924)
Sayfa 258 - Yazar YayınlarıKitabı okudu
Mustafa Kemal'in, daha önce saltanatı ele geçirme, halife olma gibi bir çabanın içerisinde olduğu, bu amaçla konuşmalar yaptığı hatta sarıklı, cübbeli fotoğraflar çektirerek altına 'mefkûre (ideal) hatırası' yazdırdığı bilinmektedir. Mustafa Kemal'i bu düşüncesinden hem Kazım Karabekir hem de İsmet İnönü vazgeçirmek için çok çaba sarf etmiştir.¹⁰⁵ Nitekim Mustafa Kemal, İsmet İnönü Lozan görüşmelerinden dönünceye kadar, özellikle de İzmir İktisat Kongresi'nden önce gittiği her yerde hilafet lehinde konuşmalar yapmaya devam etmiştir. Bu konuşmalarından birini de 7 Şubat 1923 Çarşamba tarihinde öğle vakti, Balıkesir'deki Zağanos Paşa Camii'nde verdiği hutbe¹⁰⁶ ile gerçekleştirmiştir. 105 Daha geniş bilgi için bkz. Ali Kaçar, Zirvedeki Mankurtlar, Genç Birikim Yayınları, III. bak 2012, s. 48 vd.; haber7.com/guncel/haber/86... 106 Kaçar, a.g.e. s. 49 vd. Hutbenin tamamı için bkz. İzmir Yollarında, Yayına hazırlayan Mehmet Önder, T. İş Bankası Yayınları, 1989, s. 85 vd
Sayfa 41 - Genç BirikimKitabı okudu
"Devlet adamı olarak hiçbir zaman aklımızdan çıkaramayız ki, hilafet orduları bu ülkeyi baştan başa harabeye çevirmişlerdir. Hilafet orduları kurulması olasılığını hiçbir zaman gözden uzak tutmayacağız... Türk ulusu en acıklı sıkıntılarını halife ordusundan çekmiştir. Bir daha çekmeyecektir." "Bir hilafet fetvasının Dünya Savaşı belasına bizi attığını hiçbir zaman unutmayacağız. Bir hilafet fetvasının, ulus ayağa kalkmak istediği zaman, ona düşmanlardan daha kötü bir şekilde saldırdığını unutmayacağız." "Tarihin herhangi bir döneminde, bir halife, aklından bu ülkenin mukadderatına karışmak isteğini geçirirse, o kafayı mutlaka koparacağız!” İsmet Paşa, bravo sesleri ve alkışlarla karşılanan bu sözlerine şunları da ekledi: "Herhangi bir halife, gelenek, düşünce ve şekil bakımından, yöntemine uyarak, üstü kapalı ve açık olarak Türkiye'nin kaderiyle ilgiliymiş gibi durum almak isterse, Türkiye devlet adamlarını ödüllendirirmiş, gönüllerini hoş edermiş gibi bir anlayışla düşünürse, bunları ülkenin yaşamıyla ve varlığıyla taban tabana sayacağız, hareketlerini vatan hainliği sayacağız."
Sayfa 562Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal & Hilafet
Türkiye'de ise Mustafa Kemal Paşa, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılacak İzmir İktisat Kongresi'ne katılmak üzere yola çıkmış ve yol esnasında 15 Ocak 1923'de Eskişehir'de 18 Ocak 1923 tarihinde İzmit'te konuşmasında "Bütün İslam âleminin gerçek kurtuluşuna kadar varlığını korumayı görev bildiğimiz Hilafet
Sayfa 127Kitabı okudu
Atatürk'ün kanaatince Refet Paşa da Ankara'nın hükümet merkezi olması fikrinin kesin olarak karşısındaydı. O, bu esnada İstanbul'da oturuyor ve her gün, herkese bunu söylüyordu. Bizim yakında yapmayı tasavvur ettiğimiz inkılaplar, bilhassa hilafet üzerindeki görüşümüz ve hissolunan siyasetimiz, İstanbul'u ve büyük ölçüde İstanbul entellektini telaşa sevk ediyordu. İşte bütün bu faktörler de ayrıca, hükümet merkezi meselesinin bir an evvel halli için bizi aceleye zorluyordu.
İsmet Paşa'nın Lozan'dan zafer kazanmış bir tavırla dönmesi, Osmanlı İmpratorluğunun tükenişi sayılan Mondros Mütarekesini imzaladığını unutmasına izin verilmeyen Rauf için çok fazla oldu. 25 Temmuzda Ali Fuat ile birlikte Çankaya'ya gidip, anlaşmanın imzalandığını Mustafa Kemal' e bildirdi. Biraz sohbetten sonra Rauf (Orbay) başvekiliikten istifa edip yerine Genelkurmay Başkanı Fevzi'yi (Çakmak) bırakarak eski seçim bölgesi Sivas'a gideceğini açıkladı. Liderlik çekişmesinde pek de akıllıca olmayan bir adım atıyordu. Mustafa Kemal Büyük Nutuk'ta, Rauf'un (Orbay) bu toplantıda devlet başkanının konumunu güçlendirmesini istediğini ve kendisinin de bunu onayladığını söyleyecekti. Mustafa Kemal'in yorumuna göre Rauf, hilafet makamının güçlendirilmesini kastetmişti, oysa kendisi onaylarken aklından (güçlü bir başkanın yönetimi altında) cumhuriyeti ilan etmek geçmişti.
Sayfa 452Kitabı okudu
Lozan Konferansı'nda İlk Zamanlar
Bakınız: Matbuât ve İstihbârât Müdüriyet-i Umûmiyesi'nce (sonradan Turizm Bakanlığı) yayınlanan "Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye" (Ankara 1939). Çeşitli yazarların hilâfet ve millî hâkimiyetin telif olunabileceğini ifade eden yazılarını ihtiva eden bu resmî eserde İsmet Paşa'nın Abdülkerim Kayyum'a söylediği şu sözler ne kadar câlib-i dikkattir: "-Türkiye hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilafet Türk Milleti'ne vediâdır, emanettir. Türk Milleti, hür ve müstakildir. Bunun için hilâfet de taarruzdan masun ve iktidara mâliktir. Hilafetin bütün vasıfları mahfuz ve emindir. Kanımızın son damlasına kadar hilâfeti tutup yaşatacağız."
Sayfa 51 - Sebil YayıneviKitabı okudu
Reklam
Üzücü...
3 Mart 1924 gece yarısı İstanbul'da bir polis müdürü Dolmabahçe Sarayı' na dalıp Halife Abdülmecid'i uyandırdı ve kendisine sabah 05.00'e kadar Türkiye'yi terk etmesi gerektiğini bildirdi. Çünkü o akşam hilafet kaldırılmıştı. Sultan Abdülmecid acilen eşyalarını toplayıp arabayla Çatalca'ya doğru yola çıkarken, Ankara' da yeni rejimin karakteri hepten belli oluyordu. Aynı gün çıkarılan Eğitim Birliği Yasası'yla dini eğitim ve- ren okullar da kapatılmıştı. Yeni devlet, laik bir temel üzerinde yükselecekti. Ancak Kurtuluş Savaşı'nın önder kadrosu içinde ilk çatlak da bu kararla başladı. Milli Mücadele kahramanları ikiye bölünmüştü.
Sayfa 55 - Can YayınlarıKitabı okudu
Hindistan'dan Gelen Paralar
Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı verilen antiemperyalist bir mücadeledir. Kurtuluş Savaşı ideolojisinin özü mazlum milletlerin kurtuluşudur. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın sömürülen tüm "mazlum milletlerin" kurtuluşuna kaynaklık etmesini istemiştir. Bu nedenle emperyalizme karşı duran Sovyet Rusya ve emperyalizmin boyunduruğundan
Sayfa 226 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) hariç, bu kumandanların hepsi her İnkılaba taraftar değildir. İçlerinde cumhuriyetçi, devrimci zihniyetle, Cumhuriyet idaresini kurmak isteyen tek kişi olarak Atatürk bir ölçüde İsmet Paşa ile yalnızdı. Onu takip eden insanlar içinde gerçekten bu inançta olanlar azdır. Fevzi Paşa, hatta harf inkılâbı sırasında
İsmet Paşa, halifenin merkezle temas temini arzularını, "Hilafet hazinesi" tahsisatı hakkındaki isteklerini ve işin vekiller heyetince görüşüleceğini bildirmekteydi. Bu telgrafın Gazi üzerinde tepkisi çok sert oldu. Uzun cevap telgrafı şiddetli bir ifade ile yazılmıştı. Bazı cümleler verelim: "Halife ve bütün cihan kati olarak bilmelidir ki, halife ve halifelik makamının, hakikatte, ne dinen, ne de siyaseten varlığının, hiçbir mana ve hikmeti kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmi heyetlerin kendisi ile temasını talep etmesi dahi cumhuriyetin istikbaline açık bir tecavüzdür. Hilafet hazinesinden maksat ne olduğunu anlayamadım. Hilafetin hazinesi yoktur ve olamaz. Hükümetçe ciddi, esaslı tedbirler alınmasını ve bildirilmesini rica ederim."
Sayfa 285 - Remzi Kitabevi
55 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.