•
Ruh sükûneti muhteşem bir şey kendinden hoşnut olmak da aynı şekilde. Sevgili dostum, keşke çok değerli bir mücevher olan bu duygu, güzel ve paha biçilmez olduğu kadar kırılgan olmasa.
Ruh sükûneti muhteşem bir şey,kendinden hoşnut olmak da aynı şekilde.Sevgili dostum,keşke çok değerli bir mücevher olan bu duygu,güzel ve paha biçilmez olduğu kadar kırılgan olmasa.
Bu yörelerde bir yığın arkadaşı vardı -ve bu da yolculuk yapmayı neden bunca sevdiğini açıklıyor. Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, her zaman yeni dostlar ediniriz. Papaz okulunda olduğu gibi her zaman aynı insanları görürsek onları yaşamımızın bir parçası saymaya başlarız. Yaşamımızın bir parçası saydıkça da onlar bizim yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.
Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.
Ruh sükûneti muhteşem bir şey, kendinden hoşnut olmak da aynı şekilde. Sevgili dostum, keşke çok değerli bir mücevher olan bu duygu, güzel ve paha biçilmez olduğu kadar kırılgan olmasa.
Einstein Aarau'da, uzun yıllar yaşamında iz bırakacak olan Winteler ailesinin yanında kalıyordu. Taşındıktan birkaç ay sonra, 1 895 yılı sonlannda kızları Marie'ye duygusal olarak bağlandığında kimse şaşırmamış, hatta herkes buna sevinmişti. Einstein'dan iki yaş büyük olan Marie on sekizine giriyordu ve komşu köydeki okula başlayana
"Din kendine 'Ben olmak istediğim kişi değilim' diyenler için bir çıkış yolu olarak kalmayı sürdürmelidir. Kendinden hoşnut olanların elinde yozlaşmamalıdır asla."
Gönül rahatlığı, kendinden hoşnut olmak muazzam bir şey ; yalnız, sevgili dostum, mücevher güzel, paha biçilmez olmasına karşılık bu kadar çabuk kırılabilir bir şey olmasaydı.
... neşeli ruh hali ne zaman gelirse gelsin, -ki asla yanlış zamanda gelmez- içeri girmesine izin vermeden önce, hoşnut olmak için her bakımdan bir nedenimizin bulunup bulunmadığını öğrenmek istediğimiz için ve önemli sorunlarımızda rahatsız edilmekten korktuğumuz için ciddi ciddi düşünmektense -ki bunlarla neyi düzelteceğimiz de çok belirsizdir- ona tüm kapıları açmak gerekir: Neşelilik doğrudan doğruya bir kazançtır. Yalnızca o, mutluluğun nakit parasıdır ve tüm ötekiler gibi sadece bir banka senedi değildir; çünkü yalnızca o, doğrudan doğruya şimdiki zamanda mutlu eder; bundan dolayı öz için en yüce mülktür, gerçekliği iki sonsuz zaman arasında bölünemez bir şimdiki zaman biçimindedir.
"Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, her zaman yeni dostlar ediniriz. Papaz okulunda olduğu gibi her zaman aynı insanları görürsek onları yaşamımızın bir parçası saymaya başlarız. Yaşamımızın bir parçası saydıkça da onlar bizim yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canı sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır."
Sevgi açlığı içinde olan bir diğeri, kendisiyle ilgilenen her insanın kendisini sevdiğine inanabilir ve kendisinin de onu sevip sevmediğini anlamaya çalışmaz. Sevgi uğruna kendi benliğini ortadan silerek diğer insanları hoşnut etmeye çalışması sonucu sömürülebilir ya da ciddiye alınmayabilir ve bunu fark ettiğinde de yoğun bir kızgınlık yaşayabilir. Bu kızgınlığını dışavurduğunda, çevresindeki insanlar onun uysal davranışlarına alışmış oldukları için kendisini suçlu duruma düşürebilir ve böyle bir sonuç öfkesinin daha da artmasına neden olabilir. Yaşadığı öfke bu durumu aslında kendisinin yarattığını görmesini engeller ve bunun sonucu insanların ikiyüzlü ve nankör olduğu biçiminde aşırı genellemelere kapılırsa, benzeri hataları sürekli yineleyebilir.
EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
"Emir altında olmak, Debreli'nin doğasına aykırıydı. Kurallara riayet etme mecburiyetinde olduğunda bunu yapmakta tereddüt etmiyordu. Lakin birisinin ona ne yapması gerektiğini söylemesinden hoşnut olmuyordu.
Dağlara çıkıp özgürce dolaşmak da değildi tam olarak onun istediği... Birisinin kendisine buyruk vermesinden rahatsızlık duyuyordu. İster bir çeteye mensup olsun, ister asker urbası giysin farkı yoktu. Talimatla iş yapmak mizacıyla çelişiyordu."