Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Eskiden, daha doğrusu, yakın zamana kadar memurlarımızıb rüşvet aldığından, yollarımızın olmadığından, ticaretimizin kötü yürütüldüğünden, hukuk sistemimizin kötülüğünden yakınıyorduk. Oysa sonra anladık ki, toplumsal yararlardan söz etmek boşuna zaman kaybetmekten başka bir işe yaramıyor."
Kadınlar, emvâle (mala) tasarruf ettikleri gibi, dirliklere, zeâmetlere, haslara, malikânelere de mâlik (sahip) olabilirlerdi Eski kavimler arasında hiçbir kavim Türkler kadar kadın rehtına (cinsine) hukuk vermemişler ve hürmet göstermemişlerdi.
Reklam
Rusya hükümeti, Büyük Petro zamanından beri, daima açık deniz siyasetini takip etmiştir. Baltık Denizi'nde olduğu gibi, Karadeniz'de de evvela bir pencere, sonra bir cephe istemişti. Fakat Baltık ile Karadeniz kapalı denizlerden idi. Rusya için Akdeniz'e bir kapı lazımdı. Bu kapı niçin Bâb-ı Ali - İstanbul olmasın? Türkiye işlerine müdahale için Rusya'nın pek mükemmel bahaneleri vardı: Din! Vaktiyle Polonya'da olduğu gibi, şimdi de zât-ı şahâne (Osmanlı padişahının) 1771'de tasdik ettiği temsil hakkından istifade ederek Osmanlı Devleti'nde ki Rum Ortodoks ahaliyi şiddetli bir şekilde "himaye etmek" yeterli idi. Balkan Hıristiyanlarından büyük kısmı ile paydaş cinsi, hemen hepsi ile paydaş dini vardı. Muahedesiz tasdik edilmiş olan bu hukuk, Rusya'ya manevi bir nüfuz, resmi bir himaye vaziyeti bahşediyordu ; Rusya bu nüfuzunu birçok zamanlar, Boğazlar hakkındaki ihtiraskarane emellerine esas kabul etmişti.
Her sual edenlerin matlubları -bilhâssa istidad lisanıyla veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla veya ızdırar ve zaruret lisanıyla olsun- cevablandırılıyor. Böyle eserleri görünen bir adalete bir mahkeme-i kübra lâzımdır ki, rububiyetin hâkimiyetiyle hukuk-u ibad muhafaza edilsin. Çünki fâni olan şu dünya menzili, o büyük adalet-i hakikiyeye mazhar olamaz. Öyle ise, o büyük Sultan-ı Âdil için bir cennet-i bâkiye, bir cehennem-i daime lâzımdır.
Sayfa 40
Müthiş açıklamış kral;
Ben geçmişte, insanlık tarihinin başlangıçlarında ve en büyük bir dö­nemi içinde bir toplumun kurulmasında Tanrının ve dinin gerekliliğini ve önemini kabul ettim. Ancak şu anda kurulmuş olan ve epeyi zaman­dan beri kendi ayakları üzerinde durma başarısını gösteren bir dünyada yaşamaktayım ve bu dünyanın varlığını devam ettirebilmesi için artık Tanrıya bir ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Hattâ geldiğimiz nok­tada eski dünyayı özlemenin, onun devam ettirilmesini istemenin dünya için ciddî bir problem teşkil edebileceğini, fiilen de ettiğini düşünüyorum. Eski imparatorlukların, devletlerin, toplumların büyük bir bölümünün din devleti, hukuklarının din hukuku, yasalarının din kaynaklı yasalar vb. olduğunu biliyorum. Ama bugün bu tür yönetim tarzlarının, hukuk sis­temlerinin, yasalar topluluğunun kelimenin gerçek anlamında “çağdışı,” yani çağın gereklerine aykırı şeyler olduğunu düşünüyorum.
Avukatlıkta dürüst olmak enayiliğin daniskasıdır. Hukuk mu? Bir iğrenç yumaktır o, kimse çözemez.
Sayfa 239
Reklam
“ Üsler haklıydılar, tek dünya devleti bir hukuk devletiydi. Ama kimin hukuku? Yüzbinlerce insanı kendi düzenlerine kurban edenlerin, kurban edecek insan kalmayınca yenisini yaratıp öldürenlerin hukuku! Onların hukukuna göre tehlike oluşturabilecek herkes imha edilmeliydi.”
HUKUK NEGATİF BİR KAVRAMDIR
"Hukukun amacı, adaletin hükmetmesini sağlamaktan ziyade adaletsizliğin hükmetmesini engellemektir." Kendiliğinden var olabilen adalet değil adaletsizliktir. Adalet ise bunun yokluğu durumunda oluşur. Yani aslında adalet, tanımı gereği negatif bir öze sahiptir diyebiliriz.
Sayfa 37 - LiberusKitabı okudu
"Peki, hakaret ve tazminat davası?" "Bu ülkede en basit dava beş yıl sürüyor. Sonra bir de Yargıtay safhası var. Dosya birkaç yılda orada bekliyor. Eğer bozulursa her şey yeniden başlıyor. Beş on yıl sonra davayı kazansan ne olur kazanmazsan ne olur!" "Durum gerçekten bu kadar çaresiz mi?" "Evet!" dedi. "Ne yazık ki böyle. Hukuk sistemi tıkandı, işlemiyor. Bu yüzden, gel bu işlerden vazgeç. Yıpranırsın, üzülürsün..."
Sayfa 380 - Doğan KitabeviKitabı okudu
18. yüzyıla kadar cadı avı yapan ve yargılamalarda Tanrı'nın iradesini, belli fiiller yaparak bilebileceklerine inanan Avrupa, İslami fıkıh usulü metinlerini, oryantalizmin geliştiği 19-20. yüzyılda nasıl anlayabilirdi? Daha dün, suya attıkları bir kadının suya batması ve batmaması ile cadı olup olmadığına karar verirken bugün, bir metin üzerinden hukuk tartışmayı, metnin içindeki ibareleri tasnif ederek ibarelerin bir anlama delalet güçlerini sınıflamayı, bu tasnife dayalı bir usul oluşturup sonra neredeyse tamamen soyut zeminde bunları tartışarak metafizik olgulara sığınmadan rasyonel bir fıkıh geliştirmeyi ele alan metinleri nasıl anlayabilirler: Doğal olarak anlayamadılar.
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.