Platon, ideal devlet düzeninin nasıl olması gerektiğini adalet, doğruluk, erdem , iyilik gibi kavramları tartışarak, alegorilerle ve akıl yürütmeleri ile açıklıyor. Kitap Sokrates ve diğer bilginlerin adalet ve doğruluk kavramlarını tartışmaları ile başlıyor ve diyaloglar halinde sürüyor. Platon ideal devlet yapısını hiyerarşik bir düzende
Mağara Alegorisi-Platon
Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmektelerdir. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır.
Platon'un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır.
Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir.
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
Schopenhauer kitaplarını afilli aforizmaları bulup çıkarmak için okuyor birçok kişi. Eminim ki onu okuyan çoğu kişi felsefesinden habersiz. Bu yüzden ‘karamsar felsefeci’ olarak anılıyor. Oysa karamsarlığının içindeki güzelliği görebilmek ve kitaplarını doğru yorumlamak için onun felsefe sistemini bilmek gerekir.
Ben de biraz bu felsefe sistemini
İnsan psikolojisine tesir eden üç kuvvet: Arzu, heyecan, akıl. Arabacı akıl, arzu ve heyecan iki azgın at. Bu misal Eflâtun'dan önce Puranalar ve Upanişadlar'da var. Araba biziz. Aklın vazifesi, heyecanlarımızla arzularımızı dengelemek. İki pınar var önümüzde. Birinden hazların balı akıyor, öbüründen bir su: akıl. Fert hayatında fazilet muvazenededir, akıldadır. Görünen dünyanın ötesinde daha mükemmel bir dünya var: idealar dünyası. Bu dünyadakiler kaybolmaya mahkûm birer gölge, idealar dünyası, fazileti arayış.
Devrimci için yasanın değeri yaşama uyum sağlamasından önce gelir. Yasa başlı başına geçerlidir, yani salt idea olarak. Bu yüzden, 150 yıldır Avrupa’nın politikası neredeyse yalnızca idealar politikası oldu.
Eğer felsefe yapacaksak içinde yaşadığımız kusurlu, oluş ve yok oluş içinde olan, düzensiz, akıcı ve dolayısıyla herhangi bir hakikatin kaynağı veya dayanağı olması mümkün olmayan nesneler dünyasının dışında ve üstünde mükemmel, kusursuz, değişmez, düzenli ve hakikatin kaynağı veya dayanağı olacak akılsallığa sahip bir dünyanın, bir gerçekliğin var olduğunu kabul etmek zorundayız.
Böyle bir dünyanın, böyle bir gerçekliğin ve onun ifadesi olacak böyle bir hakikatın teminatı olacak ve onları salt bir varsayım olmaktan çıkaracak şey ise onların da temelinde, her şeyin temelinde Varlık denen bir şeyin olduğu, bu Varlık'ın Gerçek olduğu veya gerçekten var olduğudur.
Onun akılsal -veya akla aykırı olmama kaydıyla Akıl'ın da üstünde- olduğu, sonuçta İyi ve ya İyilik'in kendisi olduğuna inanmaktan geçer.
Bütün bunlardan çıkacak sonuç Varlığın İyi olduğu ve/veya İyinin Var olduğu olacaktır ve ya olmalıdır. İşte en büyük kabul, varsayım ve açıklama ilkesi budur. Ya bunu kabul ederiz, felsefe ve bilim yaparız veya onu kabul etmeyiz, o zaman da ne felsefe ne de bilim yapabiliriz.
Sayfa 116 - Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Kitap hakkında bilgi içerir.
Serinin diğer iki kitabı hakkındaki incelemelerim:
#1 #46418511
#2 #46590722
Müslümanların 'İlk öğretmen', Ortaçağ Batı Hristiyan dünyasının 'Filozof' diyerek andiklari;
- Bilim Adamı
- Bilim Kuramcisi
- Bilim Tarihçisi
olan dünya tarihinin gördüğü en
Kendimizi sadece olmaya bırakmıyoruz. Meditasyon yaptığımızda bile, orada yalnızca oturmamız ve kendimizi sadece olmaya bırakmamız oldukça enderdir. "Meditasyonu doğru yapıyor muyum? Hiçbir şey olmuyor, bir ilerleme kaydetmiyorum, aydınlanmıyorum. Zamanımı boşa harcıyorum." Sadece oturduğumuz ve ne vuku buluyorsa onun vuku bulmasına müsaade edip ona şahit olduğumuz nadirdir.