Kitap okumak bir labirentte dolaşmak gibidir. Hatta okurlar okudukları çok ilginç bir kitaptan söz ederken kendilerini kitabın içinde kaybettiklerini söylerler.
Mürekkep yalamış biriyim, pek çok ilginç kitap okudum, ama hâlâ kendi eğilimlerimi anlayabilmiş değilim. Yaşamayı sürdüreyim mi, yoksa kendimi vurayım mı, bir türlü karar veremiyorum.
Toplumun Burçlarla İmtihanı
Çoğu günlük faaliyetlerini burçlara göre şekillendirenler bir tarafa, burcunun ne olduğunu bilmeyen insan sayısı çok az. Bu çok ilginç değil mi? Burçların toplumdaki işlevleri nelerdir? Burçlar insanlara neler söylemektedir? İnsanlar burçlarla neden ilgilenir? İnsanı etkileyen toplum mudur, gezegenler midir? İnsanın titizliğine, yalanı sevmemesine, duygusallığına, sakinliğine vs. kendisi mi karar verir, yıldızlar mı? Deprem, sel, yangın ve salgın gibi afetler karşısında astrolojiden faydalanarak korunabilir miyiz? Net cevapları olmayan bir sürü soru.
“İlginç olan, Lübnan’da Türkçenin halen üçüncü bir dil olarak yaşamasının Ermeni cemaati sayesinde olmasıdır..
Benzeşen diller olmalarına rağmen İbranca ve Arapçada renk isimleri farklıdır; tek ortak kelime ‘beyaz’ anlamındaki "leban"dır. ‘Leban’, yani ‘Lübnan’; Her iki camianın beyaz diye nitelediği ülkedir. Ortadoğu'da karlı dağlara sahip tek yer Lübnan'dır..
Yazı da burada gelişmiştir; ‘Biblos’ yazıya kaynak olan bir şehirdir. Adı üzerinde ‘kitap’ kelimesi de oradan geliyor..
Bugünkü Lübnan, tarihteki kıyı halkı olan Fenikelilerin yurdudur. Bugünkü Yunan ve Latin alfabesinin kökeni kolay okunup yazılan Fenike alfabesidir. Onların sayesinde Beyrut, Arap matbaasının kitap ve gazeteciliğinin merkeziydi…”
İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Tavana bakıp durmaktan başka bir şey de gelmiyordu aklına. Tavanda ilginç olabilecek tek bir şey bile yoktu, ama şikâyet edecek durumda da değildi. Tavanlar insanları keyiflendirmek için yapılmazdı.
Adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, Rickmanswort'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birden fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. Bu sefer doğru olanı bulmuştu, işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti.
Ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti.
Bu, o kızın öyküsü değil.
“Ama hepsinden beteri, bütün anılardan, eşyalardan ve kitaplardan daha çekilmez olanı insanlardır”
(..)
Çeşit çeşittiler: Olmadık vakitlerde, en istenmedik zamanlarda kapılardan bacalardan girerler, iğrenç dedikodular, beş para etmez söylentiler taşırlardı. İyilik etmek isterken yalnızca insanın huzurunu kaçırırlardı. Sevgileri, rahatlatıcı olmaktan çok boğucuydu. Bir düşünceleri olduğunu kanıtlamak için konuşurlardı. İlginç bir kişi olduklarına sizi inandırabilmek için hikayeler anlatırlardı. Sizi sevdiklerini göstermek için huzurunuzu kaçırırlardı. Bunlar da önemli değildi belki, ama kendisi olmak için can atan, yalnızca kendi düşünceleriyle baş başa kalmak isteyen Şehzade, bu budalaların, bu gereksiz, tutkusuz, sıradan dedikoducuların her ziyaretinden sonra, uzun bir süre kendisi olamadığını hissederdi.
Öyle cilt cilt kitaplar değil tek bir kitap olacaktı...
...anlaşılır bir kitap olacaktı. Kuşkusuz her olay kitaba girmeyecekti.
Yasalar, yönergeler, hükümetin ya da yerel yönetimin yapıp ettikleri...
Her şeye yer vermekte mümkündü tabii:
Bütün ilginç olaylar , yangınlar, büyük bağışlar, her türlü iyi ve kötü işler, atılan nutuklar, yapılan bütün konuşmalar, hatta nehir taşkınlarına ilişkin haberlerle, düşünce ve yöneliş olarak dönemin resminin ortaya çıkmasını sağlayıcı, bütüne ışık tutucu nitelikteki bazı hükümet yönergelerine bile yer verilebilirdi.