Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kur'an'ı Türkçeleştirme kararı
(14 Ağustos) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağı'nda verilen çay ziyafetinde İLK TEHLİKELİ HAMLE göründü. Şöyle ki: Ziyafete Mustafa Kemal Paşa da, Ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa kâmal paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesâisi ile ilgili görünmeyerek "Kuranı Türkçeye aynen tercüme
Kalem ve Kılıç
Tûsi, İsmailî mezhebini terk ettiğini açıklamıştı.Tûsi artık İlhanlılar eliyle kurulan yeni rejimin fikri manada kurucularından biri olarak ahlak anlayışını kamu düzeni ve yöneten­-yönetilen ilişkisi çerçevesinde de değerlendirmiş böylelikle kuruluş sürecinde olan İlhanlı hakimiyetinin Müslüman tebaa gözünde meşrulaşmasına katkı sağlamış oluyordu.
Reklam
Ashab-ı Uhdud’a bir de burdan bakalım
…burda çocuğun sihirbazdan öğrendiği ilim tıbba dair ilimdi,Allah en doğrusunu bilir.Ancak işin içinde “şifanın yalnız Allah’tan olacağı”na dair tıbbın olmazsa olmaz kaidesi olmadığı için,yaptığı iş sadece sihir hükmünde kalıyordu.Yani sıkı durun;bu bakış açısıyla bahsi geçen sihirbaz “beyaz önlüklü bir doktor,bir profesör”dü.Açtığı tıp fakültesine bir tıp öğrencisi istemişti.Bu fakültede çocuğa hastalıkların tedavilerini gayri meşru yollarla(sihir ve büyü olabilir)öğretiyordu.Çocukta yol üzerinde rahiple karşılaştığında-olası ki-yaptığı işten bahsedince rahip bu tür rahatsızlıkların ancak Allah’tan gelen ilimle ve O’nun dilemesi ile tedavi olabileceğini anlattı.Çocuk(tıp öğrencisi) arada kaldı…Bir yanda dönemin en üstün teknolojik tedavileri yapan sihirbaz(profesör)hocası,diğer yanda dağda yaşayan bir âlim…
Her önüne gelen ilim adamı olduğu için ilim yerlerde sürünüyor, kural kaide tanınmıyor. İlim bahsi kavga, dövüş ve boş laftan ibaret oldu. Her âlimin padişah dalkavuğu olduğu bugün, dünyanın çivisi çıkmış demektir.
Hadiseler ışığında anlaşılmıştır ki ne rejimin amentüsü geniş halk kitlelerine arzu edilen şekilde aşılanabilmiştir ne de münevverler bu uğurda kendilerinden beklenen gayreti gösterebilmişlerdir. Bu açıdan Atatürk'ün daha 1930'un başında Mehmet Emin Yurdakul'u azarlaması hem sembolik hem de aydınlatıcıdır. Mustafa Kemal
Sayfa 190Kitabı okudu
Genç kızlar
İlim, işin çirkin tarafını örten bir kamuflajdan başka birşey değildi. Tâ ki, itiraz edilecek bir husus bulunmasın veya hiç kimsede itiraza mecal kalmasın. Hatta, bu gibi faaliyetlerin istenilen şekilde ilerlemesini temin bakımından izah ettiğimiz hususlara. İlim Yoluyla Halka Hizmet” adını takmışlardı. Ve demişlerdir ki: “Bazı kimseler cinsı̂ muameleler bahsinde hatalı bir yol tutar ve neticede bundan zarar görür. Biz bu bahsi geçen yanlış inanışları düzeltiyor ve kendilerini zarara uğramak tehlikesinden kurtarmak istiyoruz.” Fakat meselenin gerçek yönü başkadır. Seksüel yayınlarda sadece tek bir gaye takip edilmektedir: Kadınlarla erkeklerin, yeni yetişen genç neslin ahlâkını bozmak; onları bayağılığa sürüklemek suretiyle cepleri doldurmak... Bu gibi neşriyat sayesinde, henüz mekteplerde okuyan kız çocukları, hakikı̂ ve tabiı̂ rüşd çağına ulaşmadan, cinsiyet meseleleri hakkında, on senelik evli kadınlardan daha fazla bilgi sahibi olmaktadırlar.
Reklam
Zamanla gerçekleşen şudur: Bahsi geçen İslami uyanıştan çeşitli akımlar türedi. Bu akımların en önemlisi İslamcılıktır. Ondan da birçok farklı İslamcılık çıktı. Fakat -ne hazindir ki- bu İslamcılıkların ekseriyeti, yukarıda zikrettiğimiz iki dayanağı edinme çabası içinde olmadı asla. Oysa bu iki dayanak olmadan İslamcılığın bir dikili taşının
Sayfa 164Kitabı okudu
HAYRET: "İDRAKIN ACZİNİ İDRAKTEN" DOĞAN BİR İLİM...
Yumurtadan çıkmış ördek yavrularının tabiî bir insiyakla suya yönelmeleri ve hiçbir tecrübe görmemiş olmalarına rağmen kendi hayatlarına kastedecek Doğan kuşu benzeri avcı kuşlarını havada görür görmez kaçışmaları gibi görünüşte onlar için meçhul olanın içyüzünü tanımaları neyse, böyle bir ilimden doğan hayret de odur. İdrak sahibi insanda, "idrakin aczini idrakten" doğan bir ilim; MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ bahsi bir misâl -TASAVVUF'ta en büyük makam kabul edilen HAYRET ölçülendirmesinden bir çizgi!)
Sayfa 7 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
{Bakara süresi /65}
“İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü avlanma yasağını çiğneyeleri elbette bilirsiniz.Bu yüzden onlara aşağılık maymunlar olun demiştik.” (Ayette bahsi geçen olayda, o şehrin insanlarına cumartesi günü her tür iş yasaklanmıştı.Onlar ise,o gün için körfeze gelen balıkları avlamadılar.Ancak,körfezin çıkışını ağla kapatıp, gelen balıkların hepsini, bir sonraki güne kadar tutsak edip,bir sonraki gün avladılar.Onları,kalpleri ve ruhları temiz olan ilim sahipleri ,bu hileleri yapmamaları konusunda uyardı,onlarsa devam etmişlerdir.Sonuç olarak bir süre maymunlar gibi ,çığlık çığlığa dolaştıktan sonra,ölüp gittiler.)
Sayfa 255Kitabı okudu
Saint-Simon'un, Feuerbach'ın, Hegel'in olmadığı yerde Marx'ın tek bahsi anlaşılmaz. Düşünce bir bütündür. Düşünce yalnız Marksizm değildir. Marksizm bir metoddur, birçok karanlıkları aydınlatmıştır. Tam bir Marksist olmak anti-Marksist olmak demektir. Marx'ı bir peygamber olarak telâkki ettiğimiz andan itibaren, Marx bir ilim adamı olmaktan çıkar.
Reklam
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
18 Temmuz'da, İslamlığın te­rakkiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı? Hükümet progra­mıyla mı? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam (14 Ağustos) heyet-i ilmiye şerefine Türk Ocağı'nda verilen çay ziyafetinde İLK TEHLİKELİ
Tarih kitaplarında bulunan kayıtlara göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hayattayken; ferâiz, zekât, diyetler, sadaka ve vergi konularına ait yazılı nüshalar hazırlanmıştır. İslâmî ilimler henüz birbirinden ayrılıp müstakil birer ilim dalı hâline gelmeden önce yazılı kaynakların bulunmadığı iddiasını öne sürenlerin tutarsızlığını ispat açısından, bahsi geçen yazılı vesikalara ait bilgiler önem taşımaktadır.
Sayfa 30 - Rabbani YayıneviKitabı okudu
"Din adamlarına ne lüzum var, dinlerin tarihi malumdur Doğrudan doğruya tercüme edivermeli!..." gibi bazı hoşa gider bir fikir ortaya atılinca buna karşı: -"Müstemlekeleri islám halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyási çıkarlarına göre Kur'an'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslâm dinine ve Arapça diline hakkıyla vakif kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi meselâ Fransızcasından da yapabilir. Fakat bence, burada Maarif programımızı tesbit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayrh olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lâzımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkımaya hasretmek daha hayırlı olur, dedim. Mustafa Kemal Paşa bevânâtıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü: -"Evet Karabekir; Arapoğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran'ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Tâ ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler! İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüģünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler: -"Pașam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik-içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütin azası üzgün gőrünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'an'ı ve Peygamberi her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.
Sayfa 152 - Truva Edebiyat DergisiKitabı okudu
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.