Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir tuhaftır ceza avukatlığı. Ayıplamayacaksınız, kızmayacaksınız, ağlamayacaksınız da. Bunlar olmaz mı? Olur. Ama hep içinizde olmalı. Bakışlarınızda kaçak bulunmasın. Karşınızdaki suçlunun gözlerinin içine bakın, dostça. Orda derdini dökmek isteyen insanı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaylaşır.;İnsan, insanın zehrini alır,derler, halk dilinde. Ceza avukatlığının yarısı budur.
Kuzey Ay Düğümü Yengeç(çok ince çizgilerde geçen yaşam)
Bu enkarnasyonda, Yengeç Kuzey Düğümü insanı her şeyi çok ciddiye alma eğilimindedir. Geçmiş yaşamlarda "dünyanın yükünü" taşımış olduğundan, bu enkarnasyona da ağır sorumluluklar yüklendiğini hissederek gelmiştir. O, sorumluluk üstlenme arzusunu harekete geçiren insanlara ve durumlara doğru çekilir ve sonunda kendisini çevresindeki
Sayfa 196 - Akaşa
Reklam
NEDEN YAZIYORUM Mensur koşuk olarak kaleme aldığım eserlerimi paylaştığım bir site neden yazdığım ile ilgili bir yazı talep etti. Çok ilginç cümleler kurmuşum. Paylaşmak istedim. Hayatta nefes almak kadar önemlidir yazmak.. Yazmakta ki tek amacım yaşadığım toplumun ve insanlığın kulağına aydınlığı fısıldayan metinler bırakmaktır. Yazın
Bir de tırnak içinde şunu söyleyeyim; hamlık zamanım, en temiz zamanımmış aynı zamanda. Pişmeye ve yanmaya başladıkça tabii ki birtakım artı değerler kazanıyorsun ama o hamlıktaki safiyetin de kalmıyor. Halbuki seyr-i sülûk hayatı yaşamak, tortuları alıp insanı daha da saflaştırır. Öyle olmakla beraber, nasıl ki kilo aldıkça insanın sıhhati bozulur, insan da hayatta bir temizlenme metodolojisine eğildiği, bir arınma metoduna dahil olduğu zaman şeytanı daha büyük olur. Hamlık zamanında, masum bir hamlığın masum bir şeytanı vardı, ucuz tatminlerle bitiyordu iş.
Düşmanca eğilimlerini tanımaya ve kabul etmeye başlayan insan, davranışlarının kendisi için ne denli zararlı olduğunu görmeye başlar ve bundan rahatsız olur. Çünkü insan haklı olduğunu kolayca kabul eder, ama yanılmış olduğunu kabul etmek benliğe indirilmiş bir darbe olarak yaşanır. Ama bu rahatsızlığın olumlu bir yanı da vardır: İnsanı bir şeyler yapmaya güdüler. Düşmanca senaryolarının yerine neler koyabileceğini ise kendi doğasından bulup çıkarabilir. Örneğin kızgınlık tepkilerini anında fark ederek, yaşanmakta olan durumu en uygun biçimde dışavurabilme çabaları başarıya ulaştığında, düşmanca eğilimlere neden olan birikimler de ortadan kalkar. Kızgınlık tepkisi kendini koruma içgüdüsünün doğal bir parçasıdır ve düşmanca eğilimlerin etkinlik kazandırdığı yıkıcılıktan farklıdır. İşte bu ayrımı yapabilmiş olmak, insanın olumlu duyguları kadar olumsuz duyguları da yaşama hakkını kendisine tanıyabilmesini sağlar. Böyle bir durum insanın kendinden utanma duygusunu da ortadan kaldıracağından, içindeki hayvanın canlı ve yaratıcı nitelikleri de etkinlik kazanabilir.
İnsan kendi olmadığı müddetçe, içinde sayısını kendisinin bile bilemediği kadar insan taşır. Ve her taşıdığı insan kişiye ayrı bir yük olur. Zaman geçtikçe içinde taşıdığı insanlar yani ağırlık artar. Ağırlaştığı için de kanatlanıp özgürleşemez. Durumun nihaî sonucu insanın kendini bütünleyememesi, tanıyamaması ve taklit bir hayat yaşamasıdır.
Reklam
Zıt hallerde salınım...
Memnuniyet hoş bir haldir, ama tamamen bunun içine batmaktan insanı akıllı dertleniş korur. Hayatın nefeslenebilmesi gerekir: nefes almak, memnuniyet duymak, nefes vermek, memnuniyetsiz olmak, sonra tekrar baştan. Fazla memnuniyet, heyecanlı, yaratıcı ve üretken bir hayatın önünde engel olabilir. Zaten er veya geç yine bir memnuniyetsizlik hasıl olur, bu da iyidir. Bu zıt haller arasında salınırken, insanın kendini dert edişi, buna elveren her düzlemde gelişme fırsatı bulacaktır: Bedenen, ruhen ve zihnen.
FİKİR YAZILARINDA VE KALEM KAVGALARINDA ATSIZ ÜSLUBU Bu bölümde Atsız'ın romanlarındaki üslup üzerinde durmayacağız. Romanlarını incelerken bunu yaptık. Burada aslında iç içe girmiş bulunan, birbirlerinden pek de farkı olmayan fikir yazılarına ve kalem kavgalarına bakacağız. Atsız'da baskın olan polemik üslubu, fikir yazılarına da sık
Bazen suyun ısısı aniden düşünce kırgın olur, kendiliğinden kıyıya vurur balıklar. İnsanın kırgını da aynı, ilk önce onlar takılır oltana. Sonra daha büyük dertler, geçmiş seneler, kederler. Attığın her oltada, kırk katlı bir bohçayı açar gibi açarsın insanı. Tek tek açarsın katları, açtığın her katta bir daha yanar, her yandığında daha iyi anlarsın. Sonunda bir beyaz mendil geçer eline. O mendil insanın özü. İçinde başka bir şey barındırmayan, yekpare, başlı başına bir hazine. Onu bulduğunda daha ileriye gidemeyeceğini anlarsın. Oltana takılabilecek en büyük av, bir çeşit trofe... O mendili bohçaların içine sakladığında kaybediyor insan, oysa bul bir kilitli iğne ve iliştir göğsüne. Sekseninde titreyen ellerin olsun ister, ister doksanında tutmayan bacakların ama o ilk yıllar göğsünde dalgalansın.
Ba­ba'nın insanı ve hayatı her şey sayışı,öyle anlatışı sık sık aklı­na geliyor,kemaleddin efendi'den duyduğu insanın cüz'iliği ve önemsizliği,püf dense uçacaklığı ile baba'nın insanı merke­ze koyuşundaki, "o her şeydir," deyişindeki her'i kavrayamı­yordu.aziz de insanı,tanıyıp gördüklerini,hele kendini gücü de aklı da yetmez,hem de ahlaksız buluyordu.bu nasıl hazret olur ki diyordu hep,en iyisinin bile her an tökezlediği,en iyiy­ken bile yeni sağılmış bir süt gibi olduğu ve bozulması için sa­dece azcık güneşe ya da birkaç saate ihtiyaç duyulan şey nasıl her şey oluyor,nasıl hazret oluyordu? içine bir söz düşen in­san bozuluyordu,kırılıyordu, kinleniyordu,bir şey işiten he­men kendinden dışarı çıkıyor,bir bozuk yuva görünce oraya hücum eden karınca gibi bozgunculuğa koşuyordu,azcık övül­se gerneşiyor,azcık geri düşse güceniyordu.belki süt bile da­ ha dayanıklıydı.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.