Evet, bir can, bir ruh, bir pırıltı, bir buhardan ibaret bu... Kadını - kusura bakmayın, insan duymaya başlayınca şair de oluyor- evet, bu kadını, saçı, kaşı, kirpiği, dişi ve ruhu iğreti insanlar arasında nasıl bulabilirdim?
Sanıyorum bu "çağımızın kaygısı" denen şeyden dolayı insanlar birbirilerinden korkuyor, düşünceler saldırıya uğruyor, çabalar alay konusu oluyor, mutluluklar inkâr ediliyor, güzellikler kirletiliyor, gurur ayaklar altına alınıyor...
İnsanlar oraya buraya bir önder ve kurtarıcı arayarak koşup durmaktadır. Onu bunu denemekte fakat aradığını bulamamaktadırlar. Herşeyde doyuma ulaşma aranmaktadır. O ise onlardan kaçmaktadır. Bu arayış ve hayal kırıklığı büyük değişikliğin bir bölümüdür ve neslimizi gelmesi gerekene hazırlamaktadır. Yardım henüz eşya veya maddelerden gelmeyecektir, insanın içinden gelecektir.
Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum! dedi. Bu eksik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana âşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın... Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... Seni istiyorum... İçimde müthiş bir arzu var... Bir iyi olsam!.. Ne zaman iyi olacağım acaba?...
"İnsanlar, kendilerine baktıkları için yaşadıklarını sansalar da aslında sadece sevgiyle yaşadıklarını anladım. Seven kişi, Tanrı'ya yaklaşır ve Tanrı da ona yaklaşır. Çünkü sevgi Tanrı'nın ta kendisidir
Neden dolayı Tanrı, diğer ümmetleri, Araplardan önce düşünmüş, onlara kendi içlerinden peygamberler seçmiş ve bu peygamberler aracılığıyla kitap göndermiştir de, Araplar için bu işi, çok daha sonraya bırakmıştır? Neden dolayı Yahudilere, Hıristiyanlara ve Araplara kendi içlerinden “peygamberler” ve kendi dillerinden “kitap”lar göndermiştir de, bu işi diğer ümmetler için (örneğin, Türkler için ya da diğer toplumlar için) yapmamıştır? Ve mademki İslamı, bütün insanlar için göndermiştir, o halde neden dolayı Kur’an’] Arapçadan başka bir dilde (örneğin, Türkçe, Farsça, Çince vb...) göndermeyi düşünmemiştir? Tanrı Arapçadan başka bir dil bilmez midir ki, kendisine sadece Arapçayla ibadet edilmesini istesin? Öte yandan, neden Tanrı, hem bir yandan Kur’an’ı sadece Araplara gönderdiğini söyler hem de bu söylediğini cerh edercesine bütün insanlara gönderdiğini bildirir? Bu ve buna benzer sorulara mantıklı bir yanıt bulmak güç olmakla birlikte, Muhammed’in Mekke ve Medine dönemi itibariyle yaşamlarına kısaca göz atmak şeklinde bazı konuları açıklığa kavuşturmak
mümkündür.
Gerçek olaylarla aynı doğrultuda ilerleyen düşünce temelli olay dizileri de vardır. Bunlar birbirleriyle nadiren kesişirler. İnsanlar ve koşullar olayların düşünce temelli akışını değiştirirler; böylelikle hem akış hem de sonuçlar hep biraz hata içerir. Reform'da da böyle oldu: Protestancılık yerine Luthercilik baş gösterdi.