Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
_Tüm zamanların bilgeleri hep aynı şeyi söylemişlerdir ve tüm zamanların budalaları da tam tersini yapmışlardır. Ve bu durum bundan sonra da sürecektir. Bu yüzden Voltaire diyor ki: "Bu dünyayı, tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz."
_Felsefede, politikada, edebiyatta ya da sanatlarda,
Zavallı babam, bir türlü önüne geçemediği bu iftiraya üzülür,
günlerce ağzını bıçak açmazdı. İnsanlar niçin yalan söylerler ve iftira ederler? Benim naçiz kanaatım a göre, iftira sade çirkin değil,
aynı zam anda gülünç ve âciz bir şeydir de. İnsan tabiatı iktizasınca
birbirlerini kötülemek isteyenler sadece düşm anlarının hayatlarına
baksınlar, yeter. Çünkü her insanın hayatında hiçbir muhayyilenin
icat edemeyeceği kadar aksaklık vardır, ve bu aksaklıklar o insanla
beraber yetişmiş, büyümüş şahsî, nevi kendine mahsus şeylerdir.
Kul kusursuz olm az, sözü sırf bu gerçek için söylenmiş bir sözdür.
Bu hikmetin gösterdiği yoldan gidip karşımızdakini tanım ağa çalışacağımız yerde iftiraya kalkm ak, âdeta pazar m alıyla giyinmeğe
benzer. Ben, kendim hep böyle yaptım . Onun içindir ki, bu hâtıraları okuyanlar hiçbir yalan ve iftiraya tesadüf etmeyecekler, sadece
birtakım şimdiye kadar gizli kalmış hakikatleri öğreneceklerdir.
Belki bu hakikatleri naklederken ufak tefek onarm alarda bulundu-
ğum olacaktır. Fakat bu kendimi vazifelendirdiğim hâtırat yazarlı-
ğının icaplarındandır.
İnsan kötülemekten hoşlanan bazı komşularımız, bilhassa o huysuz keçinin sahibi İbrahim Bey, bu saati babamın daha evvel kayyumluğunu yaptığı ahşap bir mescitten buraya getirdiğini iddia ederlerdi. Onların rivayetine göre mescidin yandığı gece babam birçok kurtarılan eşya ile, bilhassa yazı levhalarıyla beraber bu saati de eve getirmişti. Konsolun
İnsanlar kaybetmekten nefret ederler (ve Otomatik Sistemleri bu konuda oldukça duygusal davranabilir). Kabaca, insan bir şeyi kaybettiğinde, kazandığı zaman hissettiği sevincin iki katı kadar üzülür. Daha teknik bir dille ifade edecek olursak insanlar “kayıptan kaçınma” eğilimi gösterirler. Bunu nereden mi biliyoruz?
Burada basit bir deneyden söz edelim. Öğrencilerin yarısına üzerlerinde kendi üniversitelerinin simgesi olan kahve kupaları verildi. Sonra kupa verilmemiş olanlara arkadaşlarının ellerindeki kupalara bakıp onları incelemeleri ve kupa sahiplerine onları kendilerine satmaları, diğerlerine de kupaları satın almaları söylendi. Bu sırada kupa sahiplerine, “Verilen şu fiyatlarla kupanızı satar mısınız? , diğerlerine de, “Bu fiyata kupa alır mısınız?” sorusu soruldu. Sonuçta kupa satması gerekenler, almak isteyenlerin verdiği fiyatın iki katını istediler. Bu deneyler için binlerce kahve kupası kullanıldı ve deney başka öğrencilerle defalarca tekrarlandığında sonuçlar hep aynı çıktı. Yani kupası olanlar kupalarını satmak istemiyorlardı. Ama olmayanlar da kupa satın almak için her şeyi yapmaya hazır değildi, bunu acil ihtiyaç olarak görmüyorlardı. Bunun anlamı şudur: İnsanlar objelere belirli değerler atfetmezler. Bir şeyden vazgeçmek zorunda olduklarında, aynı şeyi alırken duydukları sevincin iki katı üzülürler.
STRATÜS BİZİ KURTARACAK
NESLlHAN SOYDAŞ
Hep aynı açıdan poz veren insanlar nelere üzülür. Yoksa üzülmez mi? Kimseye başka yüzlerini göstermeyişleri üzülmemek için mi?
"- Şu seri katil vakaları. Bana kalırsa zayıf insanları aradan çıkartmak için yapılmış bir sosyal mühendislik. Laf aramızda kurbanların ölümüne gerçekten üzülen insanlar var mı? Baksana şunların karakterlerine. Tamamen parazit gibiler. Masum insanların kanından beslenen parazitler. Seri katilimiz de bunun bilincinde olsa gerek ki bu asalakları temizliyor.
- Asalak kısmını anlayamadım.
- Mesela düşün. Oğlu uyuşturucu bağımlısı olan bir baba, Mustafa'nın ölümüne üzülür mü?
- Pek sanmam.
- Ya da diğerleri. Bana kalırsa hepsi aynı. Babam her zaman: 'Nefes aldığın sürece bir umut vardır.' der. Ama bu asalaklar o umutları çürütüyor. En sonunda umutların tükendiğini gören zayıf kitle, başka bir umut aramaktansa pes etmeyi tercih ediyor.
- Sanırım anlıyorum. Bir zaman sonra toplum içinden bir 'Süper Kahraman' çıkıp asalakları temizliyor.
- Süper kahraman demek bence yanlış olur. Başka bir asalak çıkıyor diğer asalakları temizleyip kahraman gibi hissediyor. Toplumsa adaleti gerekli mercilerden göremeyince bir diğer asalağa kahraman sıfatı yüklüyor. Öyle değil mi? Sadece düşün çizgi romanlardaki süper kahramanlar hep adalet eksikliğinden doğmuş fakat yargılamak için yetkisi olmayan tiplerdir.
Ama yine de yargılayıp, gerekli mercilerin yapmadığı işi sırtlanırlar. Belki biraz abarttıkları da olur. Mesela bizim asalak kahramanımız gibi
- Düşüncen kusursuz ama acımasızca."
Melek Mosso
Temalar: Afallama, Kırılganlık, Nostalji
Müzik yolculuğunuza baktığınızda insanlara ulaşmak çok yorucu oldu mu sizin için?
İnsanlara ulaşmayı bir noktada bıraktım. Çünkü kimin neyi sevdiğini, neyden hoşlandığını bilemiyorsun. Çok göreceli bir durum bu. Bu konuda beni en çok yoran ailemden gelen baskı olmuştu.