Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"1944-1945 Irkçılık-Turancılık Davası" adlı tefrika da Orkun'un üçüncü sayısında yayımlanmaya başlamıştır. Tefrika, dava hakkında bire bir tanıklığa dayanan ilk teferruatlı çalışmadır. Derginin 7. sayısının (17 Kasım 1950) son sayfasında tefrikanın “kısım kısım ayrı arkadaşlar” tarafından yazılacağı, girişin Atsız tarafından
1950-1960 YILLARI ARASI. 1950'li yıllar. Tek parti iktidarından kurtulmanın sevinci yaşanırken kültür ve eğitimin başıboş bırakıldığı yıllar. Soğuk savaş yılları NATO'ya giriş ve ABD'ye tam bir teslimiyet. Türkçülerin ümitleri yine boşa çıkıyor, hayaller kırılıyor. Ekonomik kalkınma, yollar, fabrikalar... Fakat köylerden şehirlere
Reklam
Demokrat Parti'deki en önemli milliyetçi isimler Fuat Köprülü, Sadri Maksudi Arsal, Hamdullah Suphi Tanrıöver'di. Ancak Meşrutiyet devrinden ve Cumhuriyet'in ilk yıllarından gelen bu büyük isimlerin 1930 ve özellikle 1940'lardaki Türkçü yayın ve örgütlenmelerle ilgileri yoktu.
...DP büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş ve 27 yıllık CHP dönemi sona ermiştir. 22 Mayıs 1950'de Celal Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes başbakan oldu. Atsız'ın hocası Fuat Köprülü Dışişleri Bakanı, Milli Türk Talebe Birliği'nin eski başkanlarından Tevfik İleri Ulaştırma Bakanı idi. Birkaç ay sonra, 11 Ağustos'ta yapılan
1943 yılında Atsız yeniden dergi çıkarmaya teşebbüs eder. Atsız Mecmua'nın devamı olacak olan dergi Türk Sazı adını taşıyacaktır. İmtiyaz, Nejdet Sançar'ın eşi Reşide Sançar adına alınmıştır. Bayilerle anlaşmaları yapılan, Tasvir ve Cumhuriyet gazetelerinde ilanları çıkan dergi 15 Mayıs'ta dağıtıma verilmek üzere 14 Mayıs'ta
Kitapta kadınların konumuna yapılan bir sonraki değinme bundan iki yüz yıl sonrasına, yani Stuartlar dönemine aitti. Orada da şöyle yazıyordu: "Üst ve orta sınıftan olan kadınların kendi kocalarını seçmeleri hâlâ istisnai bir olaydı. Koca bir kere seçildikten sonra, yasaların ve geleneklerin elverdiği ölçüde kadının hem efendisi, hem de
Reklam
keza at üzerine olan türk lügatı çok zengindir. bugün izleri var ama bunları tamamen bilmiyoruz. atların renklerine, yaşlarına, cinsiyetlerine göre farklı isimler var. öyle ki teferruata girildiği zaman bu isimlendirme binleri buluyor. araplar hiçbir zaman "on dört yaşındaki boz renkli dişi deve" demezler; onun kısa bir adı vardır. çünkü çölde güdülürken o deve öyle çağırılır. at ve deve üzerine bu zengin lügat, bir yandan da militer bir hareket tarzını getiriyor; örgütlenme ve çabuk hareket kabiliyeti. bunun yanında bir de silah ve demir işçiliği var. demir; uygarlaşmış, felsefe üreten bir milletin işi değil. avrupa tarihinde kuzey avrupa'nın barbarları için "holstein kültürü" denilen bir devre var; bu kavimler daha okuma yazma bilmedikleri zamanlarda demir işliyorlardı. demir işi çok büyük şehir merkezleri kurmayı gerektirmiyor. anadolu'ya da demiri getiren hititlilerdir. naşili dediğimiz bu kavim, muhtemelen güney ukrayna'dan anadolu'daki hattilere saldırdı, demir ve silah da onlarla birlikte geldi.sonrasında hükmettikleri yerin adını aldılar, kendilerine "hatti" denildi. en önemli unsur da devlet mekanizması... bizim göktürk kağanlığı ve türgişler var. bunlar birer devlet; dış ilişkileri var, vergi toplamayı, ganimet paylaştırmayı biliyorlar
Sayfa 36 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Farabi’nin en önemli alanı ise Felsefedir. Kendisinden sonra gelen neredey­se bütün İslam düşünürlerini ve Batı düşünürlerini etkilemiştir. Özellikle ünlü felsefeci
Desiderius Erasmus
Desiderius Erasmus
’un dün­yaca ünlü
Deliliğe Övgü
Deliliğe Övgü
eserinde, Farabiden çok fazla etkilendiğini görmek mümkündür. Sadece felsefecileri etkilemekle de kalmamış, ünlü bilimadamları
Thomas Aquinas
Thomas Aquinas
ve Magnus gibi isimleri de kendi etkisi altına almıştır. İslam dünyasında ise ondan en fazla etkilenen isimler hiç kuşkusuz
İbn-i Sina
İbn-i Sina
ve
İbn Rüşd
İbn Rüşd
olmuştur. Farabi kendisinden sonraki birkaç yüzyılı direkt olarak etki­leyerek
Aristoteles
Aristoteles
’in felsefesini yeniden inceleyerek,
Aristoteles
Aristoteles
'in doğru anlaşılmasının da yolunu açmıştır. Bu yüzden Farabi hayattayken onun “İkinci Öğretmen, İkinci Aristo” gibi lakaplarla anılması öylesine bir şey değildir.
Sayfa 6 - Destek Yayınları | Felsefe: 23Kitabı okudu
Emma Bovary, Madame de Guarmentes gibi isimler geliyor. Hiçbiri kadınların “kişilik ve karakterden yoksun” olduğunu çağrıştırmıyor. Doğrusu kadın, erkekler tarafından yazılmış kurgu edebiyatının dışında varlık göstermeseydi, onun son derece önemli bir şahsiyet olduğunu düşünürdük. Çok farklı, cesur ve zalim; görkemli ve sefil; aşırı güzel ve çok çirkin. Bir erkek kadar asil, hatta bazıları için erkeklerden daha asil.5 Gel gör ki bunlar kurgu edebiyatındaki kadınlardı. Gerçekte, Profesör Trevelyan’ın da belirttiği gibi, kadın kilit altında tutuluyor, dövülüyor ve oradan oraya savruluyordu.
"İlkel insanlar için isimler bizim düşündüğümüz gibi önemsiz, sıradan bir şey değil, anlamlı, mühim bir şeydir; aynısı bugünkü vahşiler, hatta çocuklarımız için de geçerlidir. Bir insanın adı şahsının temel unsuru, ruhunun bir parçasıdır belki de. Hayvanla aynı adı taşımaları, ilkel insanların kendi şahısları ile o hayvan türü arasında gizemli, önemli bir bağ olduğunu düşünmesine yol açmış olmalıdır.."
Reklam
Gece Sirki Alıntı
“İsimler insanların sandıkları kadar önemli değildirler,” dedi gri takım elbiseli adam. “Seni teşhis etmek için bu kurum ya da ayrıldığın ebeveynlerinin tahsis ettikleri etiket benim için ne ilgi ne de değer arz ediyor. Herhangi bir noktada bir isme ihtiyaç duyduğunu hissedersen, kendin için bir seçim yapabilirsin. Ama şimdilik gerekli olmayacak.”
Sayfa 26
Osmanlı'da eğitimin modernleştirilmesi 19. yüzyıldan sonra başarılmış, hiçbir zaman Batı Avrupa düzeyine yükselmese de, çok önemli bazı isimler bu dönemde yetişmiştir. Tanzimat'la, dolayısıyla devlet tarafından başlatılan modernleşme hareketlerinden biridir bu. Çanakkale ve Birinci Dünya Savaşı gibi milli tarihimizi ören destanlar, bu nesillerin yitirilmesi dolayısıyla bir felaket niteliği de kazanır. Eğer bu kayıplar olmasaydı, Cumhuriyet'e çok daha geniş ve çok daha nitelikli aydınlarla girecektik. Mesela, Sıddık Sami Onar hocanın hatıratına baktığımızda, Mercan İdadisi'nden yedek subay olarak harbe gittiklerini görüyoruz. Savaştan döndüklerinde, daha liseyi bitirmemiş olmalarına rağmen, öğrenci yokluğundan dolayı, doğrudan üniversiteye gönderiyorlar. Yurtlar, sınıflar, okullar boşalmış, memleketin pırıl pırıl evlatları gitmiş, Darülfünunlara gidecek insan kalmamış. Cumhuriyet, oldukça fakir bir memlekette, bu şartlarda yola çıkıyor ve büyük bir kültür reformu yapılıyor. Bir yandan büyük reformlar yapılıyor ve büyük bir açılım sağlanıyor, bir yandan da bazı kopukluklar ortaya çıkıyor.
Sayfa 111Kitabı okudu
Babalarımız Kur'an'ın bize verdiği tarif üzerineyse, ailelerini ve nefislerini cehennem ateşine sokmama adına gayret içerisindeyse, bizlere güzel isimler koymuşlarsa, bizleri imanla tanıştırmışlarsa, bizlere Allah'ın kitabını öğretmek adına gayret içerisine girmişlerse, bizlerin imana ve İslam'a ait bazı güzellikleri tatmamız adına gayret göstermişlerse hazine kı bu ne hazinedir! Çünkü bize en önemli hazine olan hidayetin mesajlarını taşımışlardır. Peki ya tersi olsa? Zulmediyor, elinden geleni yapıp dünyayı sana dar ediyor, burnundan fitil fitil getiriyorsa o baba da hazinedir çünkü sabredeceksin ve cennetı kazanacaksın. Derdimiz zaten Allah'ın rızasını kazanmak değil mi?
726 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.