Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Harun'un, Memun'un, Gazneli Mahmut'un, Melik Şah'ın, Hülagu'nun ve sonraları Emir Timur 'un başına İslam aleminin her tarafından alimler, edipler toplanıp adeta bir çeşit akademi kuruyorlardı. Osmanlı sultanlarının sarayları, Afrika ve Asya'nın ücra köşelerinden gelmiş alimlerin toplantı yeriydi. Hıyve'de doğmuş birisi Anadolu'da kadılık, müftülük ediyor, Farsça ve Arapça yazılmış edebi eserler aynı çabuklukla yayılıyor ve bütün İslam kavimleri arasında tercüme edenler, taklit edenler ve yorumlayanlar bulunuyor. Hafız'ın, Hayyam'ın, Mevlana'nın, Ekber Şah'ın, Ebül'Ula'nın ve bu gibi ünlü alim, şair ve ediplerin eserlerini görmeyen, bilmeyen bir İslam fikir adamına rastlanmıyor.
İslam'ın kutsal kitabına Goethe'nin gösterdiği saygı, hayranlığının yanı sıra bu kutsal kitabın bilhassa dilden mülhem değerine dayanıyordu. Gerçi o Kur'an'ı orijinal dilinde okuyamıyordu, fakat onun olağanüstü ince edebî hissi, metninin kalitesini anlamasına yetiyordu; yeter ki Kur'an eksiksiz bir tercüme ile önünde bulunsun. Eğer Herder Kur'an'ı bir dil âbidesi olarak övüyorsa, bu demektir ki aynı mukaddes kitap onun genç dostunda da tam bir yankı bulacaktır. Goethe bunu tekrar be tekrar ifade etmiştir: Doğu Batı Divanı'nın baskı için kullanılmayan bir tanıtım notunda şiar, "hayreti mucip Kur'an"ı Arap şiirinin diğer eserlerinin yanına yerleştirir.
Reklam
1954 yılı Haziranı'nda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanlığı'na seçildiği zaman kırk üç yaşındaydı. Gündüzler resmi toplantılarda, geceler resmi davetlerde geçiyordu. Sevimli kişiliği her toplantıda aranıyordu. Tatlı sohbeti, her toplantının vazgeçilmez üyesi yapmıştı Mustafa İnan'ı. Özellikle üstün hafızası hayranlık uyandırıyordu. Yahya Kemal, düzenlediği her toplantıdan önce, "Aman Mustafa'ya da haber verilsin," diyordu. Kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi ezberleyemiyordu, kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi duyarak okuyamıyordu. Kimse Fuzuli'den, Baki'den, Nedim'den ve daha birçoklarından Mustafa Hoca gibi yerinde örnekler veremiyordu. Tasavvuftan da söz ediyordu Mustafa Hoca, İslâm'dan da söz ediyordu. Behçet Kemal, kendi yaptığı 'şeci' Kur'an çevirisini okurken, onun bir tercüme yanlışını Mustafa İnan düzeltmemiş miydi? Mustafa Hoca Arapça da mı biliyordu? O her şeyi biliyordu canım
Sayfa 145
6.cilt
1383. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benim tarafımdan (tebliğ edilen Kur'ân'dan) bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız. İsrailoğulları(nın ibretli kıssaları)ndan da haber verebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur. Kim bile bile bana
Arapçayı bilmeden hafız olmak
Bence bahis mevzusu olacak şey, ayrı ayrı okul de- ğildir. Millete dinini, imanını, bütün insanlık ihtiyaçları- nı vermek için bir yer vardır ki, ona okul derler. İsterse- niz medrese diyelim. Fakat ona başka, ötekine başka bir şey demeyelim. Başka bir şey olamaz. Bir tane olur ve o hakiki bir millet yetiştirecektir ve İslam yetiştirecektir. Bu
Nur risaleleri'nin kaynağı
Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terkederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür: Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprü sünün başına gidip durmak
Sayfa 31 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
Reklam
vurgulanması gereken bir başka Türk kökenli topluluk Sabarlardır. Batı Sibirya'dan kopup gelerek Kafkaslarda yaklaşık bir yüzyıl hakim olmuşlardır. Sabarlar, Bizans tarihi kaynaklarında özellikle teknolojilerinin gelişmiş seviyeleriyle ün kazanmışlardır. Ayrıca 520'li yıllarda İncil'in Türkçeye tercüme edildiği dahi bildirilmiştir. Üç yüz yıllık bir ömre sahip Hazar Kağanlığı farklı dinlere tanıdığı geniş hoşgörü ile tanınmıştı. Zamanının iki büyük imparatorluğu Bizans ve İslam (Emevi ve Abbasi) imparatorluklarını Kafkaslarda başarı ile durdurmuşlardı. 860'larda Peçenekler, bir yüzyıl sonra Uzlar (Oğuzlar) , devamında da Kuman-Kıpçaklar, Orta Asya'nın bozkırlarından koparak Doğu Avrupa ve Balkanlara gelerek önemli tarihi roller oynadılar.
"... Namazda ve ibadet olarak Kur'an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbımızın bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak için ise, terceme, meâl ve tefsirleri okunur. Bu maksatla Kur'an-ı Kerim'in tercüme, meâl ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir."
Sayfa 21 - Mustafa Varlı, 4. Baskı, Ankara 1999Kitabı okudu
Felsefe ve düşünce alanında da İslâm'ın Batı üzerinde derin etkilerinin olduğunu gürüyoruz. Müslüman Peripatetikler İbn Sina ve İbn Rüşd'ün dışında pek çok İslâm filozofunun eseri de Latince'ye tercüme edilmiş ve böylece yeni felsefi edebiyat türleri geliştirilmiştir.
Yalnız Mecelle değil, İslam hukukunun da kaldırıldığı ilan edilmiş oluyordu
1926'da bazı değişikliklerle tamamen tercüme ettirilen İsviçre medeni kanunu ile bu kanun içinde yer alan borçlar hukuku kabul edilip, mer'iyete girdi. Böylece elli yedi seneden beri tatbik edilen Mecelle, tatbikat kanununun "Kanun-ı medeni ve borçlar kanununa muhalif olan ahkâm ile Mecelle mülgadır" diyen 43. maddesiyle mer'iyetten kaldırılmış oldu. Bununla yalnız Mecelle değil, İslam hukukunun da kaldırıldığı ilan edilmiş oluyordu.
Sayfa 61
Reklam
Bizans düşünce, Fatih bilhassa bulunabilen bilim kitaplarının toplatılması emrini vermiştir. Toplatılan kitaplar arasında 64 haritalı eksik bir Ptolemaios Atlası'nın bulunduğu tahmin edilmektedir. Fatih bunun derhal o zaman İslam dünyasının bilim dili olan Arapça'ya tercüme edilmesi emrini vermiş (nasıl ki aynı kitabın ilk Avrupa tercümeleri de Latince'ye yapılmıştır) ve Bizanslı bilim insanları ve o zaman Müslüman olarak kendi hizmetine girmiş olan baba-oğul Amirutzes'lerden bir de içindeki haritaları kullanarak büyük bir duvar dünya haritası yapmalarını istemiştir (Bu harita bugün kayıptır). Amirutzes'ler bu işle meşgulken yeni ama bu sefer tam bir nüsha bulunmuştur. Bu yeni nüshanın işte bugün elimizde bulunan Kodeks Seragliensis Gayri İslami 57 olduğunu biliyoruz. Fatih bu muhteşem atlası özenle incelenmiş ve kütüphanesine kaldırtmıştır. Ancak Fatih'ten sonra ne yazık ki kütüphanesine özen gösterilmemiş, kütüphane dağılmış, parçaları da korunamamıştır. Ptolemaios Atlası da bu ihmalden payını almış, hatta en az bir sene Topkapı Sarayı bodrumunda su içinde kalmıştır.
Sayfa 106 - İnkılab KitabeviKitabı okudu
Bu adamı abartmamız gereken konular var...
Yahya Kemal, düzenlediği her toplantıdan önce, "Aman Mustafa'ya da haber verilsin," diyordu. Kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi ezberleyemiyordu, kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi duyarak okuyamıyordu. Kimse Fuzuli'den, Baki'den, Nedim'den ve daha birçoklarından Mustafa Hoca gibi yerinde örnekler veremiyordu. Tasavvuftan da sözediyordu Mustafa Hoca, İslâm'dan da sözediyordu. Behçet Kemal, kendi yaptığı 'şeci' Kur'an çevirisini okurken, onun bir tercüme yanlışını Mustafa İnan düzeltmemiş miydi? Mustafa Hoca Arapça da mı biliyordu? O her şeyi biliyordu canım: Tarih biliyordu, edebiyat biliyordu, dil üzerinde yetkiyle konuşuyordu, kelimelerin kökleri hakkında kimsenin aklına gelmeyen tezler ileri sürüyordu. Osmanlı sanatından anlıyordu, felsefe bile biliyordu, hatta matematik bile biliyordu. Hem de vallah bu işlerin profesörleri bile hayrandı hocaya.
Sayfa 145 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Mantık - Logique: Mantık kelimesi, nutuk gibi, arapçadır. Manası anla­şılan seslerle söz söylemek demektir. Abbasiler (762-1258) devrinin ilk asrında Eski Yunan felsefesi, tercüme yolu ile İslam alemine girerken Logik kelimesi de, diğer bazı yunanca terimler gibi olduğu şekilde arapçaya geçmiştir. Nitekim ilk arapça tercüme­lerde Riyaziyat terimi yoktur, Matematika vardır; Bedi ve Beyan yoktur, Retorika; Madde yoktur, Heyula vardır. Bunlar gibi Mantık kelimesi yoktur, buna Logika de­mişlerdir. Logik kelimesinin Eski Yunan'da ilk defa kesin olarak ne zaman kullanıldığı belli değildir. Bu kelime, Aristo metinlerinde yoktur. Organon isimli meşhur ve mühim kitabının son üç kısmında metod olarak kullandığı bölüme sonradan Logik denilmiştir. Bu kelimenin aslı, Logos'tur. Zihindeki bir düşüncenin ifadesi ve işareti demektir. Onun için akıl ve söz manalarına gelir. Yunan yazarları ''Epistemelogik'" ve "Techno­ logik" terimlerini Bilgi ve Teknik (Fen) mantık'ı veya bilgisi manasına kullanmışlardır. Bugün bile birçok yeni kurulan bilimlere ad verilirken Garp'ta çok kere Logi kelimesi son-ek olarak alınır. Geologi , Yer kabuğunun yapısını açıklamada kullanılan mantık, yani bilgi; Psikologi, ruh olaylarının izahına tatbik edilen mantık; Sosyologi, insan topluluklarını inceleyen bilim manasında böylece bileşik birer isim olmuşlardır.
Resulullah ﷺ şöyle buyurdu:
"Genç bir kız Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve sellem'e geldi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü! Babam, hakirliğini giderip itibarını yükseltmek için beni kardeşinin oğlu ile evlendirdi. Bunun üzerine Allah Rasulü evlenme işini kıza bıraktı. Ardından kız şöyle dedi: Ben, babamın teklifini yerine getirdim. Fakat ben, (bu meselede)
Sayfa 137 - Köklü değişim yayıncılıkKitabı okudu
"Türkçe Kalmadı 'English' Verelim!" Hazır söz üniversitenin körelmesi konusuna gelmişken, yabandilde üniversite kepȧzeliğine de değinmek gerekir. Yabancı dille üniversite, Türkiye'nin Amerikan egemenliğine girmesinin de ötesinde, bu egemenliğin hegemoník bir nitelik kazanması, yani bizler tarafından rıza gösterilip normal görülür hale gelmesinin hem en bâriz ve kalıcı sonucu, hem de en sofistike ve rafine aracıdır. İnsanlar elbette yabancı dil öğrenmelidirler veya en azından yabancı dil bilmek iyi bir şeydir. Ancak bu, yabancılara daha iyi hizmet edebilmek için olmamalıdır; turizm, nakliyecilik ve benzeri alanlar hariç. Ben çok iyi biliyorum ve herkes de kabul etmelidir ki, yabancı dil bilim açısından bir zorunluluk değildir. Bu işi halletmek için çok basit bir yol vardır: Bilim kurulları oluşturulur ve bu kurulların tavsiye ettiği yabancı eserler, kurulacak devlet tercüme büroları mârifetiyle Türkçe'ye tercüme edilir. Böyle bir uygulama çok da zor olmasa gerektir ve böyle bir yapılanmada önemli olan, seçici/öğütleyici kurulların bağımsızlık ve tarafsızlığıdır ki, bu da doğrudan bilimsel değil, fakat siyasal, yani genel anlamıyla demokratikleşmeye ilişkin bir sorundur.
571 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.