Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fetih yoluyla elde edilen bu dünyada zaferin ödülü şöhret ve servetti ve her ikisinin de yerli halkların emek gücüne bağlı olduğu düşünülüyordu. Dolayısıyla, ortaya çıkan yeni toplum en başından itibaren "ülkenin yerlileri" ve İspanyollar olarak ayrışıyordu. Yerliler, dil ve kültürlerindeki belirgin farklılıklara rağmen "Hintli" genel terimi altında toplanıyorlardı. Yerlilerin üstünde İspanyollar bulunuyordu; kendilerini "akıl sahibi insanlar" olarak tanımlayan İspanyolları fatihler, onların soyundan gelenler ve oraya daha sonra göç edip fatihlerin statüsüne çıkmayı arzulayan herkes izliyordu. Bu akıl sahibi insanların hepsi aynı değildi. Fatihlerin arasında soylular ve sıradan insanlar, zenginler ve yoksullar vardı. Bu insanlar fetihten sonra hızla çeşitli, çoğunlukla da birbirlerine düşman tabaklara bölündüler: Gerçek servet ve güce sahip olanlar; orta halli, orta becerili ve orta nüfuzlu olanlar; "ekmek ve su için" başkalarına bağımlı aç insanlar; ve gelişen sosyal ilişkiler ağlarının sınırlarında yaşayan işsiz güçsüzler.
AMERİKA'DAKİ İBERYALILAR
Tanrı ve insan sevgisi buyruklarına uyuyor mu, yoksa uymuyor mu, yargıya varılsın! Madem ki yerliler dinsiz, dini ayinlerden uzak ölüyorlar, İspanyollar da kendi insanlarını maddi, manevi ölüm tehlikesine atıyor. Diğer taraftan yerlilere öyle korkunç bir hayat yaşatıyorlar ki onları birkaç günde yokediyor, öldürüyorlar. Çünkü insanların suyun altında nefes almadan uzun süre yaşaması imkânsızdır. Suyun soğuğu aralıksız içlerine işler; hepsi genelde kan tükürerek ölür. Onca zaman ve sürekli nefessiz kalmaktan göğüsleri güçlükle solur. Soğuğun sebep olduğu ishalden de ölürler.
E kitap. Şule yayınları, Çev, Meryem Ural.
Reklam
Yerliler onları akrabaları ya da çocukları gibi evlerinde ağırlıyor, verebildikleri her şeyi veriyor, mümkün olan en iyi şekilde onlara hizmet ediyordu. Gerçek şu ki bu sahil sakinlerinin 1510'dan beri İspanyollar yüzünden uğradığı haksızlıklar, küfürler, hakaretler ve sömürüler ne kolayca ne de detaylı olarak anlatılabilir.
E kitap. Şule yayınları, Çev, Meryem Ural.
Güneş Ülkesi
İtalyan Giordano Bruno 1600 yılında Roma'da diri diri yakılırken Fransız Michel de Montaigne yaşamıyordu, öleli sekiz yıl olmuştu. Ama bir başka İtalyan, Tommaso Campanella, o sırada otuz iki yaşındaydı ve Bruno'nun diri diri yakılışını gördü. Oysa, onun da başına gelecekler vardı, diri diri yakılmayacaktı ama, İspanya egemenliğine karşı
144 syf.
9/10 puan verdi
·
30 saatte okudu
Kristof Kolomb 1492de Batı Hint adalarına ulaştı.Çıktığı İlk ada olan Guahanahari'nin Hindistan'ın batısındaki bir ada, Küba adasını ise,yerlilerden altın bakımından çok zengin olduğunu duyduğu "Cipango"yani bugünkü Japonya olduğunu zannetti.Daha sonra başka adaları keşfeden Kolomb, dünya üzerindeki doğal zenginliklerin, hazır
Yerlilerin Gözyaşları
Yerlilerin GözyaşlarıBartolomé de Las Casas · İmge Kitabevi · 2020714 okunma
Cortes ve adamları bugünkü Vera Cruz’un güneşli sahillerine ayak bastığında, ilk defa tamamen yabancı bir toplulukla karşılaşan Aztekler, ne yapacaklarını bilemediler. Bu yabancıların ne olduğuna karar veremediler çünkü onların aksine beyaz tenliydiler ve gür sakalları vardı, bazılarının saçı güneş sarısıydı ve çok kötü kokuyorlardı. (Yerliler hijyende İspanyollardan çok daha iyilerdi. İspanyollar Meksika’ya ilk geldiklerinde, yerliler gittikleri her yerde onlara eşlik edecek tütsücüler vermişti yanlarına. İspanyollar bunu ilahi bir onurlandırma zannettiler. Oysa yerlilerin kaynaklarından, yeni gelenlerin kokusunu tahammül edilemez bulduklarını biliyoruz.)
Reklam
Bir frenk görür görmez kendimizi küçültüyoruz: İspanyollar ilk defa Güney ve Orta Amerika'ya girdikleri zaman yerliler bunların güneşin oğulları olduğunu zannetmişti.
İspanyol fatihler Yucatán'ın kumlarına ilk ayak bastıklarında bazı yerliler onları karşılamaya geldiler. İspanyollar onlara İspanyolca olarak sordular: -Biz neredeyiz? Bu yerin adı ne? Yerliler Yukatek Mayacası dilinde: -Tectetán, tectetán. İspanyollar şöyle anladılar: -Yucatán, yucatán. Ve yarımadanın adı o günden beri öyle kaldı. Ama yerlilerin kendi dillerinde söyledikleri şu anlama geliyordu: -Anlamıyorum, anlamıyorum..
İspanyolların Amerikayı İstilası ve Yerlileri Katli
"Bunun üzerine Vali, Candia'ya işaret etti, onlar ateşe başladılar. Aynı zamanda borular çaldı, zırhlı İspanyol birlikleri, hem süvariler hem piyadeler saklandıkları yerlerden dışarı fırlayıp meydana doluşmuş olan silahsız yerlilerin üzerine saldırdılar, İspanyol savaş narasını atarak 'Santiago!' diye bağırıyorlardı. Yerlileri korkutmak için atlarımıza çıngırak takmıştık. Silahların gümbürtüsü, boruların şamatası, çıngırakların çıngırtısı birleşince yerliler neye uğradıklarını şaşırdılar. İspanyollar üzerlerine çullanıp onları doğramaya başladılar. Yerliler öylesine korkmuşlardı ki birbirlerinin üzerine tırmanıp yumak oldular, birbirlerini havasız bırakıp boğdular. Onlar silahsız oldukları için onlara saldıran hiçbir Hıristiyan'a bir Süvariler onları atlarıyla çiğneyerek öldürdü, yaraladı, kaçanları şey olmadı. kovaladı. Piyadeler geriye kalanların üzerine öyle bir saldırmıştı ki kısa bir sürede hepsi kılıçtan geçirildi. Görülecek şeydi doğrusu, 20 ya da 30 kilometrelik bir vadiyi doldurmuş olan yerlilerin hali. Karanlık basmıştı ve bizim süvariler tarlalarda yerlileri mızraklayıp duruyorlardı, o sırada bizi kamp yerinde toplantıya çağıran boru sesini duyduk. Gece olmamış olsaydi 40.000 kişilik yerli birliklerinden pek az kişi sağ kalacaktı. Altı ya da yedi bin yerli ölüsü yerde yatıyordu, pek çoğunun kolu kopmuştu, pek çoğu başka türlü yaralanmıştı.
kâşiflerin nikaraguada yaptıkları hakkındadır.
Sırtlarına koydukları 3 arrobelik yükleri bırakmasınlar diye, zincirliyorlardı. Bu seferler tekrarlandıkça, 4000 yerliden 6 tane bile sağ kalmadığı oluyordu. İspanyollar ölenleri de öylece yollarda bırakıyorlardı. Ağır yükler altında yaralanıp yorulanlar, açlıktan, sarf ettikleri güçten ve zayıflıktan hasta düşünce, zincirlerini çıkarmamak için boyunlarını kesiyorlardı. Baş bir yana, gövde bir yana düşüyordu. Diğer yerlilerin neler hissedebileceğini düşünün! Benzer yolculuklar emredildiğinde, kimsenin sağ dönmediğini bilen yerliler, ağlayarak ve iç çekerek yola çıkıyorlardı. Şöyle söylüyorlardı: Bunlar, Hıristiyanlara hizmet etmek için geçtiğimiz yollardı. Çok çalışsak bile, bir süre sonra karılarımızın, çocuklarımızın yanına dönüyorduk. Ama bugün, dönüş umudu olmadan yola çıkıyoruz. Ailemizi tekrar görmeyeceğiz, hayatta kalmayacağız.
1 arrobe = 12-15 kg ağırlık birimi.Kitabı okudu
Reklam
"Amerika'nın Bulunuşu"
Deniz kıyısı boyunca altın aramaya çıkmış İspanyollar bereketli, güzel ve insanı bol bir ülkede karaya çıkıyorlar ve her yerde olduğu gibi orada da yerlilere kendi kendilerini övüyorlar: Barışsever insanlarmış, uzak yollardan gelmişler­miş, kendilerini bütün dünyanın en büyüğü olan Kastilya kralı yollamış; Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olan Papa bu krala bütün Hint ülkesini bağışlamışmış; yerliler onun uyrukluğuna girmek isterlerse kendilerine pek iyi davrana­caklarmış; onlardan yiyecek şeyler, bir de bazı ilaçlarda kul­lanmak üzere altın istiyorlarmış; ayrıca bir tek tanrı inancını ve bizim dinimizin doğruluğunu bilmeleri gerekiyormuş, bu dine girmeleri de haklarında hayırlı olurmuş, yoksa işler sar­pa sararmış. Aldıkları karşılık şu olmuş: Barışseveriz diyorsunuz, ama görünüşünüz hiç de öyle değil. Kralınıza gelince, isteyen durumunda olması muhtaç ve yoksul olduğunu gösteriyor; ona bu toprakları veren ise savaş seven bir adam olacak, çünkü kendisinin olmayan bir yeri başkasına vermekle onu verdiği yerin eski sahipleriyle cenkleşmeye sürüyor.Kısacası topraklarımız­dan bir an önce çıkıp gitmeğe bakın; silahlı ve yabancı kim­selerin dürüstlüklerine, parlak sözlerine güvenme adetimiz yoktur.Böylece konuşmuş yerlilerin kralı ve şehrin çevresindeki ke­sik insan kafalarını göstermiş. "İşte bu çocuk dünyanın hiç de çocukça olmayan konuşmalarından bir örnek."
Sayfa 71 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Kültürel göreceliğin paradoksu
"Amerika'nın bulunmasından birkaç yıl sonra İspanyollar, yerlilerin bir ruh taşıyıp taşımadıklarını anlamak için araştırma ekipleri yollarlarken, yerliler de beyaz tutsakların ölülerini çürüyüp çürümediklerini anlamak için sürekli gözetim altında, suda tutuyorlardı."
111 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.