kadinlar asirlaca fiziksel goruntuleriyle yargilandi objeler gibi
ve baskalarina bu sekilde bakmak icin kosullandirildi
ve simdi bireysellikleri uzerindeki bagimsizliklari ile ayni standartlarla erkekleri yargiliyorlar tipki onlarin kadinlara yaptigi gibi
karmic ? belki
ama ayni zamanda aci
Çocukluk dönemi deneyimlerimiz acı vericiyse onlar üzerinde hakimiyet kurabilme dürtüsüyle hayatımız boyunca farkında olmadan benzer durumlar yaratmaya çalışırız.
Mezar taşlarını düşünüyordu. Nasıl suskundu onlar, nasıl ağır bir de… Koca âlem hırçınlık etmeyi bir yana bırakıp hasta bir kedi uysallığıyla eriyip dolmuştu sanki içlerine. Bundan mıydı kainatın bütün sırrını bilir gibi yüklü, hiç doğurmamış kadınlar misali kederli ve çok doğurmuş kadınlar kadar yorgun oluşları ? Söyleyecek çok şeyi olanların sitemkar sessizliğine bürünmeleri bundan mıydı ? Bitmiş değil, asıl şimdi başlamışlar gibi mağrur duruşları …
Asım Us (Mustafa Kemal Atatürk), Halide Salih'in (Halide Edip Adıvar) elini tutarak, "Halide Çavuş, savaştığın gibi dans ediyorsun," diyor. Halide Salih'in gözleri doluyor.
Us'un yanına gidiyor.
"Ne demişti hemcinslerimden biri? Dans edemediğim devrim devrim değildir. Cumhuriyet'le kadınlar dans etmeyi öğrendiler. Utanmadan, korkmadan... Ayaklarını özgür yarınların temposuna uydurarak. Sağ olun Paşam..."
Asım Us gururla bakıyor Halide Salih'e. İkisi de aynı şeyi hatırlıyor sanki... Bir şehri, bir ülkeyi kurtarmak için direnen kalabalıkları. Esir düşen şehirleri... Zincirlerinden kurtulan şehirleri... Bu gördükleri İstanbul, o direnen İstanbul muydu? Kendini çirkinliğe, betona, yağmaya, ranta teslim etmiş bu İstanbul o eski İstanbul muydu? Attila İlhan sormuştu değil mi,
"Bu şehir o eski İstanbul mudur?"