Baştan sona her bölümüyle akıcı giden bir kitap. Her elime alışımda kendimi bir kırgız köyünde yüksek bir kayalıkta buluyorum. Cengiz Aytmatov'un diğer kitaplarında da olduğu gibi bunda da hikaye küçük bi köyde geçiyor. Savaş sonrası komünizmi oturtma çabaları, savaştan yorgun gelen erkekler, erkekleri savaştayken sorumluluklar arasında boğulan kadınlar.. komünizm için feda edilen hayatlar ve bu mücadele içinde kusursuz bir yorga at: Gülsarı.. onun da çileleri, istekleri, korkuları var. Çaresiz bir çoban, yokluk, iklim şartları.. Betimlemeler öyle güzel ki kâh köy içinde huzura kavuşuyor, kâh zorlu iklim koşulları içerisinde üşüyor, kâh çaresizlikten ağlıyorsunuz. Soğuktan yeni doğan kuzuların boyunlarını bükmesi sizin de boynunuzu bükmenize sebep oluyor, onlarla birlikte siz de açlık çekiyorsunuz. Atlarla ilgili, kırgız-kazak kültürleri ile ilgili bilgi edinip günümüzden koparak o tür yaşamlara hasret duyuyorsunuz. Şahsen ben kitabı okurken sürekli bir kıyaslama içerisindeydim.