Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şehid Şeyh Ahmed Yasin‘in vicdanlarda iz bırakan duası:
ALLAH’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikayet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!.. Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!.. Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!.. Tek isteğim benim gibi,
50 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Stefan Zweig
Stefan Zweig
, insan duygularını yansıtabilecek en iyi şekilde analiz edip yorumluyor. Her kitapta beni daha da büyüleyen kalemi bu kitapta da farklılık yaratmadı. Kısacık hikayelerine doldurduğu koca yaşamlardan etkilenmemek imkansız.
Mecburiyet
Mecburiyet
, kapağından da anlaşılacağı üzere askerliğin konu aldığı kısa bir kitap. Tam olarak askerlik de sayılmaz
Mecburiyet
MecburiyetStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202161,6bin okunma
Reklam
Doğal olarak, zaman içinde kadınlarımız sanal prenseslere dönüşmüştür.
Bizim buralarda kadınlarımız, icabında ayıp, yasak ve günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler.
Kış sıcak soğuk demeden çocuğunu bile feda ederek cepheye gerekli olanları taşımış, büyük ruhlu ve duygulu bu kadınlarımızı şükran ve minnetle takdir ve takdis edelim: Hiçbir milletin kadını onların yaptığı gibi yapmamıştır. Bu acı çeken ülkeye büyük yardımda bulunan bu kadınlarımız özgür olmalı, eğitim görmeli, erkekle eşit olmalıdır.
Sayfa 101 - KaynakKitabı okudu
Ölümsüz Yunus Emre, Koca Sinan, Mustafa Kemal… Büyük tarihimiz… İnsancıl kültürümüz. Karacaoğlanımız, Dadaloğlumuz, Dede Korkutumuz, Nasrettin Hocamız… Hem de Çanakkalemiz, Dumlupınarımız… Ve kadınlarımız
Reklam
Mustafa Kemal Atatürk:
"Kadınlarımız hadd-i zatında hayat-ı ictimaiyye'de er­keklerimizle her vakit yanyana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, eski zamanlardan beri kadınlarımız erkeklerle baş başa hayat-ı cidalde, hayat-ı ziraatte, tedarik-i maişette erkeklerimizden yarım hatve geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz, memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısmda isbat-ı vücud ettiler; fakat erkeklerimi­zin teşkil ettiği ordunun hayat menbalarını kadınlarımız iş­letmiştir. Memleketin esbab-ı mevcudiyyetini hazırlayan kadınlarımız olmuştur ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse inkar edemez ki bu harbde ve ondan evvelki harblerde mil­letin kabiliyyet-i hayatiyyesini tutan hep kadınlarımızdır: “Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu ve kereste­yi getiren, mahsulatını pazara götürerek paraya kalp eden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber hayvanı ile, kağnısı ile, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, çamur demeyip, sıcak demeyip Cephe'nin mü­himmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi efkar, o ilahi Ana­dolu kadınları olmuştur; binaenaleyh büyük ruhlu, büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyyen taziz ve takdis edelim!"
Sayfa 104
MÖ 121 ve 119 yıllarında yapılan iki büyük savaş sonucunda Hunlar, Ch'i-lien ve Yen-shih dağlarındaki çok değerli olduklarını düşündükleri otlaklarını kaybettiler. Bu durum bir şarkılarına yansıdı: "Ch'i-lien dağlarımı­zı kaybettikten beri, hayvanlarımız artık çoğalmıyor. Yen-chih dağlarımızı kaybettikten beri kadınlarımız yanaklarını neşelendirecek allık bulamıyor."
Onlar ki Türk kadınıdır...
Ve kadınlarımız… Onlar ki 30 Ağustos zaferinde erkeklerine sırtlarında mermi taşımışlardı. Onlar ki, anamız, avradımız, sevgilimiz, onlar ki kız kardeşimizdir. Başkumandan: “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri!” derken, Türk ordusunun ardından İzmire girmişlerdir
Hiç bir erkek için hem cinsilerimi kurban etmem biri gelir biri gider birlikten kuvvet doğar tüm kadınlarimiz için
Reklam
...Zaten biz hep isyan ettik haksızlığa, tam bağımsızlık istedik hep, tam bağımsız bir ülke ve tam bağımsız sevdalar, tam bağımsız aşklar, tam bağımsız kadınlarımız olsun istedik... Deli dolu yağmurlar gibi, hiç yorumlayan ak başlı kartallar gibi, boranlar gibi kadınlarımız olsun istedik...Baharın ortasında kardık biz, ayazın ortasında, tarlada çocuklarını emziren anaların alnını yakan güneştik, sözdük halk türkülerinin ezgilerinde, acıydık kurtuluş savaşında, candık, canandık, ama hep biraz isyandık...
Sayfa 60
Devrim kolay değildi ve sadece “Bu şapkadır!” demekle olmayacaktı. Mustafa Kemal bir yandan cahillik bir yandan da yobazlıkla savaşmaktaydı. Buna kadınlara yönelik ikinci sınıf vatandaş gibi davranılması ve buna karşı çıkışı da dahildi. Bu durumu kendi ifadesiyle şöyle anlatır: “Seyahatim esnasında köylerde değil bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif ve itina ile kapamakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarz kendileri için mutlaka mucibi azap ve ıstırap olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim hodbinliğimizin eseridir. Çok afif ve çok dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi müdrik ve mütefekkir insanlardır. Onlara mukaddesatı ahlakiyeyi kuvvetle telkin etmek için, milli ahlakımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile, nezahetle teçhiz etmek esası üzerinde bulunduktan sonra fazla hodbinliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.”
Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek başına, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu- duvar, duvar!
"Şurada dikilen o adam, tıpkı üstün varlıkların biz adi köpeklere yaptığı gibi, bizi soyup soğana çevirdi; bizden acımasızca vergi aldı, bizi para vermeden çalıştırdı, mısırımızı kendi değirmeninde öğütmemizi şart koştu, elimizde kalan azıcık mahsulümüzü kuşlarına yem olarak verirdi fakat bizim kendi kuşlarımızı beslememize engel oldu; talan ve soygun öyle bir hâl almıştı ki, yemeye azıcık et bulsak adamlarından biri görür de elimizden alır korkusuyla kapıları, panjurları kapatıp yiyorduk; yani diyeceğim, öylesine soyulmuş, sömürülmüş ve yoksul bırakılmıştık ki, babamız bile bu dünyaya çocuk getirmenin korkunç bir şey olduğunu, kadınlarımız kısır kalsın da şu sefil soyumuz kurusun diye dua etmemiz gerektiğini söylüyordu bize!"
Sayfa 426Kitabı okudu
Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz, (almak, vermek) bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkâr mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır; bilmelidirler ki iki cins birbirleriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, ortak, hayat ortağı demektir. Memleketimizin kadın ve erkeklerini, biri diğerini sürükleyen ve taşıyan değil, el ele ve aynı tempoda yürüyen iki mahluk olarak göreceğimiz günün uzak olmamasını dilerim. Bu kadar efendim
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.