işimize gelince sevdiğimiz
gelmeyince sövdüğümüz
coplayıp, tekme tokat dövdüğümüz
bazen kölemiz...
bazen de gölgemiz olarak gördüğümüz
evde, ofiste...bağda, bahçede,
sokakta, tarlada, fabrikada
ırgat gibi çalıştırıp...iliklerine kadar sömürdüğümüz
kadınlar;
ana(larımız!) , yavuklu(larımız!) ,
eş(lerimiz!) , dost(larımız!) ,
kız(larımız!) ,
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizliyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır."
Öncelikle roman değilmiş içinde üç ayrı öykü var. Hepsini okudum üçüncüsü biraz daha fazla ilgimi çekmişti, ilk ikisi bana göre kolaydı. Kitabın kattığı ekstra bir şey yok, merak uyandıran polisiye kitap. Yeni kitap okumaya başlamış arkadaşlarıma önerebilirim yormayan arı bir şekilde yazılmış.. Şunu eklemek istiyorum sadece ilk öyküde kadınların özellikle edebiyatı kullanarak küçümsenmesinden çok rahatsız oldum ve gereksiz ayrıntılardan aslında bunların gerçekçiliğinden rahatsız oldum ne yazık ki böyle ruh hastaları ve kendinin kıymetini bilmeyen kadınlarımız var. Kitaplarda kadınları daha güçlü görebilsek bunlar yansıyabilse keşke edebiyata.
Dünya Kadınlar Birliği heyeti Ankara'ya gitti.
Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü'nde kapıda karşıladı.Dünya kadınlarına hitaben şu tarihi konuşmayı yaptı:
“Lütfedip Türkiye'ye geldiğiniz için, uluslararası kongrenizi İstanbul'da düzenlemeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.Türk kadını hiçbir alanda erkeklerden geri kalmayacak.
Türk kadını hiçbir alanda Avrupalı kadınlardan geri kalmayacak.Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, kılık kıyafette başarıdan çok, bilgiyle, kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır.
Türk kadını, dünya kadınlarıyla el ele vererek, dünya barışı için, dünya huzuru için çalışacak, buna emin olabilirsiniz."
Evet, haydi kabul edelim ki kadınlarımız iddianız gibi cahil ve idraksiz şeyler olsunlar, fakat rica ederim bunun kabahatini kime yükleyebiliriz? Kabahat kadınların mı, yoksa onları bu halde bırakan siz beylerimizin mi? Kendilerine hücum edeceğinize acımak ve doğru yolu göstermek hakkaniyete daha muvafık olmaz mı?
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine ...
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri
ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz,
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen,
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız,
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
Sayfa 1171 - Nazım Hikmet Bütün Şiirleri, YKY Yapı Kredi Yayınları, Memleketimden İnsan ManzaralarıKitabı okudu
"Bizim burada yalnızca çobanlar başka yerleri görebilirler."
"Öyleyse ben de çoban olacağım."
Bunun üzerine Baba hiçbir şey söylemedi. Ertesi gün içinde üç eski İspanyol altın sikkesi bulunan bir kese verdi oğluna. "Bunları bir gün tarlada bulmuştum. Git, kendine bir sürü al ve en iyisinin bizim şatomuz en güzel kadınların da bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş."
Nazım Hikmet, kadına erkek egemen gözle bakıp, cinsel meta olarak değerlendirmedi. Aşkları ve ayrılıkları çok oldu.
Aşka ve ayrılığa insani bir gözle, özgürlük temelinde yaklaştı.
Kadınları ne sömürdü, ne sömrülmesine müsade eden bir yaklaşim içinde bulundu.
Nazım, kadını toplusal, siyasal, sosyal yaşamdan soyutlamadan; eşitlikçi,
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
Bundan dolayı ruhsal çöküntü yasayan kadınlarımız katil olmaya kadar giden bir süreç yaşamaktadırlar. Yazarımızın ifade ettiği gibi " Severek gelin diye gittikleri yere, bir bakmışlar ne yazık ki o evin gelini olmaktan çıkıp Mahpusun gelini olmuşlar" eserdeki kahramanlarımız gibi...
Layıkhan Özder' in kaleminden #MahpusunGelini adlı eserini #okudumbitti
Layıkhan Özder hanımın kalemi ile Mahpusun Gelini eseri ile ilk kez tanıştım. Eseri okurken beni derinden etkileyen hayat hikayeleri ile dolu.
Eser'i ilk elime aldığımda kapağında cezaevinin hücresinden özgürlüğünü kaybetmiş , aydınlık yarınlara umudunu