Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
Öyle çelişkiler karanlığına düşersin ki, en akıllı insan bile içinden çıkamaz. Bir gün önce istediğine ertesi gün tutkulu bir arzuyla sahip olursun, daha ertesi gün ise bunu istemiş olmanın düşüncesine bile kızarsın. Sonra istediğin oldu diye yaşama lanet edersin; onurun, yaşama balıklama atlama özgürlüğünü inatla istiyorum demenin sonu budur.
Yalnızlığın çelikleşmiş iskeletine karşı çıkmaktansa, onda keşfedilmeyi bekleyen binlerce bilinmeyeni aramaya çalışılmalıdır. Yalnızlık, insanın içindeki gizli mabettir...
Kaçırdığımız fırsatlara hayıflanmak, ağlayıp sızlanmak çok daha kolay. Bildik safsataları şimdiden duyar gibiyim, ‘kader böyleymiş’. Hayatı bir dram olarak yaşamak da, diğerleri gibi bir varoluş biçimi ne de olsa.
İnsanın arkadaşlığını belediyedeki nikâh memuruna onaylatması gerekmiyor, böylece kutlanan somut bir tarih de olmuyor ama birbirimizi seçtiğimize göre bir ömür boyu sürmemesi için hiçbir neden yok.
Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum. Benim birisinin hayatında vazgeçilmez olmaya ihtiyacım var. Bütün boş vaktimi, egomu ve dikkatimi yiyip bitiricek birine ihtiyacım var. Bana bağımlı biri. Karşılıklı bağımlılık.