Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakkın emri ile dirilir bir gün
Ne güzel yapıldı cennet yapısı
Çok aradım görünmedi kapısı
Benim korktucağım Sırat köprüsü
"İnsanlar anlaşamadıklarına göre, dilsizliğin de önemi yoktur. Birbirleri ile takışır,, birbirlerinden hoşlanır, öpüşür ya da tepişirlerdi. Ama herkes yine kendisini düşünürdü. Coşkularımız, anılarımız, duygularımız, sazdan perdelerin ırmağı kıyıdan ayırdığı gibi bizi birbirimizden uzak tutuyordu. Dikkat çekecek kadar yüksek ama göğe erişemeyecek kadar alçak karlı dağ tepeleri gibi, aşılmaz vadilerin ötesinden birbirimize bakıyorduk..."
İşte böyle...Bazen koca bir kitabı böyle bir tek paragraf için bile okuduğunuza memnun olursunuz. Serüven harika ve çok akıcı. İyi ki okudum dediklerimden biri...
Boyalı KuşJerzy Kosinski · E Yayınları · 20184,589 okunma
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken
Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum sevdiğime bey iken
Karacaoğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim varimiş biz burada yoğiken
Jerzy KOSINSKI -Boyalı Kuş
2.Dünya Savaşı izlerini 6 yaşında bir çocuğun gözü ile izledim tüylerim diken ola ola...Yaşadığı korkunç anlara şahit olmak acı verici idi... Bir kitap okumadım sanki, resmen yaşadım her satırı, her anını.. İçim parça parça... Tiksindim bir çok yaşanmış durumdan... İnsanlığımdan... Savaş ve çocuğu yan yana görmek daha
Bildiğim, ansıdığım şu: karlı bir dağ başında buldum bir gün kendimi.
Bir kazazede miydim?
Yoksa bir sürgün mü?
Yoksa bir mahkum mu?
Öyleyse neydi suçum?
Bak sabah yaklaşıyor birazdan ufuk
moraracak
sevgilim çıplak sokaklarında
ayak seslerim dolaşsın
yasak
ırmaklarında yıkanayım
avuçlarına karlı öpüşler
bırakayım
rüzgar
unutulmuş
bir dağ çeşmesine
götürsün bizi.
Zamanın saatleri unuttuğu
Şavkıyan bir dağ çeşmesine.
İkinci Dünya Savaşının başlangıcında, Almanların Fransa’yı işgali öncesinde, Fransa-Belçika sınırında ormanlık bir dağ başında, bir koruganda savaşın başlamasını bekleyen bir teğmenin hikâyesi; Ormanda bir Balkon. Tahmini olarak 1939 Ekim ayı ile 1940 Mayıs arasında geçen bir dönem anlatılmaktadır.
Roman, Fransız edebiyatında gerçeküstücülüğün
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken.
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken.
Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimdiden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum sevdiğime bey iken.
Karacaoğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylem bizden evvel gelene
Kim varimiş biz burada yoğiken.
Fidel çok insan bir dev
Ağarmış saçları sakallarıyla
Karlı bir dağ.
Gözlerinde güleç
Kardelenler açıyor,
Sesi titremeyen bir ses
Umudun sesi.
Demirel'e Türkiye'yi övmüşmüş,
Mesut Bey'i de adam yerine koymuşmuş.
Laf kıtlığında asmalar budamıyor Fidel,
Son konuşmasında, yukarı yarımkürenin aşağı yarımküreyi ezmesine
küreselleşme dendiğini mimledi.
Sade konut monut davasıyla da yetinmedi.
Emperyalizm yüzünden, insanlığın altından
Toprağın nasıl kaydığını anlattı,
Sosyalizmin teslim olmadığını temsil etti.
Hoş geldin Fidel,
Gidişinle de
Bizi yine nahoş çakallarla başbaşa bıraktın.