Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aşk nedir? Bana kalırsa, güzel bir nesnenin niteliklerinin bizim üzerimizdeki etkisinden başka bir şey olarak görülemez; bu etkiler bizim başımızı döndürür; bizi yakıp kavurur; eğer bu nesneye sahip olursak memnun oluruz; sahip olmamız mümkün değilse ümitsizliğe kapılırız. Peki, bu duygunun temeli nedir?... Arzu. Bu duygunun devamı nedir?... Delilik. Dolayısıyla, güdümüze sadık kalalım ve etkilerinden kendimizi koruyalım. Güdü, nesneye sahip olmaktır; o halde, sahip olmaya çalışalım, ama bilgelikle; ona sahip olur olmaz ondan yararlanalım; ya- rarlanamıyorsak kendimizi teselli edelim: Benzer binlerce başka nesne, çoğu zaman da daha iyisi, onun kaybı karşısında bizi teselli edebilir; tüm erkekler, tüm kadınlar birbirine benzer: Sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. Oh! Duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey göremeyecek hale sokan, ancak çılgınca tapılan bu nesneyle var olmamıza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır! Yaşamak bu mudur? Bu, bize deliliğin etkilerine pek benzeyen metafizik hazlardan başka mutluluk bırakmayarak kanımızı emen ve kemiren yakıcı bir ateş içinde kalmayı istemek değil midir? Bu tapılası nesneyi eğer her zaman sevmek zorundaysak, onu asla terk etmeyeceğimiz kesinse, bu da bir zırvalık olur, ama en azından bağışlanabilir. Bu olabilir mi? Bu ezeli bağların asla yalanlanmadığına çok örnek bulabilir miyiz? Birkaç aylık hazzın ardından nesne bir süre sonra gerçek yerine yerleştiğinde, onun sunaklarında yaktığımız günlük bizim yüzümüzü kızartır ve artık çoğu zaman bizi baştan çıkarabileceğini bile düşünemez hale geliriz.
DOLMANCE: Hiç değil, çünkü başkalarının hissettikleri ile bizim hissettiklerimiz arasında hiçbir kıyaslama yapılamaz; başkalarının duyduğu en büyük acı bile bizim için kesinlikle bir hiçtir ve bizim hissettiğimiz en hafif zevk gıcıklanması bile bizi etkiler; dolayısıyla, ne pahasına olursa olsun, bize büyük zevk veren bu hafif gıcıklanmayı, bize
Reklam
Her yeni kitap babamın ruhunda kesinlikle sevinçlerin en büyüğünü yaratıyordu.
Demokrasi düzeni adaletle şahitlik etmemiz gerekirse istikrar ve sorunları çözme noktasında insanlığın icat ettiği en iyi sistemdir. Ancak bize göre ise yeryüzünün şiddetli krizler ve yozlaşmalar üreten başarısız sistemi olarak kalacaktır. Şunu da es geçmemek gerekir ki demokrasi sistemini monarşik baskıcı ve buna benzer sistemlerle karşılaştırdığımızda demokrasinin bu sistemler arasında devamlılık olarak kesinlikle en iyisi olduğunu söyleyebiliriz.
Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da böyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Marquis de Sade ve Marquise de Brinvilliers gibilerini anımsatan bir zevk duyan bazı centilmenler vardı. Bana kalırsa bu duygu, sözü geçen centilmenlerin yüreklerini titreten, hem tatlı hem acı bir duygudur. Kaplanlar kadar kana susamış insanlar vardır. Böyleleri yaradılıştan aralarında hiçbir fark bulunmayan, hatta İsa’nın kanununa göre kardeşleri sayılanların vücutları, kanları, ruhları üzerinde şu ya da bu şekilde sınırsız bir egemenlik kurduklarında, eziyet etmekten bir an geri kalmazlar. Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da böyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. Kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe de yol açar.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
İnsan, kesinlikle zannettiği aşklarda o kadar çok yanılır ki...
Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
"İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana."
İnsanın kendini içine çeken bir tutkuya kapılmasının, sevdiği kişinin hayatına teslim olmasıyla sonuçlanacağı doğrudur şüphesiz, ama yine de, böylesi bir teslimiyetten doğacak kazanç da olabilir; Shakespeare için durum budur kesinlikle.
Sayfa 61 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ey ihtiyar fedâkarlar, ey şehbaz delikanlılar! Pekiyi bilirsiniz ki büyük fetihler laf ile meydana gelmedi. Emeksiz devlet olurmu?... parasını ve canını feda etmeyen aşık vuslata erer mi?... nice kanlar döküldü, nice yaralar açıldı, nice yetimler ve kimsesizler gözlerinden matem yaşları akıttı, nice ah ve figanlar gök yüzlerine çıktı. Nice donatılmış kaleler alındı. Nice engin dereler, coşkun ve geçitsiz ırmaklar geçildi. Nice yalçın kayalar arasında derbentler açıldı ve yüce sarp dağlar aşıldı. Nice geceler uykusuz, nice günler bir an dinlenilmeden geçirildi. Nice zorluklar ve tehlikelere katlanıldı. İşte... Ecdadımız ve büyüklerimiz tasavvurun üstünde elemler ve zorlukları göze aldırıp dayandılar. Karşılarına çıkan zorlu ve inatçı düşman ordularının hakkından geldiler. Göğüslerine uzanan kargılarını kırdılar.kibir ve gururlar çektikleri sancaklarını alaşağı ettiler. Yeis ve keder, ihmâl ve tembellik nedir bilmediler. Zaman olduki talih kendilerine yüz göstermedi. Yine gelecekten kesinlikle ümit kesmediler, düşmanı yeninceye kadar boyun eğmediler.
Alınan her solukta içimize sızmaya çalışan ölümü savuşturur, böylece her saniye onunla savaşırız; ayrıca daha uzun aralarla yediğimiz her öğünle, uyuduğumuz her uykuyla, kendimizi her ısıtmamızla ölümü dışarı atarız. Gene de sonunda ölüm yener; çünkü doğmakla onun pençesine düşeriz. O, yutmadan önce avıyla birazcık oynar yalnızca. Gene de büyük bir özenle, kendimizi vererek, olabildiğince uzun süre yaşamı sürdürürüz. Tıpkı patlayacağını kesinlikle bile bile bir sabun köpüğünü olabildiğince uzun süre, olabildiğince üfleyip elimizden geldiğince şişirir gibi.
Tebük Seferi
Tevbe 42-43) “Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.” “Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?” Ayrı not: Tebük seferine katılmak istemeyenlerle ilgilidir. Cizye ayetinin hükümleri ilk defa Tebük’te tatbik edildi.
zorba bir çekicin amansız vuruşları; ve aynı anda bir kapıyı açtığı mı, yoksa kapadığı mı hiçbir zaman kesinlikle anlaşılmayan o anahtarların nicedir sürüp giden gürültüsü.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.