Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Keşke gerçek hayat da bir sinema filmi ya da edebiyat eseri gibi olsa..."
Gri öteki
Keşke gerçek hayatta bir sinema filmi ya da edebiyat eseri gibi olsa ama hiçbiri olmadı.
Reklam
Beden eğitimi fenaydı, voleybolsa en fenası. Beth topa bir türlü düzgün vuramıyordu. Ya topa sertçe şaplak atıyor ya da rasgele sektiriyordu. Bir keresinde parmağını o kadar kötü incitti ki hemen şişiverdi. Kızların çoğu kahkahalarla bağrışarak oynuyor ama Beth aynısını hiç beceremiyordu. ... Haksızlıktı bu. Sportmenlik Beth'i hiç
Karşısına bir kadın dikildi. Esmerdi. Kara kaşlı kara gözlüydü. Simsiyah elbise giymişti. Simsiyah pantolon giymişti. Çizmeleri simsiyahtı. Tüfeği simsiyahtı. Kemerinde simsiyah kama vardı. Kamçısı simsiyahtı. Atı bile simsiyahtı. 34 yaşındaydı. Erzurumlu'ydu. Binbaşı eşini Sarıkamış'ta kaybetmişti. Erzurum Kongresi'nde denk getirememiş, üç gün
Sayfa 97 - Kitap Üzerine NotlarımKitabı okudu
''Beklenti Etkisi'' Kendini Gerçekleştiren Kehanet
Ama geçen gün bizim kızlarla bir falcıya gittik. Sana şu kadarını söyleyeyim. Hiç öyle genel şeyler söylemedi. Söyledikleri hep detaydı ve önemli bir kısmı gerçekleşti biliyor musun? Yani bilmediğimiz şeylerde var aslında dedi. Tesla konuyu uzatmak istemiyordu çünkü karşısındakini ikna etmek çok zordu. Bu durumda yapması gereken tek şey konuyu
Sayfa 51 - ELMA YAYINEVİKitabı okudu
“Annem dün öldü, yıllar önce, dün. Biliyor musun, gidişinin ertesi günü beni en çok şaşırtan, hareket etmeyi sürdüren arabalarla, benim dünyamın kısa süre önce yok olduğundan kesinlikle habersiz görünerek yürüyen yayalarla dolu yolların, kenarlarındaki binaların, hala yerinde durmasıydı. Ben dünyamın yok olduğunun farkındaydım; bozuk bir fotoğraf filmi gibi yaşamıma sabitlenen o boşluk yüzünden. Çünkü, sanki bir saniye içinde bütün yıldızlar düşmüş ya da sönüvermişler gibi, ansızın kentin sesleri kesilmişti.”
Sayfa 80 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
HAFIZA ve GERÇEKLER...
- "... Otele giden yol ormanlık bir alandı. Karıncalara da, baykuşlara da, köstebeklere de yer vardı o ağaçlık alanda. Henüz sezon açılmadığı için yoldan araba da geçmiyordu. Elimde içine tişört, diş fırçası, temiz bir çift çorap koyduğum BİM poşeti ile sallanarak yürürken işte otel gözükmüştü. Otel değil sanki saraya benziyordu gördüğüm bina. Yanımda bana refakat eden garsonla otelin beşinci katına çıkarken bir Türk filmi sahnesiyle karşılaşacağımı hiç beklemiyordum. Koltuğun arkasından sadece kafası gözüken adamın biri içeri girmemize rağmen 1-2 saniyede olsa bize dönmeyip pencereden denizi seyretmeye devam etti. Bize doğru döndüğünde ise ilk bakışta anladı sanırım; ne benim bu oteli satın alacak paraya sahip olduğumu, ne de bedava verse bile devasa oteli işletemeyeceğimi. Bir fincan çay ikram ettikten sonra pazarlık bile etmeden garsonuna emir verdi. “Bülent’i otelde bir gezdirin, sonra da kumsala bir insin.” Ama bana Bülent Bey demedi. Ben bütün suçu bana mahcubiyet duygusunu yüzüme geren BİM poşetine attım. “Keşke yanımda o poşeti hiç taşımasaydım” diye söylenerek. Garson bütün oteli gezdirmedi, kumsalı gezerken artık yanımda bile durmaya tenezzül etmedi. Hafıza gerçek olanı hatırlar... Hâlbuki gerçek, bize hiçbir zaman lazım olmadı!.."
Ben dünyamın yok olduğunun farkındaydım; bozuk bir fotoğraf filmi gibi yaşamıma sabitlenen o boşluk yüzünden.
Kara Fatma
Esmerdi. Kara kaşlı kara gözlüydü. Simsiyah elbise giymişti. Simsiyah pantolon gitmişti. Çizmeleri simsiyahtı. Tüfeği simsiyahtı. Kemerinde simsiyah kama vardı. Kamçısı simsiyahtı.
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.