Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

kitagurumii

419 syf.
·
Puan vermedi
Alıklar Birliği, yazarının kişisel hikâyesi ve kitabın basılma süreci ile de en az kurgusu kadar dikkat çeken bir kitap. John Kennedy Toole’un başyapıtı olarak düşündüğü kitabı yayınevleri tarafından reddedilir ancak ölümünden yıllar sonra annesinin girişimleriyle bastırılır. Baş karakterimiz Ignatius J. Reilly, odasından dışarı çıkmak
Alıklar Birliği
Alıklar BirliğiJohn Kennedy Toole · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2014771 okunma
Reklam
309 syf.
·
Puan vermedi
Roman başkarakter Bergljot’un babasının ölüm haberini vermesiyle başlıyor. Babası beş ay önce ölmüş, Bergljot ailesiyle ilişkilerini uzun zaman önce koparmış, başlangıçta bu haber onda pek de bir etki bırakmamış gibi görünüyor. Asıl mesele miras üstüne, babasının ölümünden kısa bir süre önce anne ve baba miras dağılımında eşit davranmayarak aileye
Miras
MirasVigdis Hjorth · Siren Yayınları · 20213,777 okunma
·
Puan vermedi
“Romain Gary, yirmi yaşında yazmaya başladığı, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya taşıyarak yaşamının bir parçası haline getirdiği bu romanı, ancak otuz yıl sonra, 50 yaşına varınca ve Emile Ajar takma adıyla yayımlar.” Romain Gary’nin ‘yalnızca kendim olmaktan sıkılmıştım’ gerekçesiyle Emile Ajar adını da kullandığını biliyor muydunuz? . Kitabın genç bir yazar olan anlatıcısı insanların günlük yaşamlarında kendileri olmadığını, -mış gibi yaparak başka biri gibi davrandıklarını öne sürüyor. Bu düzene uyum sağlamakta zorlandığı dönemlerde ise deli olduğu gerekçesiyle kliniklere gönderiliyor. İnsanların günlük hayatında itfaiyeciymiş, öğretmenmiş, doktormuş, postacıymış gibi davrandıklarını, bir çeşit oyun oynadıklarını söylüyor. Bence çok da haksız sayılmaz, siz ne dersiniz? Klinikteyken ise yazarak iyileşiyor. Hatta bir kitabı ödül bile alıyor. Ha bu sırada da Emile Ajar takma adını kullanıyor. . Yazar aslında bu kitabıyla kendini anlatıyor, yazarlığına, kitaplarına yapılan eleştirilere cevap veriyor, insanların doğal davranmadıklarını eleştiriyor. Böyle kendi etrafında dönen, temiz bir delilik var kurguda. Çok özgün bir kafası, düşünme yapısı ve düşündüklerini anlatma şekli var. Seviyorum bu deliliği. Bir de bu kitabı okumadan önce ‘Onca Yoksulluk Varken’i okumanız çok güzel olur. Sık sık ondan bahsediyor, nasıl yazdığını, neyi anlattığını söylüyor.
Yalan-Roman
Yalan-RomanRomain Gary (Emile Ajar) · Agora Kitaplığı · 2011320 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
464 syf.
·
Puan vermedi
Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki kere okudum ve bu iki okumam sonrası duygularım birbirinin tamamen tersi yönde oldu. İlk olarak yaklaşık on yıl önce okumuştum, büyülü gerçekçilik hakkında adı hariç pek bir şey bilmiyordum. Okuyup bitirmiştim ama zulüm gibi bir şey olmuştu bana. Bunca zaman sonra bu sene grup kitabımız olunca tekrar okumak istedim ve
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036,5bin okunma
347 syf.
·
Puan vermedi
İskenderiye Dörtlüsü’nün son kitabı Clea. Diğer üç kitap aynı zaman dilimini farklı gözlerle anlatmıştı. Bu kitapta ise zaman çizgisini ileriye taşımış Durrell, bu özelliğiyle diğer üç kitabın birden bittiği yerden başlıyor ve onları noktalıyor Clea. Önceki kitaplarda ayak seslerini duyduğumuz savaş gelmiş, İskenderiye sahil kıyısı geceleri saldrı altında, şehir asker dolu. Bu durum kahramanlarımızın hayatlarını da bir ölçüde etkilemiş, bazılarını az bazılarını daha çok. Olay örgüsü açısından diğer kitaplardan daha sakin, durağan ilerliyor ve hiç istemesem de bu kitapla İskenderiye yolculuğumuz sona eriyor. Durrell bize şehri karış karış gezdiriyor, insanları derinlemesine tanıtıyor ama bildiğimiz anlamda bir betimleme de yapmıyor, klasik bir betimleme değil. Tekrar tekrar çevirdim sayfaları, bana betimleme okuyormuş gibi hissettirmeden bütün bunları nasıl anlatmış diye, sanırım tam da bu yüzden evren değiştirir gibi kitabın içine girip orada yaşıyoruz okuma boyunca. Bu yaz Justine’in şarkısı Jamais de la vie yi dinleyip, parfümünün kokusunu burnumda duyarken, deniz esintisini de arkama alıp yaşadım, gezdim, gördüm İskenderiye’de. Ayrılmak çok zor ama veda vakti de geldi.
Clea
CleaLawrence Durrell · Can Yayınları · 2022234 okunma
Reklam
350 syf.
·
Puan vermedi
Gelelim İskenderiye Dörtlüsü’nün üçüncü kitabına. Önceki iki kitaptan farklı olarak üçüncü kitapta anlatıcımız Darley değil, Mountolive. Aslında daha önceden ismini bile laf arasında birkaç kez duyduğumuz bir karakterdi ama burada birdenbire tüm anlatının başkişisi oluveriyor. Elçilikte küçük bir görev üstlenmiş olan, geleceği son derece parlak İngiliz Mountolive Arapçasını ilerletmek üzere bir yıllığına Mısır’a gönderilmiştir. Burada Hosnani’lerle samimi bir ilişki kurar, sonrasında Pursewarden ile arkadaş olur. Bu çevreye girmesiyle beraber bütün karakterlerle bir bir yolları kesişir. Okuma zevkinizi kaçırmamak için akışla ilgili daha fazla bir şey söylemeyeceğim. Yazarın söylediği gibi bu kitap gerçekten de ‘bütün romanı bir arada tutan çivi.’ İlk kitabı keyifle okumuştuk, ikinci kitapta Balthazar’ın bakış açısıyla olaylar büyük oranda yön değiştirmişti ama burada bambaşka şeyler oluyor. Okurken defterime şunları yazmışım: “İlk kitapta Darley’in anlattıklarını düşününce, Darley fazlaca mı safmış? İki kitaptır okuduğum her şey … nın tezgahının ürünü müymüş? Şok içindeyim şu an.” Gerçekten hem bütün seriyi bir arada tutan hem de serideki her şeye ve herkese bakışımı değiştiren bir kitap oldu Mountolive. Bazı kısımlarını nefes almadan okudum desem yeridir. İskenderiye’nin havasını, suyunu, kokusunu, müziğini oradaymışçasına duyduğumu, hissettiğimi söylememe gerek var mı?
Mountolive
MountoliveLawrence Durrell · Can Yayınları · 2022252 okunma
288 syf.
·
Puan vermedi
Balthazar, İskenderiye Dörtlüsü’nün ikinci kitabı. Adının Darley olduğunu öğrendiğimiz ilk kitaptaki anlatıcımız adada yaşamaya devam ediyor. Balthazar’ın ona yazdığı mektuba cevap olarak, yazdığı kitabı (okuduğumuz ilk kitap) gönderiyor. Aylar sonra bir gün elinde satır aralarına notlar alınmış, çizilmiş, düzeltilmiş kitapla Balthazar çıkageliyor. Darley, kitabını bütün bu düzeltmeleri de dikkate alarak baştan yazıyor. Okurken görüyoruz ki Darley’in yaşadığı, yaşadığını düşündüğü şeyler Balthazar’ın tarafından bakıldığında aslında hiç de öyle değilmiş. Olaylara, kişilere Balthazar’ın gözünden bakıldığında her biri bambaşka bir kimlik kazanıyor. İki insan aynı anda aynı yerde yaşayıp her şeyi ne kadar farklı anlamlandırabiliyor. Durrell, “Bir dörtlünün ikincisi olan bu roman Justine’in bir devamı değil, ana baba bir kardeşidir.” diyor. Yapmak istediğini “biçimini görecelik önermesinden alan dört katlı bir romanı tamamlamaya çalışıyorum.” şeklinde ifade ediyor. İşte Balthazar ikinci katı oluşturuyor. Durrell’in yaptığı şeyi gerçekten çok sevdim arkadaşlar. Muhteşem bir iskele üstüne şahane bir yapıt kurmuş. İlk kitapta öğrendiğim her şeyin birer birer yıkılışına şaşkınlık ve hayranlıkla şahit oldum bu kitapta. Bir de ah o İskenderiye, şu an nasıl bir şehirdir bilmiyorum ama Durrell’in İskenderiye’si bütün o karmaşıklığıyla çok fazla güzel.
Balthazar
BalthazarLawrence Durrell · Can Yayınları (Modern) · 2022310 okunma
296 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın başında, birkaç kitap ve bir çocukla beraber ıssız bir adaya sığındığını söyleyen anlatıcı karşılıyor bizi. Burada yaşamaya başladıktan sonra “Belleğin demir zincirini halka halka geriye doğru izleyerek… bizi kendisine bitki örtüsü yapmış, ruhumuza, kendimizin sandığımız çatışmalarını ekmiş olan kent” dediği İskenderiye’ye dönüyor zihninde. Orada yaşadığı süre içinde kurduğu arkadaşlıklardan, Justine, Nessim, Balthazar, Clea, Pursewarden ve hayatının kesiştiği kişilerden bahsediyor bize. Oradaki aşklarından, arkadaşlarının aşklarından bahsediyor. Karakterlerin hepsini tek yöne olmayan, ileri geri sıçramalı bir zaman akışı içinde yavaş yavaş tanıtıyor bize. Kitapta arkadaşlıklar ve kişiler kadar İskenderiye de ruhuyla, kişiliğiyle, fiziksel özellikleriyle bir karakter olarak yer alıyor. Yüzyıllardır burada hüküm sürmüş çeşitli devletlerin etkisiyle çeşit çeşit, renk renk, farklı dinler ve dillerden insanların yaşadığı karnaval gibi bir kent İskenderiye. Karakterlerin peşinde sokak sokak gezerken sıcak, nemli deniz rüzgarını tenimde hissederek şehri tanıdığım, kimi zaman yakıcı çöl kumlarında, kimi zaman sahilde vakit geçirdiğim bütün şehri karış karış dolaştığım harika bir okumaydı Justine. Durrell’in anlatımı öyle güzel ki kimse beni yaz mevsiminin ilk ayını İskenderiye’de geçirmediğime ikna edemez. Serinin sonraki kitaplarında daha farklı şeyler de konuşacağız ama değişmeyen şey bu anlatım olacak.
Justine
JustineLawrence Durrell · Can Yayınları · 2022558 okunma
212 syf.
·
Puan vermedi
Gazetede Fahim Bey’in vefat ilanını gören, yakın bir arkadaşının oğlu olan anlatıcımız, onunla ilgili gözlemlerini duyduklarını, derleyip topladıklarını anlatmaya başlar. Onunla ilk olarak çocukluk zamanlarında tanışmıştır, bu döneme ait anılarında Fahim Bey’i daha çok babasının gözlerinden görür. Bunu “bana kendi kanaatinde yaşayan Fahim Bey’in resmini çizmişti.” ifadeleriyle belirtir. Kitapta anlatıcının Fahim Bey’e dair çocukluğunda, gençliğinde, yetişkinliğinde değişerek aktardığı fikirleri ve Fahim Bey’i tanıyan insanların ona dair görüşlerini okuyoruz. Fahim Bey aynı Fahim Bey olmasına rağmen aynı zaman diliminde onu çok seven insanlar olduğu gibi küçümseyen hatta nefret eden insanların görüşlerini de okuyoruz. Onun hakkında fikir belirten insanlar zaman içinde kendileri değiştikçe Fahim Bey’e dair fikirleri de değişiyor, hatta değişime çok açık olmasa bile zaman Fahim Bey’i de değiştiriyor. Sonlara doğru “Ey kendisini gören herkesin türlü türlü bulduğu, başka başka bildiği Fahim Bey!” siz bunlardan hangisiydiniz aslında, diye soruyor yazar. Konuyu ve ele alış tarzını çok sevdim tam olarak tadı damağımda kalan bir okuma oldu arkadaşlar. Çok fazla yerin altını çizdim, hatta bu kitabı yazan önceki hayatımdaki ben falan mıyım diye düşündüğüm yerler oldu. Sonraki yıllarda tekrar okumak isteyeceğim bir kitap. Tanpınar okurken hep insan ruhunu ne kadar iyi anladığını, nokta atışı tespitleri olduğunu söylerim ya Fahim Bey ve Biz’de de tam olarak bunu gördüm. Hatta daha ileri gidip psikoloji, insan davranışları üzerine okumayı sevenlere o kitapları bırakıp bu yazarları okumalarını söyleyebilirim.
Fahim  Bey ve Biz
Fahim Bey ve BizAbdülhak Şinasi Hisar · Everest Yayınları · 20221,867 okunma
176 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Andre Gide ön sözde şöyle söylüyor: “Kendisiyle ilk karşılaşmamız, 1891 yılında oldu. Wilde o sıralarda Thackeray’in ‘büyük adamların başlıca yeteneği’ diye tanımladığı şeye, sükseye sahipti. Hareketleriyle, bakışlarıyla her durumda ağırlığını koyardı. Sükse yapacağı o kadar kesindi ki, sanki başarısı Wilde’dan önde gidiyordu, ona yalnızca ilerlemek kalıyordu.” Ancak bu sükse bir süre sonra felaketi olmuş. “Wilde’ın süksesi arttıkça hakkındaki dedikodular da artıyordu.” Dedikoduları duyan bazı arkadaşları önlem olarak arkadaşlıklarını bitirmişler. Toplumun önce göklere çıkardığı sonra da yok ettiği Wilde’ın cenazesine sadece yedi kişi katılmış. . De Profundis, Wilde’ın Reading Hapishanesi’nden Alfred Douglas’a yazdığı bir mektup aslında, sahibine hiç ulaşmamış. Mektupta anlattığına göre yazar tamamen arkadaş kurbanı olmuş. Hatta o kadar süre nasıl katlanmış anlamak mümkün değil. Douglas’ın babasıyla öfkeli ve saldırgan ilişkisinde arada kalan Oscar Wilde eşcinsellik suçlamasıyla iki yıl cezaevinde kalmış. . Gerçekten üzücü bir hayatı olmuş, tam anlamıyla kullanılamadan kaybolup giden bir yetenek. Dorian Gray’in Portresi’ni bir arkadaşı roman yazamayacağını iddia ettiği için birkaç günde yazmış mesela. Bunu öğrenmek beni çok şaşırttı. Wilde’ın sonunu hazırlayan olaylar dizisini kendi dilinden okuduğumuz bir kitap De Profundis.
De Profundis
De ProfundisOscar Wilde · Can Yayınları · 20173,890 okunma
Reklam
184 syf.
·
Puan vermedi
Geçen yıl ‘At Çalmaya Gidiyoruz’ isimli kitabıyla tanıdığım ve okumaktan çok keyif aldığım Per Petterson’dan ikinci kitabım ‘Lanet Olsun Zaman Nehrine’ oldu. Kitap, anlatıcı Arvid’in “şimdi anlatacaklarım birkaç sene önce oldu.” cümlesiyle başlıyor. Bir süredir kendini iyi hissetmeyen annesi doktora gittiğinde mide kanseri olduğunu öğreniyor.
Lanet Olsun Zaman Nehrine
Lanet Olsun Zaman NehrinePer Petterson · Metis Yayınevi · 2012282 okunma
144 syf.
·
Puan vermedi
On beş bölümden oluşan kitabın her bölümü bir çiçek ismi taşıyor ve adını taşıdığı çiçeğin özellikleriyle karşınıza çıkan çocukları, sınıfınızdaki öğrencileri eşleştiriyor. Sınıfınızda dağ laleleri, tavşankirazları, kılıç çiçekleri, yeraltı orkidesi, kiraz çiçekleri, sardunyalar ya da ısırgan otları olabilir. Nasıl ki her çiçek kendine özgü bir bakım isterse, ona en uygun şekilde yaklaştığınızda serpilip büyür, çiçeklenirse her biri farklı kişilik özelliklerine sahip çocukların da tamamına aynı şekilde yaklaşamayız. Bazı durumlarda nasıl yaklaşacağımızı şaşırdığımız, bir türlü kabuğundan içeri sızıp kalbine dokunamadığımız çocuklar olabiliyor. Kitapta aynı zamanda farklı özelliklere sahip çocuklara özgü iletişim yöntemleri ve çok güzel etkinlik önerileri var. Çocuklarla çiçeklerin eşleştirilmesine bayıldım ve gerçekten çok uyumlu olmuşlar. Altını çizip notlar alarak okudum ama bir kere okuyup kaldırılacak türden bir kitap da değil, belirli aralıklarla okumalık. İhtiyaç durumlarında elimin altında olduğunu bilmek iyi hissettiriyor.
Çocuklar ve Çiçek Mezarlıkları
Çocuklar ve Çiçek MezarlıklarıTuğba Coşkuner · Cezve Kitap Yayınları · 20191,527 okunma
280 syf.
·
Puan vermedi
26 Eylül tarihinde, gece onu çeyrek geçe bütün Midwich halkı oldukları yerde uyuyakaldı. Bölgede kimseyle iletişim kurulamaması üzerine olayın çözülmesi için birçok yetkili incelemeye geldi. Merkezinde garip bir cismin olduğu yarımküre şeklindeki bir alanın etki altında olduğuna karar verildi. Ertesi gün insanlar uyandıklarında çok üşüdüklerini hissettikleri ve başka bir şey hatırlamadıkları için olayın yaşandığı gün Boş Gün olarak isimlendirildi. Bir süre sonra Boş Gün’de köydeki tüm doğurgan kadınların hamile oldukları anlaşıldı ve korkulu bir bekleyiş başladı. Acaba doğacak olanlar neydi, neye benzeyecekti? Guguk kuşları yumurtalarını daha önceden gözledikleri başka bir kuşun yuvasına bırakır. Yumurtadan çıkan guguk kuşu diğer yumurtaları yuvadan atar ve anne kuş kendisine benzemeyen bu kuşu besleyip büyütür. Kitap ismi ve kurgu guguk kuşlarının bu özelliğiyle ilişkilendirilmiş. John Wyndham’ın doğadan aldığı ilhamla yazdığı bu bilimkurgu eserini öyle severek okudum ki. Aslında rahatsız edici bir hikâye ve gerilim kitaplarından pek hoşlandığım söylenemez ama yazarın anlatımı çok keyifliydi. Kendisinden daha yetenekli, üstün bir türle karşılaşan, dünya üzerindeki hükümdarlığı tehlikeye giren insanoğlunun tepkileri nasıl olmuştur dersiniz?
Midwich'in Guguk Kuşları
Midwich'in Guguk KuşlarıJohn Wyndham · Deli Dolu Yayınları · 2019181 okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
Cengiz Han’a Küsen Bulut, aslında Gün Olur Asra Bedel romanının içinde yer alması gereken bir bölüm fakat bu bölümün kitapta yer almasına izin verilmemiş. Cengiz Aytmatov da bu bölümü çıkararak daha sonra ayrı bir kitap olarak yayımlamıştır. Gün Olur Asra Bedel paylaşımımda Abutalip Kuttubayev’den bahsetmiştim. Bu kitap Kuttubayev’in Boranlı’dan tutuklanıp götürülmesiyle başlıyor. Geceleri pencere kenarında mum ışığında çocuklarına anılarını yazarken bir müfettiş onu görüyor. Tansıkbayev isimli müfettiş o dönemde milliyetçileri, Stalin karşıtlarını ihbar edenlere verilen ödülleri görünce Kuttubayev’in yazdıklarında suç unsuru aramaya başlıyor. Derlediği Sarı-Özek bölgesinin efsaneleri arasında Cengiz Han’ın adı geçen efsanesini de görünce bunu işleyip Kuttubayev’in suçlu olduğunu kanıtlayabileceğini düşünüyor. Efsaneye göre bir kâhin Cengiz Han’a şunları söylüyor: “Gök-Tengri’nin parmağı gibi üzerinde bir bulut dolaşacak, senin yeryüzündeki yüce görevini kutsayacak. Ama bu bulutun ortadan kaybolmaması için dikkat edecek, özen göstereceksin. Çünkü bu bulutu yitirirsen bütün kudretini de yitireceksin.” Cengiz Han, bütün dünyaya hükmetme isteğiyle İdil nehrinin batısına, Avrupa’ya düzenlediği sefer sırasında kâhinin bahsettiği bulutu görür ancak yaşanan bir olay sonucu verdiği karar bulutu yitirmesine neden olur. Cengiz Han’ın efsanesi ve Kuttubayev’in hikâyesi kitapta yer alıyor. Okuduğunuzda Gün Olur Asra Bedel’in tamamlandığını hissediyorsunuz. Bu kısacık kitap yüreğime ağır bir yük bırakarak bitti.
Cengiz Han'a Küsen Bulut
Cengiz Han'a Küsen BulutCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202315,8bin okunma
280 syf.
·
Puan vermedi
Fransa’nın kuzeyinde bir köyde öğretmen olan çift daha iyi bir hayat umuduyla sömürgelere taşınırlar. Burada refah içinde mutlulukla geçen iki yılın ardından adam ölür. Kadın ve iki çocuğu Suzanne ve Joseph burada zor günler geçirirler. Kadının adı kitap boyunca ‘anne’. Anne öğretmenlik yapıp akşamları da piyano çalarak on yılda biriktirdiği parayla çiftlik hayali için bir toprak alır ama rüşvet vermediği için ona Pasifik kıyısında ekilemeyen bir arazi verirler. Burada ekim yapılsa da her yıl Temmuz ayında okyanus taşarak bütün ekinleri siler süpürür. Anne köylüyü ikna ederek Pasifik kıyısına bir bent yapmak için hazırlıklara başlar. . Pasifik’e Karşı Bir Bent, Marguerite Duras ile tanışma kitabım. Otobiyografik ögeler de içeriyor. Kitabın içinde onca büyük acı olmasına rağmen duygusal bir anlatımı yok. Okurken kelimeler kadar sessizliği de hissediyorsunuz yoğun bir şekilde. Anlatılanlar kadar anlatılmayanların da kitabı. Yazarı sevdim, okumaya devam ederim.
Pasifik'e Karşı Bir Bent
Pasifik'e Karşı Bir BentMarguerite Duras · Can Yayınları · 2020105 okunma
85 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.