“Prøysen’ın Lambadaki Ardıçkuşu romanındaki Gunvor’ın şakağında bir yara izi vardır. O, sık sık bu yaraya dokunur, yarasını sevip okşar.
Yaramı sevip okşuyor muydum ben?”
“Ajar’ı unutmuştum. Ona bir daha gerek duymayacağımı, artık kendim olmanın acısını çekmediğimden bundan böyle bir tek kitap daha yazmayacağımı biliyordum.”
“Öylece ağzım açık duruyordum, o kadar anlaşılmazdı ki bütün söyledikleri, kendimi kaygısız ve rahat hissetmeye başlamıştım neredeyse, çünkü anlamak kadar korkunç bir şey yoktur.”
“İnsan bizzat gördüğünü ve duyduğunu kitaplarda ya da filmlerde olanları hatırladığından farklı bir şekilde hatırlıyor, ama eğer başkalarının gördüğü, duyduğu, tanık olduğu ve bildiği ve sonra bize anlattıkları şeyler söz konusuysa bu fark öyle pek belirgin olmaz. İşte bu insanın uydurduğu şeydir.”
“Bazen küçük bir olay, insanı, o olayın hemen bir saniye öncesine kadar her şeyi berrak görüp her şeyin mükemmel olduğunu düşünürken, birdenbire allak-bullak etmeye yeterdi.”
Montaigne’in dediği gibi, kendimi diğer her şeyden daha fazla irdeliyorum, benim metafiziğim bu, benim fiziğim bu, kendi işlediğim konunun hükümdarıyım ve kimseye hesap borcum yok.
Ben yoksa, boşu boşuna başını sivri kayalara vuran, her vuruşta onulmaz yaralar alan, her yaralanışta ‘İşte, bakın beni gene bu toplum yaraladı’ diye kanlarını akıta akıta dolaşan ve toplumun o kanları görüp de hastasını anlayacağını uman, yarasından dolayı göğsü kabaran, her başarısızlığında, ‘Var mı benim gibi toplumuyla uyuşmayan, yüce bir insan?’ diye, kendine güveni artan, ‘İşte ben dünyayı ileriye doğru değiştirmekte emeği geçenlerden biriyim’ diye için için devleşen ve durmadan yeni yeni yaralar arayan, yaralarından ve devliğinden kimsenin haberi olmayan, emeği eline verilmiş biri miyim ben yoksa?
Sayfa 158 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Belleğin güvenilmez bir şey olabileceğini anlıyorum; çoğunlukla insan hangi koşullarda anımsıyorsa bellek onların rengini büyük oranda taşıyor, burada bir araya getirdiğim anılarım için de geçerli bu kuşkusuz.”
“İşleri başka nasıl düzelteceğimi bilemedim.” dedi Juliet.
“Mesele de bu.” dedi annesi. “Her şeyi düzeltmesi gerekenin kendin olduğunu düşünüyorsun.”
…
“Yani.” dedi babası. “Bazı şeyler senin sorunun olabilir ama bazı şeyler de bizim sorunumuz, tıpkı bu durum gibi. Bu da demek oluyor ki, onu senin değil, bizim çözmemiz gerekiyor.”