Uzun zamandır bir kitabı okurken içim bu kadar ezilmemişti. Sade'ın başına çocukluğunda ya da gençliğinde acaba ne geldi ki bu kadar karamsar kitaplar yazabilmiş. Hani hayatı boyunca eziyet çekmiş bir adam olsa ki öyle de değil. Büyük bir hukuk adamı, yargıç, mahkemelerde verdiği kararlarda da çok adil olduğu söylenir. Çok meşhur bir devlet adamının kızıyla evlenip -yanılmıyorsam- Fransa devlet yönetimi içinde de önemli görevler almış. Gerçi seks manyaklığından, azgınlığından ve Libertenliğinden olacak, bakire bir rahibe olan baldızına tecavüz ettiğinden dolayı o şaşalı hayatı bir anda 180 derece ters döner ve hayatının geri kalanını hapislerde ya da akıl hastanelerinde geçirir ve ölür. "Boşluk" ve "Boyalı Kuş" kitaplarının yazarı Kosinski gibi rahat batmış adama! Tamam, kabul ediyorum, yaşadağı dönemin Fransa'sında kimbilir ne dehşetengiz olaylara tanıklık etmiştir, ancak empati kurup hayatın silllesini yemiş insanlara yardım etmek yerine sapkınlıkları ve bu türdeki edebiyatıyla, bu aşırılıklara biraz da o yol vermemiş midir? Hafızam beni yanıltmıyorsa, toplumda 45-80 yaş arası dul ya da bekar kadınların genelevlere doldurulup genç Fransız erkeklerine ücretsiz seks işçiliği yapması önerisi getirmiş bir sado mazoşisttir kendisi. Libertenlerin köküne kibrit suyu der kitabın hikayesine geçerim...
Juliette ve Justine, iki kız kardeş, anne-babaları yeni ölmüş, daha küçükler, Justine sen de 12 ben diyeyim 14 yaşında, ablası Juliette ise ondan 2-3 yaş büyük. Akrabalarının açgözlülüğü ve umarsızlığı yüzünden iki kardeşin yolları ayrı düşer. Abla, baba ocağından ayrılır ayrılmaz -ve henüz bakireyken- bir randevu evinde çalışmaya başlar ve feleğin tam orta yerinden zart diye geçer. 20 yaşına dek yemediği nane kalmaz, paraya paraya demez, seks işçiliğindeki ünü tüm o bölgeyi kasıp kavurur, ee tabi, iki kardeş de güzeller güzelidir. Juliette 20 yaşında bir soylunun evine kapağı atar, o soylu senin bu soylu benim, nikah da yapar ara sıra, ama kötü bir alışkanlığı vardır: zengin kocalarını öldürür ve miraslarına konar, tam bir kara dul, öyle çok kişinin katili olur ki hesabını kendi bile unutur. 25-26 yaşlarındayken, devlet erkanı içinde geleceği olan bir adamın yanına kapağı atar. Birgün ikisi bir yolculuk yaparken bir handa konaklarlar ve Justine'e, nam-ı diğer Sophie'ye -takma adı- rastlarlar. Juliette önce kardeşini tanımaz (hoş Justine de ablasını tanımaz). Elleri-ayakları zincirlenmiş bir mahkumdur ve idam cezasıyla yargılanacağı mahkemeye askerler tarafından götürülmektedir. Justine'i korumalar eşliğinde odalarında ağırlayıp ondan kötü talihini, irrite edici hayatını, kaderin tabiri caizse anasından emdiği sütü burnundan getirttiği bu zavallı genç kızın hayat hikayesini dinlerler.
O kadar irrite edici bir hayat ki, sürprizbozan vermeden anlatmak zor. Kısaca, bu dindar kızcağızın başına gelmedik kötülük kalmamış. İşin ilginç yanı, bu kaderci, tanrıcı ve koyu sofu kızcağız, yalnızca yardım etmek için kime yaklaşsa o kişi ya da kişiler kızı -hani neredeyse- iğfal etmiş, ırzına geçmiştir. Doktorundan hırsızına, rahibinden keşişine, kulanparasından (pasif gey) hapishane gardiyanına kadar, bu kızcağız bu süfli insanlardan iffetini korumak için akla karayı seçmiş ancak yine de başına gelmedik kalmamıştır. Sahip olduğu erdemleri, bu irin dolu kalplere sahip namuzsuzlar, kızcağızın içinden tek tek söküp almışlardır. Sofu kızımız Justine, ameliyat masasına yatırılmış bir seks oyuncağıdır adeta. Kanlar ve çamurlar içinde bir adama yardım edip, bir de üstüne onun büyük ve adi bir kalpazan olduğunu öğrenip kendisini bir seks kölesi-oyuncağı yapması gibi şeyler bu küçük kızın hayatında bir rutine dönüşmüştür. Justine, onulmaz sofuluğundan ve saflığından dolayı, tam kurtuldum derken ölüm yolunda çekmediği cefa da kalmamıştır...
Sade'dan daha önce okuduğum "Yatak Odasındaki Felsefe" kitabındaki üslubu beni benden almıştı. Müthiş bir filozoftur Sade, belki o kitabın dili biraz edepsizdi, her şey özellikle de seks kölelerinin başlarına gelenler çok aleni irdelenmişti (çevirmen de harikulade bir iş çıkarmıştı; Ayrıntı Yayınları, 5. basım 2011, çevirmen Kerim Sadi). Bu kitapta aleniyet yok, belki çevirmenin oto sansüründen geçmiştir, bilemiyorum (Fransızca kaynak metne baksam bunu bilebilirdim, gerçi dedim ya, kitap öyle iç karartıcı ki bakmaya cesaret edemedim). Sade'ın tanrı ve dinle çok büyük bir sorunsalı var, ancak erdemleri yerden yere -haklı olarak hem de- vururken her zaman ibreyi kötüden yana yeğliyor, yani suçluyu övüyor ve dindar-inançlı-erdemli olan saf insanı boklu sudan sidikli suya sokup çıkarıyor, kötüleyip alay ediyor (elbette ahmaklıklarından ötürü: kadercilik). Mesaj olarak: Hepiniz uyanık olun, işinize geleni yapın, salaklık yapıp dua ederek tanrıdan bir şey beklemeyin yoksa üçün birini aldığınız gibi bir de kötülerin kuklası oluverirsiniz, diyor. Her şey bu dünyada, ölüm ötesi bir cezalandırma ya da ödüllendirme falan yok, eden ettiğini ediyor, edilen de edildiğiyle kalıyor, diyor! Anlayana sivrisinek saz, diyor...
Canı isteyen okusun, içiniz daralırsa karışmam, ben kitaba 10 üzerinden 10 veriyorum ancak okuyun diye de salıık vermiyorum, beni bağışlayın.
Edisyona gelirsek, nefis bir çeviri ve harikulade bir dizgi olmuş (2-3 harf hatası dışında).
Süha Demirel, 16 Ocak 2021, İstanbul.
***
Kitabın Künyesi:
Erdemle Kırbaçlanan Kadın
Marquis de Sade
Oğlak Yayıncılık
Çevirmen Yaşar İlksavaş
Baskı: Haziran 2015
Sayfa sayısı: 4. Baskı 2009
ISBN: 978-975-329-234-1
Kitabın Türü: Edebiyat, Felsefe-Düşünce, Roman