DİPÇE :
Paul Auster: "Hiç kuşkusuz sakat ve yaralı bir insansın, ta başından beri içinde yara taşıyan birisin yoksa ne diye bütün ömrünü sayfaların üzerine o yaranın kanını akıtırcasına sözcükler dökerek geçiresin?" der kendini anlattığı yazısında.
Buradan yola çıkarak, yarattığı karakterlere kendini pay ettiğini anladığımız yazarın eserlerine günümüz insanın saklısı gizlisi yansır.
Yer yer ince alaysı üslubu, yer yer okuru peşinden koşturan olay örgüsüyle devingen bir yapıya sahip Ay Sarayı'nda tesadüflere bağlı yaşamlarda bireyin tutunma çabasını, yaşamı anlamlandırma biçimlerini görürüz.
Ailenin son bireyi M.S. Fogg'dan geriye yolculukla bir kuşak dizimi oluşturmuş yazar. Baba figürünün eksik ve etkin rolüyle biçimlenen hikayede her üç kuşağın aynı yerden yaralanması, modelleri farklı olsa da benzer direniş sergilemeleri olay örgüsünün dağınıklığını ortadan kaldırmaktadır.
Aile bütünlüğüne sahip olamayan bireylerin yalnızlıklarının ve sevgi arayışlarının fiziksel değişimlerle sembolize edildiği yaşamlarda bireyin içe yolculuğunun kaçınılmazlığı üzerine durulur.
Solomon karakterine söylettiği "Ben, sistemin başarısızlığının canlı kanıtı; bolluk ülkesinin oburluktan çatlayışının somut örneğiydim.” ifadesi modern insanın geldiği noktayı gösterir.
Çağının örtük dramını iç içe geçmiş yaşamlar üzerinden anlatan yazar herkesin kendi hikayesinin yazarı olduğunun da altını çizer.
Yazgının çemberine attığı çentiklerle şekillenen rastlantıların; yaşamlara çizdiği yollar üzerine ....
Keyifle okuyun, esen kalın.