Bu kitap özlem ’le birlikte okuduğumuz ilk kitap olup bizim için çok değerli ve özel olmuştur. Furuğ ile ortak yaşadığımız şeyler ve Furuğ’un eşsiz gücü yüreklerimizi birbirimize ılık yaz esintileriyle daha çok yakınlaştırmış, Furuğ’un şiirleri gökkuşaklı yağmurlarla gözlerimizden süzülmüştür..
Bir kadın yazar seçmemi istemişti ama hangi kitabını okuyacağımıza kendi karar vermişti:) Hediye ettiği onca şeyle beraber gelen o kutuda ilk baktığım şey Furuğ’un hangi kitabını seçtiğiydi… Gerisi yağmurlu baya anlatmayayım :) https://hizliresim.com/BzzagV
Kitabı bana hediye edişinden, okurken eşlik edişinden ve daha ekleyemeyeceğim kadar çok sebepten ötürü Yıldızıma teşekkür ederim:) Varlığın en güzel hediyem...
Yaralarım Aşktandır sadece bir şiir kitabı değil, Furuğ’un biyografisini barındıran, şiirini ince ince inceleyen enfes bir kitap… Bu kitapla Furuğ’un ne kadar güçlü bir kadın olduğunu, ona ne derlerse desinler yaptığı işten vazgeçmeyişini, tutkusunu görüyorsunuz...Ta yüreğinizde hissediyorsunuz..
‘Ürkmüş’ şiirinde dediği gibi:
“dinlediklerinde şiirlerimi yüzüme hoş kokulu bir çiçek gibi açan fakat yalnız olduklarında beni fahişe bir deli diye adlandıran”
Aslında buradaki kısa bir özet sayılır Furuğ’un şiir hayatından. Furuğ’a şiirlerini beğendiklerini söyleyip yayımlayanlar, onun ardından adını çıkarıp magazinsel olarak bunu kullananlar doluydu çevresinde. Ama onu yıldırmadı tüm bunlar. Kocası, çocuğu bir yaşına bile gelmeden ya şiiri bırakırsın ya da oğlunu bir daha göremezsin dedi. O boşandı ve oğlunu görememek pahasına devam etti … Oğlunu da göremedi bir daha…Oğlu Kami’ye gelecek umutlarıyla şiirler yazdı:
“bu son ninnimdir yavrucağım senin beşiğinin yanında salınır belki bir gün bu yaban çığlığım gençliğinin göklerinde yankılanır” (Senin İçin Bir Şiir)
“seni istiyorum ve biliyorum asla koynuma alamayacağım sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün ben bu kafeste bir tutsağım” (Tutsak)
Yaraları aşktandı ışıktan kadının… Ama hiçbir yarasını saklamadı şiirinden. Açıkca aktı mürekkebiyle, utanmadı, sıkılmadı, insani, kadınsal tüm duygusunu hissini, şehvetini döktü kağıtlara… İyi ki de döktü. Yoksa bu yola ışık olamayacak, yola çıkanlara öncü olamayacaktı.
“ben çıplağım, çıplağım, çıplak sevgi sözcükleri arasındaki duraksamalar gibi çıplak
ve tüm yaralarım benim aşktandır aşktan, aşktan, aşktan”
Bizleri soğuk mevsimin başlangıcına inandıran Furuğ’a ve soğuk mevsimlerde bile bana ağustos mevsimini yaşatan Özlem’e… İnci Küpeli Kız’dan…
“Yüreğinde birikmiş yangılı kelimeler Sızım sızım sızlatır içini, dile gelmez Tene vuran dolu taneleri gibi
Kanatmış ruhunu hak etmediği ithamlar Buydu insanlar: acımasız ve çirkin Senin devrim gibi duruşunu Yıkmaya çabaladılar
Sen ki dile getirdiğin için tutkunu Çekinmeden döktüğün için arzunun nehrini Ne adi bir fahişe Ne aşağılık bir kadın oldun “onların dilinde”
Onların dilleri de yalandı, Duyguları da, Yüzleri de.
Gerçek olan senin o içten şiirindi Ölümünün üzerinden yarım asır geçmişse Hala büyüyorsa bahçeye diktiğin eller Bu rayihalı şiirinden Bu yüreğinde büyüttüğün kökleri toprakla kaynaşmış tutku ağacından
Sen, dediğin gibi Ölümünün ardından hiçbir iz bırakmadan giden insanlar gibi olmadın Farklı olmak istedin/oldun… Şiirinle pencereler açtın yüreklerde Açılan pencerelerden gökyüzü yağdı Sicim gibi…
Adın gibi, anlamı gibi ışık oldun Kararmış, bastırılmış, yaralı gözlere. Yılmadın, karanlığı delip geçtin büyük çaresizliklerin. Ve Furuğ’u oldun Şiirin…
Sen inandırdın herkesi Soğuk mevsimin başlangıcına Ve o soğuk mevsimde Ellerini bıraktın şiirlerinin Yaralı üşümüş bir halde…
Ortadoğu coğrafyasının acılı kadını… Şiirlerine acıyı işlemiş Furuğ Ferruhzad hem de ilmek ilmek işlemiş. Hikâyesini okuduğumda acının nedeni gün gibi ortadaydı aslında. 16 yaşında evlenmek, erken yaşta çocuk sahibi olmak, İran gibi bir ülkede boşanmak ve çocuğunu görememek. Bu sürecin yarattığı acılar şiirlerinde çok derin bir şekilde hissediliyor.
Bir şiirinde diyor ki; Küçücük gecemde benim, ne yazık Rüzgârın yapraklarla buluşması var Küçücük gecemde benim yıkım korkusu var.
Bence ruhundaki yıkımların hepsini şiirlerine kazımız, bize de okumak ve anlamak kalmış. Ben şiirlerini seven bir okuru olarak bu kitabını sevdim. Onu tanımak isteyen yeni okuyucular için oldukça güzel bir eser. Kitabın ismi de zaten insanın içine işliyor.
*Furuğ hakkında biyografi, *İran'ın mevcut durumu, *Furuğ'un babasına ve sevdiği adama yazdığı mektuplar (babasına yazdığı iki gönderilmemiş mektup) *Furuğ'un şiirleri tabii.
1. Biyografi, tam olarak içerik teşkil etmese de mevcut sistem hakkında, Furuğ hakkında doyurucu bilgi ediniyorsunuz. Şairenin dikkat çekici şiirlerinin tek tek analizi ile de karşılaşıyorsunuz. Furuğ hangi şiirini hangi buhran anında yazmış, ne düşünmüş, neyi anlatmak istemiş, neyi anlamışlar, ne önlemler almışlar vs.
2. Eleştri- eleştri yönünden zengin yerlere rastladım. İran sisteminden tutun da ataerkil bir topluma kadar uzanıyor.
3. Mektuplar- daha çok iki mektup dikkati çekmekte. Furuğ'un kocasından ayrıldıktan sonra babasına yazdığı ama bir türlü gönderemediği mektuplar okurken hem sorguluyor hem de insanın içini burkuyor.
4. Ve tabii ki şiirler. En çok yer verilen şiirler en dikkat çeken, eleştirilen şiirler olmuş. Bu şiirler hakkında önceden kısacık inceleme, analizler edinip sonra sonda şiirleri okuyorsunuz.
*Furuğ'u merak edenler, şiirlerini okumak isteyenler, şiirlerine daha başka açıdan bakmak isteyenler buyursun okusun :)
Şiir sevdiğim, herkes tarafından kabul edilen bir şeydir. Hatta üniversitede arkadaşlar hadi bir şiir patlat derdi. Sevinirdim, çocuk gibi.. Hâlâ ne zaman birisi şiir oku dinlesek dese yine aynı heyecan ile sayfaları çeviririm. Şiirler benim için nefes alma alanıdır. Şiirler ki bizzat nefestir bana..
Birçok şairin şiir kitabını okudum. Tabi ki hepsini tam anlamı ile kendime yakın bulmadım ama güzelliklerini de inkar etmedim.
Füruğ, aklımda çoktandır vardı. Okumayı çok istedim ama okurken sıkıldım açıkçası. Şiirler kötü mü? Haşaaa! Kimse kimsenin yazdığına kötü diyemez. Kimin haddine! Velhasıl ben Füruğ Hanımı kendime yakın bulamadım. Şiir tadından çok biraz daha düyazı tadı aldım. Ama bana hiçbir şey katmadı da diyemem.
"Coğrafya kaderdir." sözünün bir örneği Ferruhzad. Ve cesur bir kadın. O zamanın İran toplumuna göre yazdığı şiirler gayet cüretkar. Sıkıntılı geçen bir 32 yılı var elinde sadece. Erkek egemenli bir toplumdan o da nasibini almış. Kitapta Ferruhzad'ın hayatını, şiirlerini ve o günkü İran toplumu yapısı hakkındaki bilgileri bulabilirsiniz. Tüm hayatını şiirlerinden okuyabilirsiniz.
Yalnızlık boyutlarındaki bir odada Aşk boyutlarındaki yüreğim Kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder
Benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette Benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir ve “ellerini seviyorum” diyen sesin hüznünde ölmektir
Ve tüm yaralarım benim aşktandır Aşktan, aşktan, aşktan.”
Sevgili Furuğ, Canım Furuğ.. Bu nitelikli bir inceleme değildir, bir iç döküştür.. Yüreğini yitiren bu zaman herkesi korkutmuyor. Kimileri zevk alırken bu zamandan, kimileri tir tir titriyor. Ben kitabı okurken şiirlerinden çok babasına yazmış olduğu mektuplarına odaklandım. Hiçbir baba kız çocuğunu küstürmemeli, bir kız çocuğu babaya küserse hayata küser. İçim sızladı ve Sevgili Erdem Bayazıt'ın şu dizeleri düştü aklıma.. Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz.
Lütfen, kızlarınızın elinden tutmadan önce yüreğinden tutun. Uzaktan öpmesin sizi..
Furuğ Ferruhzad'ın ismini çok duyardım fakat daha önce hiç okumamıştım. Bu okuduğum ilk kitabı . Bu kadar güzel bulacağımı düşünmezdim , etkilenmedim desem yalan olur . Şiirleri başta anlamsız belki anlaşılması güç geliyor . Fakat okudukça kendinizi içinde buluyorsunuz şiirlerin. Bir insanı tanımak kolay değildir lakin şiirlerinde kendini , yaşamını , ailesini , çevresini , inancını öyle bir anlatmış ki ... Furuğ Ferruhzad'ı tanıdığımı iddia edebilirim . Başta güçsüz , kısıtlı bir kadın izlenimi veriyor bize . Ama hayal gücü ve hayata karşı dik duruşuyla bu güçsüzlükten kurtulup GÜÇLÜ bir kadın imajı bırakıyor bize .
(Şiir kitabı) Ilk başta kendi yaşam öyküsünü ele alıp ona yönelik şiir yazan bi kadın. 16 yaşında evlendirilmiş ailesi tarafından bastırılmış sonra herşeyden kaçıp tek başına yaşamaya direnmeye mücadele etmeye başlar. Ve orda şiirler döker. Şiirleri çok edebi anlaşılmaz bir dil olarak karşımıza çıkabilir:) düşüncesi güzel..
"arsızlıkla damgalanan boş kinayelere gülen bendim kendi varlığıının sesi olayım istedim yazık ki "kadın"dım " Evet bir kadındı hemde yozlaşmanın yüz tuttuğu bir zamanda bir kadındı. Konuşması yasaktı kadının o konuştu, yazması yasaktı yazdı, sevmesi yasaktı kadının o sevdi hemde fazlasıyla. Yasaklar kondukça daha da dolu dolu yaşadı ve haykırdı hayatı. Kadınların sesi olmaya çalıştı. İşte bunun yansımaları bu kitap.
"acaba bu ülkede hala kendi yok olmuş yüzleriyle tanışmaktan korkmayan kimseler var mı?" Bu ülke yani; İran yavaş yavaş zannımca sahte olan bir İslam devrimine doğru yol almakta. Ülke giderek yozlaşmakta ve bunun etkisiyle gördüklerini eleştirerek, hicvederek şiirlerini yansıtıyor bir yönüyle şairimiz.
Şiirleri küçük parçalar halinde değil bir bütün halinde çok daha anlamlı ve okuması zevkli bir hal alıyor. Çeviri bir eser olduğundan bazı cümle ve kelimelerin tam karşılığı yazılamamış olduğunu ve bundan dolayı şiirin ahenginin biraz bozulduğunu düşünüyorum. Ancak ne kadar çeviri de olsa anlatımı ve cümlelerin ahenk ve gücü, güzelliği yine de çok iyi derecede.