Keder. Şiddet. Ölüm. İntikam.
Rastgele sıralamıştım bu kelimeleri ancak yazdıktan sonra fark ettim ki kurgunun ilerleyişine gönderme yapıyorlar. Önce keder geliyor, ardından şiddet, ölüm ve intikam — (Kederden önce de ölüm var).
Bu dehşet dolu çizgi romanın (Guillaume Guéraud’ın romanından uyarlama) ilk sayfalarına göz gezdirirken, antisosyal kişilik özelliklerine veya antisosyal kişilik bozukluğuna sahip birinin öyküsünü okuyacağımı zannetmiştim. Oysa şiddetin ve zorbalığın yüceltildiği, sınırların çok keskin biçimde çizildiği, sınıflararası eşitsizlikler (herhangi bir psikopatolojisi olan, “deli” olarak tanımlanan insanlar da alt sınıf olarak görülüyor) ile dolu feodal bir dünyanın içine doğan, orada büyüyen ve aynı zamanda kendisine dayatılanları sorgulayabilen birinin öyküsü-ymüş bu; zorbalığın yarattığı bir zorbanın belki.
Bu çizgi roman, kısa sürede okuyabileceğiniz, etkisini ise uzun süre hissedebileceğiniz türden. Hüzünle okudum. Gerçek bir hüzündü bu, aynı tüm sayfalarda olduğu gibi, gerçekti. Ve son olarak da zihnimde şöyle bir soru belirdi: Şiddeti cezalandırmak şiddetle mi mümkün oluyor?