1603 yılında padişah olan Sultan I. Ahmed kardeşlerini öldürmeye lüzum görmedi ve 1617'de vefatından sonra, oğulları bulunduğu halde, bunlar yaşça küçük olduğundan kardeşi Sultan I. Mustafa tahta geçti. Böylece ilk defa bir padişahın yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Bu fiilen Osmanlı veraset telakkisinin değişmesi demekti. Çünkü Osmanlılarda o zamana kadar muayyen bir veraset prensibi olmamakla beraber, tahta hep önceki padişahın oğlu geçerdi. Sultan I. Ahmed'den sonra, hanedanın ‘erşeď (akıl sağlığı yerinde) ve 'ekber' evlâdının padişah olması hükmü getirildi ve ondan sonra bir-iki istisna dışında şehzâde katledilmedi. Ne var ki şehzadeler sancağa çıkarılmıyor, dolayısıyla halkla temas kuramıyor, tabii devlet yönetiminde de tecrübe kazanamıyordu. Kendilerine tahsis edilen dairede yarı hapis hayatı yaşıyorlardı. Bu yüzden çoğunun sinirleri harap oluyordu. Doğaldır ki, bileğinin hakkıyla padişah olma dönemi kapanınca, şehzade eğitimi de tavsamış, yetersiz padişahlar dönemi de böylece başlamıştı. Sultan I. Ahmed'in getirdiği veraset sistemi, 1876 tarihli Kanun-ı Esasî'ye girdi. Bir ara Sultan Abdülaziz ve daha sonra Sultan II. Abdülhamid bu usulü değiştirerek tahta genç ve dinamik kimselerin geçmesini sağlamak maksadıyla eskiden olduğu üzere ve Avrupa hanedanlarındaki gibi babadan oğula intikal eden bir veraset usulü kurmak istedilerse de başaramadılar.
Mekan ve Portre Okuması: Osmanlı Dünyası
✺ ✺ ✺
1997 yılında Marmara üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını Eyyubiler hakkında yapan Önder Kaya, tarih alanında 13 kitabı olan ve bunlardan beş tanesi de İstanbul hakkındadır. Osmanlı Devletini konu alan “Osmanlı
"Sabaha karşı Beyrut göründü."
diye başladı sürgünümüz Yüzbaşı emeklisi Hilmi Bey'in romanı. Öyküyü baştan az çok bildiğim için şöyle düşündüm: "Keşke Beyrut gibi deniz kenarı ve hareketli bir kent yerine sakin bir iç şehre sürülseymişsin Hilmi Bey. Şimdi aklına hep İstanbul gelecek." Nitekim çok geçmeden Hilmi Bey beni
600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi on dördüncü, sekizi on beşinci, kırk ikisi on altıncı, beşi on yedinci ve biri de on sekizinci asırda olmak üzere toplam 61 şehzade katledilmiştir. Bunlardan 22 tanesi bilfiil isyan ettiği için öldürülmüştür. Diğerleri de ekseriya Fatih Kanunnamesi'ni takib eden 150 yıl içinde katledilmiştir. 1603 yılında
Milâdî 1470 Yılıydı...
Tenden kopan can acısı Gülbahar Hatun'u kıvrandırırken, Amasya Sancakbeyi Şehzade Bâyezid'in kapısına bir müjde dayandı. Açılan kapı aralığında beliren dervişi pek ciddiye almayacaklardı, ama müjdesi bir şeyler söylüyordu:
“Bugün, bu hanedanın bir erkek çocuğu doğacak, vücudunda yedi ben olacak, padişahlığa çıkıp vücudundaki ben sayısı kadar hükümdar yenecektir.”
O günlerde “Amasya Sancakbeyi Şehzade Bâyezid” unvanını taşıyan baba için bu, müjdelerin en büyüğüydü. Hele “Selim” adını verdiği küçük şehzadesinin vücudunda dervişin belirttiği gibi yedi ben sayınca, sevincin zirvesine çıkmıştı. Ancak padişah olduktan ve bir zamanların benli şehzadesiyle baht mücadelesine giriştikten sonra, müjde, yüreğinde belli belirsiz bir korkuya dönüşecek, zaman zaman bunu hatırlayıp “Kaderin önüne geçilmez” diye mırıldanarak, sonunda kaderine boyun eğip tahttan feragat edecektir...
Kaderin neler hazırladığını kim bilebilir?
Yıldırım Bayezid Ankara Savaşı'nda esir düşer.Osmanlı padişahsız kalmıştır.Devletin başına Bayezid'in erkek çocuklarından biri geçecektir.Ancak bu kardeşler taht kavgasına tutuşur hiçbiri bir sonuç alamaz.Yıllar boyunca Osmanlı'nın başına hiçbir kardeş geçemez.Yıldırım Bayezid'in oğlu İsa Çelebi sonunun geldiğini hissederek hamile olan eşi Bala hatunu güvendiği bir adama emanet eder.Eğer çocuğu erkek olursa onu herkesten sakınmasını bir şehzade olduğunu söylememesini ister.Bala hatun doğum yapar bir erkek çocuk doğurur.Adını Murad koyarlar.Küçük Murad daha küçükken annesini de kaybeder.Satı kadın himayesinde büyür ve sipahi olur.Babası İsa Çelebi'ye benzerliği ile çoğu kez başı tehlikeye giren Murad zorlu şartlarda yaşamaya devam eder.
Yazarın okuduğum ilk kitabı.Kesinlikle son olmayacak.Sade anlatım tarzı,sürükleyiciliği.. ile beni kendine bağlayan bir kitap oldu.Tavsiye ederim
Deli KurtHüseyin Nihal Atsız · Ötüken · 201415,6bin okunma
Böylece Fatih Sultan Hünkar olur olmaz
6 aylık küçük Şehzade Ahmet'i boğdurdu
küpeli Selim babası Beyazıt II'yi zehirledi
ardından özbeöz
5 yeğenini idam ettirdi
kardeşi Şehzade Korkut ile
kardeşi Şehzade Ahmet'i de yok etti
Kanuni Sultan Süleyman
Piri Reis'i idam ettirdi
halka hiç sayma
Doğu dedikleri İmparatorluğun vajinasından
Forsepsle çıkartılan cumhuriyet de
Bunca yıldır
doğrultamadı belini
Padişah III. Mehmet'in 101 kardeşi vardı
ölenlerden sonra geriye kalan 19 erkek için tahta çıkar çıkmaz meşe tabutlar hazırlattığı
ilk elde 19 erkek kardeşini boğdurdu
kafalarını kestiği kelleleri sarayın kapısına dizdi kimilerinin içini samanla doldurarak ailesine gönderdi
Kitabı diğer Atsız kitapları kadar çok beğendim. Özellikle belirtmem gerekir ki Hüseyin Nihal ATSIZ’ın kitaplarında kadın karakterler çok baskın özellikte.
Kadın karakterleri; cesur, korkusuz, güçlü ve erkeklerle boy ölçüşen, erkekleri yenen özellikte yazdığı için Atsız’ın Feminist bir yönü olduğunu da düşünmeye başladım.
Kitaba gelecek olursak kitap Yıldırım Beyazıd’ın Ankara savaşında Aksak Temur’a tutsak düştüğü dönemden başlıyor. Fetret devrini, Çelebi Mehmet dönemini ve sonrasında Fatih sultan Mehmet’in küçük yaşta tahta geçtiği döneme kadar olan zamanı anlatıyor. Tabi kitap savaşları ve tarihi olayları içeriyor ancak kitap tam anlamıyla bir aşk kitabı. Tüm bunların dışında kitabın fantastik yönleri var. Yani kitapta Hayaletler, peri kızları vs değişik değişik karakterler var.
Kitap daha çok Yıldırım Beyazıd’ın torunu olan ama bir şehzade olduğundan habersiz, sipahi olan Murat’ın Gökçen’e olan aşkını anlatıyor. Gökçen’in güzelliği kitaba sığmamış desem yeridir. Gökçen peri kızı mı yoksa bir büyücü mü bilinmiyor. Ama dünya güzeli olduğu, görenlerin vurulduğu, gözüne bakanın öldüğü bir kız..
İyi okumalar dilerim Efendim..
Deli KurtHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 202015,6bin okunma
İncelemeye başlamadan önce geçen günlerde bir zavallı çıkmış Türkiye'nin gurur kaynağı, hocaların hocası, Prof. Dr. Halil İnalcık'a dil uzatıyor. Amacı açık; Osmanlı Devleti'ni tarihî gerçeklerine aykırı yüceltmek, Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e saldırarak mevki kapmak. -Ne bereketli topraklarımız varmış,
Şehzade Mustafa öldü, ama onun küçük bir oğlu cellatlardan kurtarılarak yaşadı. Şehzade Mustafa’nın en sadık iki adamı onu büyüttüğü gibi şehzadeye sadık yüz binlerce insan da onu servete boğdular. Sadakatın derecesini düşünün ki, bu yüz binlerden bir teki bile bildiği korkunç sırrı açığa vurmadığı gibi serveti idare edenler de onun bir tek akçasına dokunmadılar.
Şehzade Mustafa’nın bu gizli oğlunun adı Süleyman’dı. Fakat adamları “Onu mutlaka tahta geçireceğiz” diye and içtikleri için kendi aralarında adı “Mutlak” olarak kaldı ve benim bugün kullandığım soyadı da bu dört asırlık yeminden çıktı…