Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Öncelikle, bu kitabı akıllılara ve kendini akıllı sananlara,
Delilere ve kendini deli sananlara,
Dostoyevski sevenlere,
Ruh boşluğunda olanlara, ailesinden dahi kaçmak isteyen ama uzaklaştığı anda onların ismini sayılamaktan, başkalarına onu anmaktan başka bişey yapmayanlara,
Gecenin bilmem kaçı kendini bir sahile atmak isteyen, yanında olmak
Karakterimiz üç harflilerden çok çekmiş. Çok,güz,yol,aşk,iyi
gibi.. Allah iyiliğini versin dediklerinde de hayatının ortasından
boydan boya içi asit dolu bir nehir geçirmiş. Aslında çok doğru söylüyor karakterimiz benimde denk geldiğim olmuyor değil.
Evet fallar,falda çıkan yollar hep varılamaz yollar bu
inceleme de çok güzel olmuş.
"Ah
SAVAŞLAR VE BARIŞLAR ÜZERİNE
''Damarlarındaki kanı boşalt, yerine su doldur, işte o zaman savaş olmaz.''
(I. cilt, s. 587)
Savaş... savaş... savaş... Nedir bu savaş? Dostoyevski der ya, ''Her insan doğuştan gaddardır,'' diye, bence savaş, gaddarlığın, açgözlülüğün ve hükmetme aşkının dışa vurumudur. Barış ise, aynı savaş gibi, sadece çıkarların kesişmesiyle oluşan, başka
Seçtiğin yaşamın bedelini ödemeye hazır mısın?
İstediğiniz yaşamı yaşamak için bir anda içinde bulunduğunuz yaşamı bırakmaya göze alabilir misiniz?
.
Şevket, uzun süredir çalıştığı işini bir anda bırakıp daha rahat yazabilmek, kendini yazmaya adamak için kızıyla eşini de zorlar, Ege'de Saip'e yerleşirler. İstanbul'dan sonra küçücük bu yere yerleşmek başlarda oldukça güçtür.
Khaled Hosseini bu romanında Afganistan' da yaşanan savaşın, insanların hayatlarını nasıl mahvettiğini, Meryem ve Leyla adındaki iki kadının yaşadıkları üzerinden bizlere anlatıyor.
Meryem, hayata şanssız başlayan bir çocuktur. Evlilik dışı bir birliktelik sonucunda dünyaya gelmiştir. Annesi ile birlikte bir kulübede dışlanmış bir şekilde yaşamaktadır. Binbir umutla gittiği babasının evinden geri çevrilecek, döndüğünde ise annesini bir ipin ucunda cansız sallanırken bulacaktır. Ve Meryem, artık kimsesiz kalmıştır.
Leyla ise kendisini çokça seven bir babaya sahiptir. Mutlu bir hayat sürmektedir. Ta ki abileri savaşa katılana kadar... Leyla'nın abileri savaşa gittikten sonra annesi, Leyla'nın da kendisinin bir evladı olduğunu unutur. Kendini bir odaya kapatır ve uyuyarak bütün sorumluluklarından kaçmaya çalışır. Leyla'nın tek tesellisi beraber büyüdüğü, sonra da aşık olduğu Tarık'tır.
Savaşın, Afganistan toprakları üzerine bir karabasan gibi çökmesi ile dengeler tamamen bozulur. Savaş, tüm yıkıcılığıyla insanlardan bir çok şey alıp götürür. Geride sadece acı... Leyla ve Meryem'in hayatları bu noktada kesişir. Ve birbirlerine kol kanat gererek mücadele etmeye devam ederler.
İki kadının kesişen, acılarla dolu hayatı...
Gözleriniz dolu dolu okuyacağınız, elinizden bırakmayacağınız bir eser.
Bundan yıllar önce bir delikanlı aşkına karşılık bulamayınca evinin ilerisindeki boş bir kulübede kendi yaşamına son vermek istemiş ama annesi oğlunda bir gariplik olduğunu biliyormuş daha önceden. Hemen kendi kocasına haber vermiş o da yakınlarından ve sevenlerinden yardım istemiş.
Genç adam Werther gibi çok acı çekiyormuş üstelik sevdiği kızın da ona karşı hisleri varmış ama belli sebeplerden dolayı birleşmeleri imkansızmış. İşin acı tarafı kız da başkasıyla nişanlanınca bizim genç aşık deli gibi olmuş onun için tek çare ölümmüş. Neyse fazla uzatmayacağım tam ipi boynuna geçirmiş intihar edecekken hemen babası ve bir kaç kişi oğlanı ipten almışlar ve hayatını kurtarmışlar. Yani Allah cc canını bağışlamış.
Maalesef Werther bu abimiz gibi şanslı değildi . En başından beri hayret ettiğim şey sevabı ve günahı bilen bir insanın nasıl intihar ettiği halbuki o da biliyor herşeyin farkında fakat çaresiz ve elinden bir şey gelmiyor ok yaydan çıkmış bir kere.Karakterimiz aslında intihar etmenin çok büyük bir günah olduğunu çok iyi biliyor fakat ölmekle acılarının sona ereceğini düşünüyor her intihar edenin düşündüğü gibi.
Ne erkek ne de kadın için intihar edilmez. Hiç birşey sizden daha önemli değil. Allah böyle durumda olanların yardımcısı olsun.
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021120,5bin okunma
Fareler ve İnsanlar
Hayal kurmanın bedeli bu kadar ağır mı ödenmek zorundaydı? Saf olan sevgi neden adeta acımasız bir katile dönüştü? Bunu istemesek bile, aydınlık ve karanlık yol olmak üzere ikiye ayrılan bu seçeneklerden,neden hayat hep karanlık olana sürüklüyor bizi? Umut etmek ve kafamızda hayali ile yaşam bulacağımız, mutlu bir hayat neden bu kadar zor? Uğruna
Herkesin kendinden bir parça bulacağı insanın yaşamın anlamını ve ötesini görme, bilme, anlama ve içselleştirmeye çalışmasının hikâyesi. Siddhartha, her ne kadar Brahman olsa da içindeki insani boşluğu dolduramadığı için kendi dünyasından çıkıp insanların arasına karışıyor. Ve kendisini aramaya çalışıyor. “Bir hedef bulunuyordu Siddhartha’nın
222 syf.
9/10 puan verdi
« Kuyucaklı Yusuf»
1937’de yayınlandı. Türk edebiyatında öncü bir role ve öneme sahiptir. Türkiye’nin o döneme kadar ifade edilmemiş sorunlarını dile getirmektedir. Kuyucaklı Yusuf’a kadar Türk romanının ana konusunun ”batılaşma” üzerine olduğuna denk gelmişizdir. Kuyucaklı Yusuf’la ise ezilen köylü ve toplumsal yapının aksayan yönleri ilk kez
Kitap biter bitmez yorumu yazmaya başladım çünkü şu an hissettiklerimi daha sonra hafiflemeden yazıya geçirmeliydim.
Kitabı okumaya başladığım zaman devamında savaşla alakalı olacağı aklıma gelmemişti. Sadece Meryem'in küçük kulübede büyümesine üzüleceğim sanmıştım. Babası Celil'e karşı umutları ve beklentileriyle başlayan hayal kırıklıkları ve zulümle sonlanan bir hayatı vardı Meryem'in. Daha 15 yaşında 45 yaşında bir adamla evlendirilmesi, üstüne 15 yıl sonra 14 yaşında bir kuma getirilmesi. Evet bir diğer karakterimiz Leyla..
Kadınların insan yerine koyulmadığı ve sözümona şeriat kanunları ile yönetilen savaşın ortasında olan bir Afganistan.. Ne acı yıllarmış.. Savaş, roketler, sokaklarda komşularının, anne, babanın ve arkadaşlarının parçalanmış bedenlerini görmek..
En çok da kadınların zulme uğradığı bir dönem.. Okurken bile içim parçalandı. Bunları gerçekten yaşayan insanlar var.. Televizyonda birkaç dakika katlandığımız savaş haberlerini kapatıp istediğimiz eğlence içerikli kanalları açıp normal hayatımıza dönebiliyoruz. Bizim katlanamadığımız haberleri yaşayan ve bir yakınını kaybeden insanlar var. Dünyanın bir yerinde insanlar acı çekerken bir yerinde ise insanlar sıcacık evinde mutlu yaşıyor. Livaneli'nin de dediği gibi ; coğrafya kaderdir. Çok acı verici bir durum..
Kitap karakterleriyle ilgili fazla ayrıntı verip spoiler içermek istemiyorum. Anlatımı akıcı, sürükleyiciydi. Afganistanın savaş dönemiyle ilgili bu kitap kadar mükemmel bir kitap olabileceğini sanmıyorum. Uzun bir süre unutmayacağım okuduklarımı..
#okudumbitti #kitapyorumu
Merhaba canlar, size güzel bir kulübe hikayesi ile geldim.
Şahika,mesleğinde başarılı bir editördür ve plânlı bir kişiliktir.Tatil planı yapar ve Güney'e doğru yola çıkar.Dinlenme tesisinde tanıştığı Adem ile güzel bir yol arkadaşlığı kurmuştur.Ama başlarına gelen olay ve bu olay sonrasında tatil hayalleri suya
STEPHEN KING || PERİ MASALI
On yedi yaşındaki Charlie, bir gün Radar adında bir köpek ve sahibi Bay Bowditch'le tanışır. Bay Bowditch, tekinsiz bir evde yaşar ve evinin arkasındaki kulübede masalsı bir dünyaya açılan kuyu vardır.
Bir varmış bir yokmuşla başlayan masalları bilirsiniz. Hani şu dostluğu, sevgiyi, fantastik dünyayı, prens ve prensesleri anlatan masalları. Peri Masalı... Tam olarak King kaleminden çıkmış eşsiz bir masal. İsmi sizi yanıltmasın. İçinde dostluk, sevgi, sadakat, çaba, prens ve prenseslerin dışında hüzün, kayıp, gerilim, endişe ve panikte yer alıyor. Derin bir hayal gücü ve hassas bir kalbin yansıması olan masal, okuyucusunu, betimlemeleriyle, muazzam çizimleriyle, anlatım tarzıyla kahramanlık hikayesiyle başlayan bir yolcukla heyecanlandırırken aynı zamanda tehlikeli bir dünyada hayatta kalma mücadelesine de davet ediyor. King'in, bu noktada, usta bir yazar olduğunu hatırlatmak gerek.
Atmosferi çok sağlam bir imgelemeye dayandığı için kitabın bir parçası gibi hissetmeniz, daha doğrusu bir köşede oturup izliyormuşsunuz gibi sanmanız kaçınılmaz. Işıklar sönebilir, karanlıkta kalabilirsiniz hatta biraz sendeleyebilirsiniz ama ne istediğinizi bildiğinizde ve istediğiniz şeyi aldığınızda mutlu son çok yakınınızdadır. Korktuğunuz şeylere karşı geri adım atmayı bırakıp yüksek sesle bağırdınızda acı içinde çığlık atan korkunç şeyleri bir zindana hapsedebilirsiniz. Ve sen King, yukarı çıkmak için aşağı inmemiz gerektiğini; alt mesajlarınla çok güzel öğrettin. Seni seviyorum.
—Bin Muhteşem Güneş—
(Spoiler içerebilir.)
Soğuk Savaş döneminde Afganistan halkının zorlu yaşantısını en önemlisi de Afganistan’da kadın olmanın ne demek olduğunu okuyucusuna anlatan, anlatmaktan daha çok hissettiren anlatımı yalın güzel bir kitap Bin Muhteşem Güneş..
Kitap Heratlı Meryem’in hayata geliş hikayesi ve yaşantısı ile başlıyor. Küçük bir kulübede annesi ile birlikte yaşayan hayatındaki tek mutluluğu haftada bir kez ziyaretine gelen babası Celil ile vakit geçirmek olan bir kızdır Meryem. Küçük yaşında başına geleceklerden habersiz babası ile aynı evde yaşama hayali kurar ve annesinin intiharı sonrası hayat mücadelesi başlar. ‘’Annesi olmayanın kimsesi olmaz.’’ sözünü kanıtlayan bir yaşam hikayesi onu beklemektedir.
Kitabın sonraki bölümlerinde aile yaşantısı Meryemden çok farklı olan fakat hayatın kaderlerini bir noktada birleştireceği Leyladan bahsedilmektedir.
Kitaptaki Leyla karakterine ışık tutacak olursak, bu karakterin hayata karşı verdiği mücadele, anne olmanın ne denli zor olduğunu, bir annenin evladı için nasıl fedakarlıklarda bulunabileceğini her şeyden önemlisi acı zorluklara azim ile sabretmenin tatlı umut kapıları açacağını gözler önüne sermektedir.
Bana göre bu kitabın, bu romanın, bu hayatın kahramanları Leyla ve Meryemdir.
Ölen biriyle konuşmak, saatlerce..
Anlatılan iki zamanında misafiri oluyorum okurken . İzmir suikastından , -25 'i bulan havada küçük kulübede nöbet tutan askerin kafasının içine kadar adım atmadık yer kalmıyor.
Acıdan başka bir şey değilim diyor kitabın son sayfalarında acıdan başka bir şey değilim...
Ben burda mıyım diye soruyor birileri kitap boyunca. Tarihin tozlanmış sayfalarından Ziya Hurşit dikiliyor karşınıza. Unutmayı hatırlatıyor. Bir devir daha kapandı diyor.
Evett Hakan Günday ne kadar da zaman geçse kitaplarındaki olay örgüleri kendilerini unutturmuyor. Ilk Zargana sonra A Z şimdi de Ziyan. Yaşantının ürünü dediğimiz ,bir şekilde göz ardı edilen konular oldu mu anlatılan daha bir kulak kabartıyor insan burda da bak ne demiş diye.
Kafaya bir çiviyle kazınan cümleler var kitapta :
"Doğuda kızlar kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler. İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek. O kadar çok kadın gömer ki, toprak bile artık dişidir. Bu yüzden toprak ana diye bilinir.Perilerin şanı buradan gelir. Diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. Bu yüzden verimsiz ve çoraktır; buna da kadının intikamı denir."
Diri diri ,gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. Şu cümlede çok acı var. Konuştukça bağırdıkça sesin çıkılmadığını daha bir hissettiğin acılardan. Bu kitabı bu cümlelerle hatırlayacağım.
Akıcı üslubuyla, çarpıcı cümlelerle uzun zaman geçse de unutulmayacak bir kitap olmuş.
Keyifli okumalar efendimm..
