Ülkücülere verilenler, yayınlar, seminerler, telkinler temeldeki kıymet hükümlerine ters düşmüyor, bir uygunluk var, sanki aldıklarımızla bir bütün oluşuyor. Diğer verilenler ise, gerek sol yayınlar, propagandalar, gerek okuldaki yanlış bilgiler, temele ters düşüyor. Biz, bir yerde hürüz, seçme imkânımız var... Onlarınsa yok, o zavallı varlıklı şehir çocukları hür değil. Temel hükümleri yok, uzatılanı üzerinde düşünmeden, mukayese imkânı bulmadan, kapmaya hazırlar. Açlıklarını, hürriyet duygusunu, merhametlerini, güya insancıl düşüncelerle doldurmaya çalışıyorlar. İnanıyorlar. İnanan genç kurşun da atar, kurşuna da gider... Solu işleyen kafalar bunu iyi biliyorlar elbet. Hain olan gençler değil, idareciler!
Deniz canavarının çenesinde korkudan büzülmüş Andromeda, onu kurtarmaya koşan Perseus; kanatlarını açıp havalanan, Medusa’nın vurulmuş boynundan doğma ölümsüz at Pegasos. Kheiron bize Herakles’i, üstlendiği görevleri ve onu ele geçiren deliliği de anlatmıştı. Herakles o deliliğin pençesinde kendi karısını ve çocuklarını tanımamış, düşmanı zannederek onları öldürmüştü.
Akhilleus, “Nasıl olur da karısını tanımaz?” diye sordu.
“Delilik böyle bir şeydir,” diye cevap verdi Kheiron. …
“Peki delilik nereden geldi üstüne?”
Kheiron, “Tanrılar onu cezalandırmak istedi,” dedi.
Akhilleus başını sabırsızlıkla iki yana salladı. “İyi ama kadın için daha
büyük bir ceza olmuş bu. Tanrılar adil davranmamışlar.”
Kheiron, “Tanrıların adil olması gerektiğini söyleyen bir kural yok,
Akhilleus,” dedi. “Hem biri gitmişken dünyada kalmak daha büyük bir cezadır belki. Sence?”
….
Sayfa 79 - herakles’in aile katliamı :(Kitabı okudu
• Bu konudaki fikrim tam olarak nedir?
• Bu fikre nasıl vardım?
• Hep böyle mi düşünüyordum?
• Başkaları niye farklı düşünüyor?
• Hangi şartlar altında fikrim değişebilir?
Ne yazık ki bu soruları sorma alışkanlığını bize kazandırması gereken okullar, soru işaretlerinin en seyrek bulunduğu yerler. Ezbere ve itaate dayalı her sistem, cevapları sorulardan daha fazla sever. Bir satranç kursuna gittiğinizi ve işin felsefesini, kurallarını, mantığını anlatmak yerine çoğunu bir daha hiç görmeyeceğiniz bir sürü hamle ezberlettiklerini düşünün. Şimdi de ülkedeki tüm satranç kurslarının böyle işlediğini, aksinin kanunen yasak olduğunu ve satranç öğrenmek zorunda olduğunuzu farz edin. Hayal gücünüzü zorlamanıza gerek yok, hepiniz zaten yıllarca bu kâbusu yaşadınız. Öğrenmenin ve düşünmenin temellerini on iki yıllık müfredata sığdıramayan bir “temel eğitim”den bahsediyoruz.
'Kur'an'ı oku, sen de anlarsın, hadislere ihtiyacın yok! Senin aklın yok mu?' diyorlar!
Ben de bu şaşkınlara diyorum ki, Senin aklın yok mu?! Eczacılık hakkında bir kitap oku, artık çiçek böcek toplayarak bütün ilaçları sen yapabilirsin, eczanelere para vermene gerek kalmaz! Senin aklın yok mu?! Cerrahlık hakkında yazılmış olan en önemli kitabı aç, oku! Akciğer kanseri olan anneni sen ameliyat et. Kendi işini kendin gör! Kendin pişir, kendin ye! Senin aklın yok mu?! Sürücü kursuna gidiyorsun, boşuna para veriyorsun. Git en detaylı trafik kitabını oku, ehliyet almana da gerek kalmaz. Masraftan kurtul. Bin arabaya istediğin yere git! Sübhanallah! Bu neyin kafasıdır?!
. 1999'da Bingöl, Ilıca da teröristlerce
öğretmenleri öldürülen ve bu nedenle
okulu kapanan üç öğrenci, 25 km
ötedeki köylerinden Sütlüce'deki yeni
okullarına dönmeye çalışırken yolda
Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz.
Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
Hayatıma bir son vermek istersen
Kurşuna gerek yok gözlerin var ya
Eğer ki kalbimden vurmak istersen
Hançere gerek yok sözlerin var ya
Dağ olsam çökerdim bakışlarında
Taş olsam eririm avuçlarında