emrebuluttt.blogspot.com/2021/05/filisti...
#Aksadabaskınvar
Mescid-i Aksa nın dünü bugünü, olayların buralara nasıl geldiği, Kudüs ün dinimiz için önemi,İsrail ve Filistin meselesinin arka planı, Türkiye'nin tutumu,Filistin nasıl parça parça yok oluyor,Altı Gün Savaşı nasıl bir savaş,Selahaddin Eyyubi,Davos,Mavi Marmara,Kudüs Günü ve günümüzdeki olayların nedeni ile ilgili bir yazı paylaştım.Okur ve paylaşırsanız sevinirim.
“Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ,
Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ…”
***
Dolmabahçe sarayı her zamankinden daha sessizdi,
En yakın arkadaşlarının gözleri dolu dolu ona bakıyorlardı,
O günün sabahında herkeste bir huzursuzluk vardı,
Etrafı kalabalık değildi,
Ayağa kalkacak diye umutla bakıyorlardı,
Tüm heybetine rağmen,
Mehmet Akif Ersoy'u uzun yıllardır gazeteciliğini severek takip ederim. Bir gün Esra Elönü'nün programında okuduğu şiirle kendisine daha fazla sempatim oluştu ve
Üşümüşüm…
Düşlerimin üzeri açıktı, bendim,
Arzularımda çıplak, onlardım.
Ufacıktı dileğim mavi suya;
Örtük bakışının dolaysız ısısı,
O kadarcıktı!
Üşümüşüm…
Ölülerimi taşıyordum, öyle sağır.
Kaç kez dokundum soğuk dudaklara.
Bilemedim nasıl dönmez o göz
Ayrıldığı kaynağına
Direnir o kadar!
Üşümüşüm…
Bu yaklaşan kışla değil,
Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil,
Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta.
Kaçışının gizini gönlünde tuttuğun
Bilinçsiz aşkı
(nı) ver bana!
Üşümeyeyim…
Ben kaçak güreşmeği sevmem, doğrudan alıntıyla eleştiride bulunmağı tercih ediyorum bu yüzden.
Alperen beyin yaptığı şey, eleştiride bulunurken, eleştirdiğin şeye ters tarafından binivermenin örneği olmuş.
Ortada çok basit bi olay var, inciğe boncuğa duyar kasan, kendini bulutların üstünde gören ve her fırsatta bu üstünlüklerini avurtlarını
Benim bir teyze oğlu var. Şu an vekil. Bir başka siyasetçi Fetullahçı olduğuna dair konuşmaya başlamıştı. Havuzun kapıları sonuna kadar açılmış, büyük bir iştahla bu zatın anlattıklarını dinlemiş ve dinlettirmişti tv stüdyolarının demirbaşları. Bir takım paçavralarda bolca kalem oynatılmıştı meseleye dair. Neticede bir şey çıkmadı. Aile üzerinde
Kitabı imzalı bir şekilde hediye olarak aldım. Uzun zamandır okuduğum kitapların içinde en güzeli diyebilirim. Okurken o kadar çok ağladım ki.. Bir çok satırın altını çizerek, kitabın kenarlarini yazarak, İsrail'e ağzıma geleni sayarak okudum. Çünkü insan gerçekten tahammül etmekte zorlanıyor onların yaptığı onca şeye.
Okuduktan sonra önüme gelen herkese herkese tavsiye ediyorum.
Mavi Marmara gazisi Ramazan Kayan Hoca gemide ve esaretleri boyunca yaşadığı bir çok hatırasını anlatmış. Ve özellikle Furkan Dogan'i. Kitabı okuyunca bir defa daha şahit oldum ki gerçekten şehit olarak şu alemden göçebilmek için önce şahit olarak yaşamak gerekiyor.
Hayran kaldım Furkan'a. Bu nasıl bir güzellikti ki ölümünden sonra tanıdığım bir insan beni bu kadar etkileyebiliyordu?
Şehadetin mübarek olsun Furkan Doğan.
Mavi KırmızıRamazan Kayan · Çıra Yayınevi · 20151,360 okunma
Mavi Marmara şehidi Cevdet Kılıçlar’ın hikâyesini eşinin kaleminden okuyoruz bu kitapta.
Çocukluğundan gazetecilik dönemine kadar çekmiş olduğu binlerce fotoğraftan seçilmiş kareleri, eşi Derya Kılıçlar duygulu ve edebi bir dille yorumluyor. Çocuklarına, torunlarına ve gelecek kuşaklara.
Yazar bizim atölyemize tanışma ve kitabı tanıtma amacıyla
Stendhal sendromunu duydunuz mu? Ya da hiperkültüremi?
Sanat ve estetiğe yüksek takdiri olan kişilerin sanat eserlerinin güzelliği, görkemi karşısında kendinden geçme halidir. Tarihin içinde kaybolma, zamansızlık hissi, begenmenin zirvesi yani bir nevi yüksek sanata maruz kalma. Nadia'nın Serenad'ı ilk duyduğunda hissettiği, birçoklarına göre
1.Dünya Savaşı'nın en hareretli günleri...
Tarih 28 Mayıs 1915
Çanakkale Boğazı'ndaki mayınların arasından geçerek Marmara Denizi'ne çıkmayı başaran İngiliz E-11 denizaltısının periskopundan görünen bir Türk vapurudur. Kaptan Nasmith'in gördüğü vapur suyun altındaki tehlikeden habersiz Silivri açıklarında seyretmektedir. İngiliz komutan
.. bir karmaşadır bu "çır çır çırpınma,"
"güldikenleri arasındaki dans," "aklın zamanla tutuştuğu bu güreş?"
...
.
... insan dönüştürerek oynayan, oynayarak dönüştüren varlıksa, değerler yeniden yaratılabilirliğini korur en azından, yaşamın önerdiği ve geri bıraktırdığı zenginliğin içinden seçimler yapmada özgürdür artık seçilmesi gereken kimi zaman bitimsiz bir acı da olsa...
O zaman acı sonsuzca boyutlanır, çok katlı sevinç paylarını içerir, avaz avaz haykırmalar ve sıcak gözyaşlarını da.
Görünümü dingin bir mavi olur, gümüş bir göl kadar kıpırtısızdır, insan bir yüzeyinde bir dibinde yaşar onun, tabanı erişilmez kuyumların eriyik haliyle kaplıdır, bunu içinde olmayanlar bilemezler -işte şu bir parça donuk gümüş yüzeyinde küçük bir kafa derler- bilemezler nasıl bir yumuşak taklalar evrenidir o kapalı ülke...
.
"Paşam, gelmişler"
Demişti. İstanbul limanı yabancı gemilerle doluydu. İşte o gün mavi göğün altında, masmavi Marmara'ya bakarak,
"Geldikleri gibi giderler" dedi.
Durma artık burada uysal âşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı.
Anlayamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde
ağırbaşlılığının.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
sevgilenmeyi, uçuşan, geriye dönen
vakitte.
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
İzleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz
insanlığa!