Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Biz Türklerin daima oturduğumuz bir köşemiz vardı. Ecnebiler arasına pek karışmazdık. Bize öyle gelirdi ki onların bize bakışlarında geriliğimizi yüzümüze çarpan bir istihfaf, sözlerinde bu istihfafı örtmek isteyen fazla bir nezaket vardı. Sıkılırdık. Tanıştığımız bazı ecnebilerin suallerine ne cevap vereceğimizi bilemezdik. Bazan: ‘Yazık değil mi?’ derlerdi, ‘Hanımlarınız böyle bir musikiyi dinlemekten mahrum.’ Biz ise bin dereden su getirir ve bu konuşmalardan kaçardık. Bazan iki üç arkadaş bir köşeye çekilir, ‘Ne zaman biz de şu medenî hayata gireceğiz, ne zaman sahnede şu sanatkârları, salondaki şu halkı Türk olarak göreceğiz?’ derdik.
Şazelli Tarikatı ve Şeyh Zâfir
II. Abdülhamid’in teveccühüne nail olan bir diğer tarikat şeyhi Şâzelî-Medenî tarikatı şeyhi Muhammed Zâfir b. Muhammed Hasen b. Hamza Zâfir el-Medenî’ydi (1829-1903)316. Cezayir, Tunus ve Fas’ta faaliyet gösteren Şâzelî tarikatının lideri Şeyh Zâfir’in kardeşi ve akrabaları II. Abdülhamid’in mesajlarını Libya’nın (Senusilere) ileri gelenlerine iletmiş, kendilerinden Halife’ye bağlılıklarını devam ettirmelerini istemişlerdir. XIX. yüzyılda İstanbul’da rağbet gören Şâzelî-Medenî tarikatı II. Abdülhamid döneminde önem kazanmıştır. Şeyh Zâfir’in tekkesi de Ebü’l-Hüda gibi Yıldız sarayının yakınında yer almaktaydı. Şeyh Zâfir Efendi İstanbul’a iki defa gelmiş, ikinci gelişinde temelli burada kalmıştır. İlk gelişi Cezayir ve Tunus’u ziyaret etmesiyle ilişkilendirilmiş, Kuzey Afrika’yı iyi tanımasının II. Abdülhamid tarafından İstanbul’a davet edilmesine vesile olduğu öne sürülmüştür. Şeyh’in İstanbul’a ikinci gelişi hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur. İlki; 1875’de Mahmud Nedim Paşa tarafından getirildiği, ikincisi ise 1876’da II. Abdülhamid tarafından getirildiği şeklindedir. 1875/1876’da İstanbul’a gelen Şeyh Zâfir Efendi’nin 1887’de Ertuğrul Tekkesi’nin inşasına kadar Unkapanı’nda bulunan Şâzelî Tekkesi’ne yakın bir evde ikâmet ettiği öne sürülmektedir
Reklam
İbn-i Sînâ'dan sonra felsefe ve mantık tetkikleri büyük bir inkişaf kazanmak üzere idi. Onun eserleri her tarafta okunuyor, tenkit ve şerhediliyordu. Fakat bu inkişafı iki hadise durdurmuştur: Biri Gazalî'nin kelam sahasındaki hücumları, diğeri Cengiz istilasıdır. Bu istila Harzem ve Horasan'daki ilim faaliyetini durdurmuş; ilerde göreceğimiz gibi Türk riyazîyat ve ilminin inkişafına mühim bir fasıla vermiştir. Bununla beraber Moğollar İran'a yerleştikten sonra medenî muhite intibak ederek tekrar fikir hayatını himâye etmeye başladılar. Hulagû; Alamut kalesinde İsmaililerin elinde mahpus olan Nasıreddin Tusî'yi kurtararak Meraga rasathanesini kurdurdu.
Sayfa 173Kitabı okudu
Zargana'nın da dediği gibi, bir lider kalabalık karşısında konuşurken asla o üç kelimeyi telaffuz etmezdi: lütfen, özür, teşekkür. Çünkü bu kelimeler medeni insanlar içindi. Lider medeni olmayandı. Medeni olmadığı için liderdi. İçinde hâlâ atalarından miras asgari bir vahşilik taşıdığı için hükmedebiliyordu evrimlerini tamamlamış benzerlerine.
Sayfa 107Kitabı okudu
Mürzsteg Programı ve Bulgar İhtilali
Mektep sıralarında da medeni cesaretim kırılmamış, artmıştı.
Sayfa 57 - Kronik KitapKitabı okuyor
Şimdiden pişmanım İstanbul’a geldiğime… Medeniyetten daha kötü bir şey varsa o da medeni olmaya çalışan medeniyetsizlik…
Reklam
Osmanlı insanının üstün bir ahlâk anlayışı vardı. Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.
Senin canın sağ olsun Osman
Medeni Kanun’un 23. Maddesi, kişiyi kendinden korumayı hedefliyormuş. Yani tam böyle değildir tabii de böyleymiş gibi algılamaktan çok hoşlanıyorum. Sen yokken kendimi kendimden korumakta güçlük çekiyorum. Kanun namına dön Osman, ben barışmak istiyorum.
Evet, kıyamet alameti sadece atom bombası değil. Atom bombası nihayet dünyaya son verir, fakat bu umumileşen, hayvaniyete doğru giden hayat tarzları, medeni nizam denilen vaziyeti bozacak. İnsanlar tekamül sahasında nasıl hayvaniyetten zahiren olsun ayrılmışlarsa, şimdi tekamül sona erdiği için hayvaniyete dönecekler..
medeniyetten daha kötü bir şey varsa oda medeni olmaya çalışan bir medeniyetsizlik...
Reklam
Güneşin sarı yapraklarıyla Bir arpa boyu yol kat edelim Zincire vuralım birbirimizi Medeni birer insan gibi.
Medeni milletlerin meclisleri beş paranın bile hesabını hükûmetlerden sorarken ve milletten alınan paraları millet hayrına sarf ederken bizim padişahlar fakir halkımızı soyarak milyonlarla altınları saray yapmak, cariye almak, dalkavuk ve hafiye beslemek gibi murdarlıklarda harcediyormuş; hülasa işler böyle giderse mahvımız muhakkakmış!
Sayfa 35 - Kronik KitapKitabı okuyor
Medeni toplumlarla tembel toplumları ayıran, anlık ça­lışmalar değil düzenli ve sürekli çalışmaların toplamında harcanan eforun çok daha değerli olmasıdır. Az da olsa dü­zenli ama sürekli olan çalışma, uzun molalar içeren yüksek eforların toplamından daha güçlüdür ve daha değerlidir.
Bugün ne modern Batı toplumlarını saf seküler olarak ne de İslam toplumlarını saf dini olarak tasnif etmek mümkündür.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.