Öncelikle, şunu belirtmek isterim ki, kitaba bayıldım.!!!
Yazarın kalemini, tasvirini, üslubunu, çok sevmemden dolayı mı, diye kendime sormaktan alıkoyamadım, fakat hayır kesinlikle nefis bir kitap...
Bu övgüyü fazlasıyla hak ediyor...
Beni takip eden arkadaşlarım, bilir ki, okuduğum, kitaptan fazla alıntı eklemiyorum...
Başka okurlar, için biraz
Her ev, her kapalı kapı, kendi talihsiz sırrını işliyordu acının delik deşik gergefine. Yangında ilk kurtarılacakların, ilk onların katli vacip kılınıyordu kıyım meclislerinde. Önce kadınlar ve çocuklar nakşediliyordu mezar taşlarının beyaz mermerlerine. Kurbanların tarihi, sessizlik yeminleriyle defalarca yeniden yazılıyordu. Heyhat, ümit öyle elzem, yaşamak lezzeti öylesine keskindi ki, her bozgundan sonra henüz yazılmamış bir hikaye için acele kan aranıyordu...
Söz kime ait bilmiyorum ama bunu yapın...
~Bir iletişim engeli olarak öğüt vermek~
Taş sektirme ustası biraz da kasabalılar tarafından yargılanmaktan, akıl verilmekten yorgun. Onlara yakın olamamasının bir sebebi de bu. Onlarla konuşmaya, sevinçlerine ortak olmaya çalışıyor ama kendi sevinçlerini eleştiren bu kasabalılarla aynı frekansta
Mezar taşlarını seviyorsanız mezarlığa gidin. Ben ölülere değil, yaşayanlara sesleniyorum. Sizi ölümden, toplumsal çürümeden ruhsal yeniden doğuşa çağırıyorum.
Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni Gelme, artık neye yarar?