Ölüme yakından dokunanlar, hayatın değerini en iyi bilenlerdir.
Merhaba sevgili kitap dostlarım nasılsınız? Bugün sizlere değerli yazarımız
Selami Çınarcı kaleminden Zirvelerin Ötesinde kitabı ile geldim. Yazarın okuduğum ikinci kitabı kalemini gerçekten beğeniyorum tavsiye ederim.
#kitabınkonusu
Rehber olan Cuma İngiliz arkeolog Lisa'ya
bir zavallı ki en çok şefkat ve korunmaya muhtaç olan masumiyet zamanını belaların en çirkini denilmeye layık bir felaketin her çeşit fenalığı içinde geçirir, bir mazlum ki ömrünün acı tatlı günleri arasında bir mutluluk baharı detlisi olan bir düşkünlüğün bin türlü felaketiyle geçerse yaşadıklarını ne kadar hayallerden soyutlayarak düşünürse düşünsün bedeni ruh için, dünyayı da beden için mezardan başka bir şey olarak görmemesi ve bu yüzden ölümü ne kadar korkunç, ne kadar lezzetleri yok edici saysa da yine hayata tercih etmesi doğaldır
Bir zavallı ki en çok şefkat ve korunmaya muhtaç olan masumiyet zamanını belaların en çirkini denilmeye layık bir felaketin her çeşit fenalığı içinde geçirir, bir mazlum ki ömrünün acı tatlı günleri arasında bir mutluluk baharı sayılan gençliğinin başlangıcı aşk gibi duyguların en şid- detlisi olan bir düşkünlüğün bin türlü felaketiyle geçerse yaşadıklarını ne kadar hayallerden soyutlayarak düşünürse düşünsün bedeni ruh için, dünyayı da beden için mezardan başka bir şey olarak görmemesi ve bu yüzden ölümü ne kadar korkunç, ne kadar lezzetleri yok edici saysa da yine hayata tercih etmesi doğaldır.
Kitabın ana karakterinden biri olan Arap ihsan efendi yeğeni Uzun İhsan efendiyi ziyaret etmek için İstanbul’a gelir. Bir süre burada kaldıktan sonra kölesi Alibazı da bırakıp geri döner. Uzun
ihsan efendi oğlu Bünyamin ile yaşamaktadır. Ancak İhsan efendi hiç çalışmadığı ve sürekli uyuduğu halde evin geçimi sağlayabilmektedir. Bünyamin bu durumdan şüphelenir ve babasının sürekli uyumak için içtiği şuruptan içer ancak dozu fazlaca kaçırdığı için herkes onun öldüğünü düşünür. Bünyamin kendine geldiğinde mezardan çıkar evine döner sonrasında ise lağımcılar ocağında çalışmaya başlar. Bu ocakta Zülfiyar adlı casusu kurtarmaya çalışırken patlamada yaralanır yüzü tanınmaz hale gelir. Bu patlama sırasından Zülfiyarın kara parası eline geçer ve Zülfiyar her yerde bünyamini arar ama bünyaminin yüzü tanınmaz halde olduğu için onu bir türlü bulamaz. Bünyamin babasının Zülfiyar ve onun efendisi Ebrehe tarafından kaçırıldığını öğrenince onların yanına gelir ve onlardan olur, yüzüde tanınmaz halde olduğu için kimse ondan şüphelenmez. Babasını bu süre zarfında sadece bir kere görür ama artık babası ne duyabiliyordur ne de konuşabiliyordur. Bir süre sonra Ebreheyi öldürüp tekrar özgür olduğu hayata geri döner.
Kitap tamamen birbiri ile bağlantılı olay ölgüsünden oluşmaktadır.
Bir zavallı ki en çok şefkat ve korunmaya muhtaç olan masumiyet zamanını belaların en çirkini denilmeye layık bir felaketin her çeşit fenalığı içinde geçirir, bir mazlum ki ömrünün acı tatlı günleri arasında bir mutluluk baharı sayılan gençliğinin başlangıcı aşk gibi duyguların en şiddetlisi olan bir düşkünlüğün bin türlü felaketiyle geçerse yaşadıklarını ne kadar hayallerden soyutlayarak düşünürse düşünsün bedeni ruh için, dünyayı da beden için mezardan başka bir şey olarak görmemesi ve bu yüzden ölümü ne kadar korkunç, ne kadar lezzetleri yok edici saysa da yine hayata tercih etmesi doğaldır.
Mutluluk kişinin değerlerini elde etmesinden kaynaklanan bilinç durumudur. Eğer bir insan üretken işe değer veriyorsa, onun mutluluğu, başarısının hayatına ne derece hizmet ettiğinin bir ölçüsüdür. Fakat eğer bir kişi bir sadist gibi yok etmeye veya bir mazoşist gibi kendine işkence etmeye - veya bir mistik gibi mezardan sonraki hayata - veya bir yarış arabası sürücüsü gibi akılsız ''heyecanlara'' değer veriyorsa, kişinin sözde mutluluğu onun kendisini yok etmeye çalışmasındaki başarısının bir ölçüsüdür. Tüm bu akılcı olmayan kişilerin duygusal durumlarının mutluluk olarak ve hatta zevk olarak değerlendirilmesinin uygun olmadığı da eklenmelidir: o sadece kronik dehşet durumundan elde edilen anlık bir rahatlamadır.
Happiness is the state of consciousness resulting from the achievement of one's values. If a person values productive work, his happiness is a measure of the extent to which his achievement serves his life. But if a person values self-destruction like a sadist, or self-torture like a masochist - or life after the grave like a mystic - or mindless "thrills" like a race car driver, then his so-called happiness is a measure of his success in trying to destroy himself. It should be added that the emotional states of all these irrational persons are not appropriate to be regarded as happiness or even as pleasure: it is only a momentary relief from a state of chronic terror.
Sayfa 37 - Plato Film Yayınları 4. Baskı Çevr. Nejdet KandemirKitabı okudu
Bu gibi aç ölenlerin çürümüş kemiklerine mermerden bir köşk yapmaya kalkışmaktan ne çıkar? Sadakayla dikeceğimiz iki taş o tunç lisanın kendi sahibine yaptığı çınlayan mezardan daha güzel ve daha sağlam mı olacak?
Bir zavallı ki en çok şefkat ve korunmaya muhtaç olan masumiyet zamanını belaların en çirkini denilmeye layık bir felaketin her çeşit fenalığı içinde geçirir, bir mazlum ki ömrünün acı tatlı günleri arasında bir mutluluk baharı sayılan gençliğinin başlangıcı aşk gibi duyguların en şiddetlisi olan bir düşkünlüğün bin türlü felaketiyle geçerse yaşadıklarını ne kadar hayallerden soyutlayarak düşünürse düşünsün bedeni ruh için, dünyayı da beden için mezardan başka bir şey olarak görmemesi ve bu yüzden ölümü ne kadar korkunç, ne kadar lezzetleri yok edici saysa da yine hayata tercih etmesi doğaldır.
Babaannemin vefatından sonra babam sıkça mezarlığa gitmeye başladı. Babamın yanında olmak için bende gidiyorum haliyle. Çok kuru gördüğüm çiçekli mezar varsa elimden geldiğince sulamaya gayret ediyorum. Yine suladığım, yaban otları ayırdığım bir mezardan bu fotoğraf. Çiçeğin dibinde sürpriz bir yumurta buldum, içini açayım dedim torunu mektup yazıp bırakmış ninesine😔 Market raflarında ki sürpriz yumurtalar o günden beridir bunu hatırlatıyor bana...
“Ölmekten korkmuyor, hayata dair her şeye acı bir mizahla, küçümseyen bir alaycılıkla bakıyordu. - Geçmişi olmayan; geleceği önündeki mezardan, bugünüyse içindeki canhıraş hayat ateşinden ibaret bir adamdı.”
Sayfa 335 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu