Sanırım bir disütopya kitabını etkileyici yapan en önemli unsurlardan biri, kitabın ne kadar eski bir tarihte yazılmış olduğu, bir diğeri de o eski tarihte yapılan öngörünün tutarlılığı.
Bu kitap da yazılmış olduğu 1932 yılında, bugünümüzü değil ancak oldukça olası bir geleceği tüm detaylarıyla, ürkütücü bir tutarlılık ile resmediyor.
Ozellikle sanayi devriminin toplum üzerindeki, o dönem gözlemleyebildiği kadarıyla bu kadar doğru tespitler yapabilmesi büyüleyici.
Duyguların olmadığı, insan ilişkilerinin tamamen ortadan kalktığı; anne, baba ve doğum kavramlarının ayıp sayıldığı, insanların üretim bantlarında ve standart iş, standart işçi anlayışıyla insanların ihtiyaca yönelik klonlanmasıyla üretildiği, henüz doğmamış (üretim bantında, tüp içerisinde) kişilerin, kendilerine biçilmiş toplumsal role göre şartlandırılmalarının başladığı ve sonucunda herkesin hayatından memnun olmasının sağlandığı bir dünya. Sadece din olarak ‘sanayi’ ve tanrı rolünde de ‘Ford’ var.