Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hem ne fark eder ki! Bununla ilgilenmiyoruz!
“Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak bunun nedeni ölümün seslenişini duymuş olmamızdır. Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı, mekânı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.”
Sayfa 64 - YKYKitabı okudu
Reklam
Birkaç haftaya kalmadan Marianne başka insanlarla yaşıyor olacak, başka bir hayatı olacak. Ama kendisi başka biri olmayacak. Kendisi aynı, vücuduna hapsolmuş aynı insan olacak. Onu bu durumdan kurtarabilecek ya da gidebileceği bir yer yok. Başka bir yer, başka insanlar, ne fark eder ki?
YERİND BİR TESBİT. Sosyolog Mümin Sekman, bakınız ne güzel yazmış: Ülkemiz Ortadoğu'lu bir zihniyet tarafından, Ortadoğu'lu bir üslupla yönetiliyor ve görünen o ki yakında tamamen Ortadoğu’ya dönüşeceğiz. Ortadoğu'luluk nedir bilir misiniz? -Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak Ortadoğu'luluktur. -Dini yüceltip
102 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
PALTO&BURUN-FAYTON,NIKOLAY GOGOL,102 sayfa “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” Fyodor Dostoyevski Gogol’un üç öyküsünün yer aldığı kitapta PALTO en çok dikkat çekeni. PALTO ; Palto'nun başkahramanı Akakiy Akakiyeviç’in İsmini annesi koymuştur, babasının ismini vermiştir ona, çünkü önerilen öteki isimleri hiç beğenmemiştir.
Palto - Burun - Fayton
Palto - Burun - FaytonNikolay Gogol · Pınar Yayıncılık · 20201,086 okunma
Duyguyu yaşamak değil anlamak ve yönetmek değerlidir zihnimizi yönetemediğimizde düşünceler ve duygular bedenimize etki etmeye ve birtakım değişimlere yol açmaya başlar Böylece bedensel hastalıklar ortaya çıkar Ayrıca hayatımızın kalitesi de fazlasıyla düşer Dolayısıyla zihnimizi Yönetmeyi öğrendiğimizde ve buna bağlı olarak hangi duygunun hangi
Reklam
"Bence sen sevgiyi yanlış anlıyorsun," dedi doğrudan. "Bence birinin seni sevdiğini anlamının yolu, onun gözlerine bakmaktan geçer. Gözlerinin, sana bakarken hangi duyguların ışığıyla parıldadığını görmen yeterlidir aslında. Değil baban, herhangi biri sana istediği kadar sarılsın, seni sevdiğini söylesin, senin iyiliğini sorgulasın, saçlarını öpsün, ne fark eder ki? Sana bakarken gözleri merhametle, sevgiyle, mutlulukla, endişeyle parıldamıyorsa ne fark eder? "
Sayfa 275Kitabı okudu
Bizi kurcalamalarını istemiyordum. Anlamayacakları şeylere burunlarını sokmalarını ve sanki çok biliyormuş gibi davranmalarını istemiyordum. Hayatınıza bazen bir insan girer ve o insanın ne olursa olsun hiçbir zaman bitmeyeceğini bilirsiniz. Bu geçecek bir şey değildir. Derideki bir yara gibidir. İyileştiğini sanabilirsiniz. Hiç iz kalmayabilir ama bazı zamanlar, durup dururken ve her şey yolundayken oranızın ağrıdığını hissedersiniz. Havalar çok soğuduğunda belki. Hatırlarsınız sonra. Nasıl hissettirdiğini. O kadar büyük ve yoğun bir şey hissettiğinizde bu bir gün sona ermez. Başkalarını sevseniz bile, başkaları ile çok mutlu olsanız bile ya da onunla olmak istemeseniz bile. Sadece geçmez işte. Bir kere bulaşmıştır. Bir yanınız onunla olan kötü anıların çok farklı olabileceğini fark eder. Başka birisi gelir ve onunla kötü olan her şeyin iyi versiyonunu gösterir. Evet, dersiniz, yanlış olan oydu çünkü öyle olmasına, kötü olmasına gerek yoktu, başka bir seçenek vardı. Bambaşka bir yanınız da mutlu olduğunuz anlarda sadece bir saniye için düşünür, onunla bu anı yasayabilirdik miydik, ya şimdi burada o olsaydı, bu anı onunla paylaşsaydım diye... O kadar hızlı olur ki artık bunu ezberden yaptığınızı anlardınız. Çünkü o kadar büyük bir yara iyileşmez. Sadece, bazen nerede olduğunu unutursunuz.
Sayfa 280Kitabı okudu
Friedrich Nietzsche der ki insanın hayatı, birbirini izleyen ruhun üç metamorfozuna bölünebilir. İlkine "Deve" der, ikincisine "Aslan" der, üçüncüsüne "Çocuk" der. Deve, aslan ve çocuk; son derece gebe metaforlar. Her insanoğlu kendi toplumunun kültürünün, dininin, halkının kültürel mirasını sindirmeli ve
"Hem zaten ne fark eder ki? Kendimi berbat hissediyorum. Galiba kendimi öldürecem." Dora bugüne kadar epeyce sinir hastası ile uğraşmıştı. Düsturu, onlara bulaşma, idi. "Eh, ne yapacaksan mesain bitince yap, halaları da kirletme,"dedi.
Reklam
358 syf.
·
Puan vermedi
Tırpan Damda ayva yiyen güzeller güzeli 13 yaşında bir çocuk Dürü.. Tam o esnada karşıdan gelen, elli yaşın üstünde, yaşlı bir adam komşu köyün ağası, Kara Musdu... Bu ikili göz göze gelirse.. Ya yaşlı adam, torunu yaşındaki bu kıza talip olursa.. Her ne kadar.. Cümleleri ihtimal belirterek yazmış olsamda.. Aynen dostlar, bizim yaşlı adam
Tırpan
TırpanFakir Baykurt · Literatür Yayıncılık · 20101,347 okunma
İçimde bu kadar çok kan akarken derimin üzerindekileri temizlersem ne fark eder?.. Ben, Kinyas, dünyaya düşünmeye geldim. Her şeyi hayal etmeye geldim. Çektiğim ve çektirdiğim bütün acılar beni havada tutan balon şişirmeye yarıyor. Ben hiçbir şey bilmiyor ve hissetmiyorum. Sadece hayalimde yaşıyorum dünyayı. Canlarını aldığım insanları
Sayfa 165Kitabı okudu
Bana şöyle bir baktı, gözlerinde beni tanıdığını belli eden bir ışık parladı. "Seni tanıyorum ben," dedi, ceketime ve üstünde geyik avlayan adamların resimleri olan kravatıma bakarak. "Judy bana senden söz etmişti. Şu ucubelerle birlikte Yunanca sınıfında okuyan yeni çocuksun sen." "Judy mi? Nasıl yani, Judy sana benim hakkımda ne anlattı ki?" Bu sorumu duymazlıktan geldi. "Dikkatli olsan iyi edersin," dedi. O tiplerle ilgili çok acayip şeyler çalındı kulağıma." "Ne gibi?" "Şeytana taptıkları gibi." "Yunanlarda şeytan kavramı yoktur," dedim ukala bir tavırla. "Orasını bilmem, ben duyduğumu söylüyorum." "Ee, ne fark eder. Yanılıyorsun işte." "Duyduklarım bununla bitmedi ki. Başka şeyler de var." "Ne gibi şeyler?" Söylemedi. "Sana bunları kim anlattı? Judy mi?" "Hayır." "Kim o zaman?" "Seth Gartrell," dedi, sanki bu isim her şeyi aydınlatabilirmiş gibi. Aslında Gartrell'i tanıyordum. Kötü bir ressam, iflah olmaz bir dedikoducuydu, açık seçik laflar, alçak sesle söylenmiş sırlar ve "post- modernist" sözcüğü ağzından düşmezdi. "O domuz söyledi demek," dedim. "Sen onu tanıyor musun?"
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.