Ömrü doğrulukla, imanla geçmiş bir adam için Pindaros ne güzel söylemiş:
Umut tatlı tatlı doldurur içini,
Yoldaşlık eder ona, hoş eder gönlünü.
Umut yola sokar, yoldan çıkan insan aklını.
Ne güzel söylemiş Bilal Civelek:
“Kelebeğin uçuşuna gıpta edenler,
kozadaki çilesini görmezden gelir.
Kelebeği güzellikle taçlandıran çektiği çiledir.”
eşyalarımız
Evdeki düzen, kimilerine göre gereksiz bir takıntı, bana göreyse Allah’ın ikramı olan eşyaya saygıdır. Kıymet bilmektir. Horlama- mak, küçümsememek, ömrünü uzatmak için yardım etmektir.
İnsanın bu hürmeti 30-40 yıllık masasından, sehpasından, 15-20 yıllık eşarbından, çantasından belli olur; düşünceme göre.
Bir şeyi almak varlıklı
"Olan, olur. Bunun önüne geçemezsin. Uykun geldiğinde uyu. Acıktığında yemek ye, üzüldüğünde ağla. Olmak istiyorsan ol ama hiçbir şeye taraf olma. Herkesin hataları olur. Hatalarının yanında iyiyi de almak ve yola devam etmek gerekir. Hataları inkar etmek başka hatalara davetiye çıkarmaktır çünkü. Kötüyü aşmanın tek yolu onu kabullenmek, onunla bir olmaktır. Olmanın anlamı budur. Var olmanın şartı budur."
Yunus emre ne güzel söylemiş:
"İlim elinde çıra
yak da Mevla'yı ara.
Bilmek olmak değildir
olmaya bak olmaya!"
Nitekim, Hruşçov-Mao çekişmesi, insanoğlundaki o ezeli iktidar hırsının işçi diktatörlüğü hayalinden daha cazip olduğunu belirtiyor. Yine bu çekişme; "Önce Ruslar, sonra dünya işçileri; önce Çin, sonra dünya işçileri; kısacası önce millet, sonra sınıf" gerçeğinin hâlâ yaşadığını ortaya koyar.
Marsel Quessant ne güzel söylemiş, "Milliyetçilik o kadar dürüst, öyle tabiî bir duygunun karşılığıdır ki, onu inkâr edenler bile irsiyete boyun eğerler. Ve İtalyan Marksçıları Orta Çağların Venedik, Toskana, Liküri Cumhuriyetleri burjuvalarını andırdıkları halde; Bolşevikler Birinci Petro'nun, Birinci Pol'ün, Katerina'nın gidişlerini hatırlatan usûllere itibar ederler."
çok sevdiğim diğer bir alıntı da,
“olan,olur. bunun önüne geçemezsin. uykun geldiğinde uyu. acıktığında yemek ye, üzüldüğünde ağla. olmak istiyorsan ol ama hiçbir şeye taraf olma. herkesin hataları olur. hatalarının yanında iyiyi de almak ve yola devam etmek gerekir. hataları inkar etmek başka hatalara davetiye çıkartmaktadır çünkü. kötüyü aşmanın tek yolu onu kabullenmek, onunla bir olmaktır. olmanın anlamı budur. var olmanın şartı budur.
Yunus Emre ne güzel söylemiş:
İlim elinde çıra
yak da Mevla’yı ara.
Bilmek olmak değildir
olmaya bak olmaya!”
Sabahın erken saatinde, Hilâl-i Ahmer’in hademelerinden Halis gelmiş, İstanbul’un gece yarısından sonra saat ikide askerî işgal altına alındığını söylemiş.
Hilâl-i Ahmer’i otuz kişilik bir askerî müfreze işgal etmiş. Türk veya Ermeni tercüman olmadığından, sadece İngilizce konuşmuşlar. Telefonlar koparılmış, kâğıtlar paramparça edilmiş, uyuyan hademelerin başına tabanca dayayarak Dr. Adnan’ın nerede olduğunu sormuşlar. Dolaplar, hatta kâğıt sepetleri bile aranmış. Dr. Adnan’ın orada olmadığını öğrenince, evini sormuşlar. Bunların birer işaretle sorulduğunu zannediyorum. Yalnız, içlerinden biri birkaç kelime Türkçe biliyormuş. Nihayet, Balkan göçmenlerinden Hamid adlı ve Dr. Adnan’ın himaye ettiği öksüz oğlanı yakalayarak sorguya çekmişler. O da bilmediğini söyleyince, askerler çocuğu dipçikle dövmeye başlamışlar. Çocuk, Hilâl-i Ahmer’den ayrıldığı zaman, yüzü kan içindeymiş. Bununla beraber, hademe Halis’e ne yapsalar evi haber vermeyeceğini ve Halis’in gidip ablama bunu haber vermesini rica etmiş. Bu, güzel muhabbet nişanesi Dr. Adnan’ı ağlatmaya başladı. Benim gözümden bir tek yaş akmadı. Çünkü, daha iyi günlere kavuşmadan önce, bir damla gözyaşı dökmemeye karar vermiştim.
Adnan, tehlikeden ziyade, verdiği sözde durmamış olmaktan üzgündü. Bundan başka da, Adnan’ın fikrince, şayet Türk mebusları İngilizler tarafından esir alınırsa, Garp efkâr-ı umûmiyyesi bizim tarafımıza dönecekti. Benim tuttuğum yol, tehlikeli olduğu kadar şüpheli idi de. Bütün bunlara rağmen, gece gayet sakin uyudum. Uyandığım zaman, Nigâr’la Dr.