Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kemalizm terimini ilk kez 8 Temmuz 1931 tarihinde yazdığı "Politika" başlıklı makalesinde kullandı. Bu tarihten itibaren de Kemalist ideolojiyi yorumlamaya çalışacaktı. "Kemalist" kavramının kimleri içine aldığını ve başlıca karakterinin ne olduğunu açıklamaya çalıştı. Bu çerçevede ilk olarak bağımsızlık ilkesini ele aldı.
Sayfa 203Kitabı okudu
Pastaneye gittim, gelmemişti. Bir çay istedim, içtim hâlâ yok! Aslında gelse ne diyeceğimi, ne yapacağımı da bilmiyordum. Geç oluyordu, kalktım, kapıya doğru yürüdüm. İçeri girdi. "Nerede kaldın?" dedim… Sanki yıllardır tanıdığım birine sitem eder gibi… Tiyatrodaki bakışmadan sonra bir arkadaşımın evinde toplantıda karşılaşmıştık. Şaşırmıştım onu görünce… O da beni hatırlamıştı. Arkadaşım tiyatrolara turne programları yapan bir şirkette çalışıyordu. Ankara'da bulunan oyunculara davet vermişlerdi. Böyle davetler sıkça yapılırdı o zamanlar. Ben pek katılamazdım. Sohbet etmiş, ertesi gün pastanede buluşmak için sözleşmiştik. (Sonradan Münir Özkul'un anlattığına göre gelmek istememiş. "Böyle bir buluşmaya ne gerek var, zaten yarın İstanbul'a dönüyoruz" demiş. Otelden zorla çıkarıp bir taksiye bindirip göndermişler.) Beraber birer çay içtik. Pastaneden çıktığımızda Çankaya'dan Kızılay'a doğru el ele yürüyorduk. Hiç konuşmadan… Üzgündük… Bir aydır Ankara'da turne yapıyorlarmış. Biz son gün buluşabildik… Onun ev telefonu yoktu. Ben de telefonumu veremedim. Sadece adreslerimizi verdik birbirimize. Kızılay'a gelince ellerimizi zorla bıraktık. O otele, ben eve… Carum yanıyordu çok… Şimdi düşünüyorum da, yarım saat içinde bu kadar derin duygular besleyebilmek, benim kabiliyetim miydi acaba? O'nun ne gibi bir dahli olmuştu bu hale gelmemde?…
Sayfa 14 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Atatürk- Vahdettin görüşmesi
Şimdi bir de Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı ile Osmanlı saltanatının son padişahı arasındaki ayrılış görüşmesinde bulunalım: "- Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahdettin'le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi'ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı'na doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kâfi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: "Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artik bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti:) tarihe geçmiştir." O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükünla dinliyordum: "Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!" Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor?
Sayfa 202 - Pozitif
İçinizdeki aydınlığı arttırdıkça çöken karanlık yarılıp yok olacak
"Bir cinneti yaşıyoruz ama bunu yüksek sesle söyleyemiyoruz. Basın teslim alındı. Üniversite teslim alındı. Adalet teslim alındı. Eğitim teslim alındı. Siyaset teslim alındı. Sermaye teslim alındı... Her gün bir evden gencecik bir çocuğun cenazesi kalkıyor. Her gün bir evden bir kişi hapishaneye gidiyor. içeride öldürdüklerimiz yetmedi,
Şimdi herkes çok rahat! Rahatlar, mutlu da olabilirler. Durumun farkında olduklarını pek sanmıyorum; herkes “basitçe” böyle davranıyor, bu tam bir mutluluktur. Eskiden olduğu gibi, bugün de gurur düşkünlüğü herkesi yiyip bitiriyor, ama eskiden bu gurur çekinerek çıkardı ortaya, hastalıklı bir çırpınmayla çevresini kollar, yüz ifadelerini incelerdi: “Acaba doğru mu girdim? Doğru mu konuştum?” diye. Oysa şimdi öncelikle girdiği yerin yalnızca kendisine ait olduğuna inanıyor. Ona ait olmasın, hiç dert etmiyor ve kendine göre bir çözüm yolunu hemen buluyor; şöyle bir not mutlaka duymuşsunuzdur: “Sevgili babacığım, yirmi üç yaşındayım, ama bu zamana kadar hiçbir iş yapmadım; benden hiçbir şey olmayacağını düşünerek, hayatıma son vermeye karar verdim!..” Ve beynini dağıtıyor çocuk. Ama burada yine de anlaşılır bir durum var: “Gurur için değil de ne için yaşayacaksın?” Bir başkası etrafına şöyle bir bakıyor, biraz yürüyor ve sessizce kendini vuruyor; tek nedeni de metres tutmaya parası olmamasıdır. Alçaklığın dik âlâsıdır bu.
Sayfa 1330Kitabı okudu
o plajda onsuz
- 1. İki beyaz martıdır ellerinle gelirsin Gizli bir yerinden tutuşmuş yanar Kederinle gelirsin Yorgun bir yelkenliyim hayatının ufkunda İntihar ihtimali gözlerinle gelirsin Sinsi bir deprem sürer gider Durgunluğunda 93 senesinin en uzun
Reklam
- Bütün bunlardan vazgeçelim, acaba yaşıyor muyuz? Bugünkü yaşayışımız bir insan yaşayışı mıdır? Buna gerçek anlamda bir hayat demek doğru mudur? Böyle zevk adına, yalnız hayvaniyete ilgi duyanlarla yetinmek için bir insan ne kadar ilkel olmalıdır? Yalnız ye, iç, uyu... Ne bir sanat endişesi, ne yepyeni bir heyecan... Ne bir ilerleme ve gelişme emeli...
Ben sanki bütün olabilecekleri düşünmedim mi? Maceralı seyahatimin belki de hayatıma mal olacağını bilmiyor muydum? Evet, her şeyin farkındaydım. Ama, bildiğim başka bir şey daha vardı ki, hayata bakış açımı özetliyordu; istediğimi yapıyor olmam. Kısacık ömrümüzde gerçekten hatırlanmaya değer anları şöyle bir gözden geçirdiğimizde, hangileri hatırda kalır acaba? Ben en çok heyecan duyduklarımız desem? Adrenalinin vücudumuzun en küçük birimine doğru yayılırken, hissettiğimiz duyum, sonrasında heyecanımızı alt etmeye çalışan öz benliğimiz. Normal şartlar altında yaşayamayacağımız bu olağanüstü duyumsamanın, süresini maksimuma uzattığımızda ortaya çıkan kimlik. Bütün bu kavramlara sığdırılıp anlatılamayacak kadar gelişen kişilik yapısı. Günümüzde tanımlanmaya girişilen, mükemmel insan özelliklerinin oluşmasında geçirilen evrelerin, çok dışında olabilir bu söylediklerim. Sonuçta, her insanın doğrusu farklı değil midir? Hayatımı sakin, kuytu köşemde, her türlü tehlikelerden ve heyecandan uzakta geçirmek istemiyorum. Ruhum, bir kartalınki gibi yükseklerde uçsun tiyorum. Yükseklerde hava ne kadar soğuk olursa olsun, vız gelir. Dizgin tutmaz, coşkulu yüreğimin götürdüğü yerlere gitmek istiyorum. İsteklerimi yerine getirirken de zorluklarına katlanmak zorundayım.
Sayfa 11 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Ne kadar zaman geçmişti acaba? Saatlerle de işlemiyordu ki kafam. En uzak dilimi yarındı, en güzel şeyler beş dakika sonra olacaklardı, öğleden sonra belki beklenebilir bir şeydi, akşama doğru ise hâlâ belirsizliğini koruyordu.
şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş. İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
Reklam
Bukalemun BubUyu Gördün mü"? Yazanlar Şehnaz Ceylan Feyza Yalman İrem Betül Ayçan Yeliz Bodurlar Bu kitabın sahibi: Bubu, keşfetmeyi çok seven meraklı bir bukalemundu. Ormanda bir oraya, bir buraya gezer dururdu. Bir gün o kadar yürüdü, o kadar yürüdü ki... Kocaman binaların olduğu bir şehirde buldu kendini. Binaların arasında biraz
Sait Faik'e bir süreliğine veda alıntısı olsun.
Bir pazartesi günüydü. Günler şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi... Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yeme içmeye de
Sayfa 79 - Lalettayun: gelişigüzel
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Fırtınası Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu! Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında! O yara büyüttü beni!
"Murdoch!" Danii bir anda boşalmaya başladı, başını bir sağa bir sola atıyordu. Murdoch onu hiç bırakmadan, sırtını geriye atışını ve sert göğüs uçlarının tavana doğru kalkışını seyretti. Danii'den zevkin her zerresini sağıyordu ve hâlâ bu ödülden vazgeçmeye niyeti yoktu. İnlemelerini bastırarak, Danii yüzünü kavrayıp onu itince
Sayfa 314
Dilini hassaslıkla yalayabilsin diye dudaklarını aralaması için nazikçe dokunurken bile öpüşü kararlı ve istekliydi. Daniela inle- yerek diliyle buluşup hafifçe yalayınca, Murdoch sanki yeterince yakınına yaklaşamıyormuş ve Daniela kaçıp gidecekmiş gibi ona sımsıkı sarıldı. Daniela karşılık olarak adamın omuzlarını kavradı. Dilleri birbirine
Sayfa 308
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.