Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sakalları vardı siyah, bir de öfkesi siyahtan da zifiri siyah… Bir kadın geçti sokağından “adı kaltak oldu, kırmızı etekli fahişe, orospu vesaire…"Bir çocuk geçti sokağından, bir genç kız… "Heves oldu, arzu oldu, kadın oldu, kıymetsiz bir et parçası oldu, ölüm koktu.” Tanrım bir kız çocuğundan namusunu koparmak ne korkunçtu… Bir fahişe geçti sokağından “Ulan böyle namus mu olur” denildi, namus o oldu, fahişelerinde gururu vardı ama o adamın şerefi yoktu. Sakalları vardı o adamın, diğerin bıyıkları, biri uzun boylu yapılıydı, biri sinek kaydı. Adına adam dediler, erkek dediler, adına neler söylediler. Erkekti onlar tüm dünya onların doğrultuları altında yaşamaya mecburdu, kadın 9 çocuk anası olsa bile yoksuldu… Erkekler tüm yanlışları doğru yapsalar bile doğruydu, kadınlar bir tek yanlış yapsalar tüm doğruları yanlış olurdu… Kırmızı eteklilere siyah nefretli bir yerdi burası, burada ölmeden yaşanmazdı doğrusu…
Kafenin müdavimlerinden bir anne ve oğul da vardı. Öğle saatlerinde gelirlerdi. Anne yaklaşık 80 yaşında, oğul da yaklaşık 50 yaşlarında idi. Anne çay ya da kahve içerdi. Oğul ise hep bira içerdi. Akşama kadar beraber otururlardı. Oğul keskin Viyana ağzı ile sürekli annesine bir şeyler anlatırdı. Anlatırken bir yudum birasından, bir fırt da sigarasından çekerdi. Her gün yaklaşık 9-10 bira ve üç paket de sigara içerdi. 50 yaşındaki bir adamın 80 yaşındaki annesine her gün saatlerce neler anlatabileceğini çok merak ederdim. Kafenin sahibine bu adamın kim olduğunu sordum. Adamın zamanında karısını öldürdüğünü ve bu yüzden tam 20 yıl hapishanede yatmış olduğunu söylediler. İçtiği biranın mayasının ilham verdiği yalancı hoşluklar, emdiği sütün sahibine bozuk kahkaha olarak yansıyordu. Bu kahkahalara diğer müdavimlerin gariplikleri de karışınca, ortam pozitivist cümbüşlere sahne oluyordu. Bazen kahkahaların arasında telefon çalar ve ahizede her gün kafeye gelmezden evvel kahvesinin hazır olmasını salık veren emekli bir tarih profesörünün arzusunu işitirdik. Kahvenin yapılması toplam iki dakikaydı ancak bu adam her gün geleceği vakit kafeyi telefonla arar ve kahveyi söylerdi. Kahveyi yapardık ve o köpeğiyle beraber içeri girerdi. Köşesine kurulup, gazetesini okur ve önceden sipariş ettiği kahvesini yudumlardı.
Reklam
Yamyamlar
Bu yamyamlardan üçü, bizim düşkünlüklerimizi öğrenmenin rahatlık ve mutluluklarını ne ölçüde kaçıracağını, yenilik hevesiyle kendi güzelim göklerini bırakıp bizimkilerin altına gelerek bizimle ilişki kurmanın başlarına neler getireceğini, bugün bir hayli ilerlemiş olduğunu sandığım yıkılışlarını bilmeyerek Fransa’nın Rouen şehrine gelmişlerdi; rahmetli kral Charles da oradaydı o zaman. Kral uzun uzun konuştu onlarla. Yaşayışımız, zenginliğimiz, güzel bir şehir örneğimiz gösterildi. Sonra bizimkilerden biri ne düşündüklerini,en çok neyi beğendiklerini sordu. Uç şey söylediler; üçüncüsünü ne yazık ki unutmuşum. En başta şaştıkları şey sakallı, güçlü kuvvetli, silahlı bir sürü adamın çocuk yaşındaki bir krala bekçilik, uşaklık ettikleri, niçin bunlardan birinin kral seçilmediği olmuş. İkincisi, kendi dillerinde bir tek bedenin eli kolu, parçaları birbirinin yarısı olarak anlatılan insanlardan kimilerinin neden bolluk, rahatlık içinde keyif sürüp de birçoklarının dilenciler gibi kapılarda, açlık ve perişanlık içinde yaşadıkları olmuş. Nasıl oluyor da demişler, bu yoksul yarımlar böylesi bir haksızlığa katlanıyor, öteki yarımların boğazlarına sarılmıyor, evlerini ateşe vermiyorlar!
Sayfa 207 - nilüfer yayıncılık, çeviren: murat demir, basım yılı 2015
İlkokullarda yılda en az bir kez Okul Aile Birliği toplantısı yapılır. Velilerin ancak yüzde beşi gelir bu toplantılara. Bu işbirliği yüzündendir ki maşallah yıllar yılı çocuklarımız çok psikolojik ve de pedagojik olaraktan yetiştirilirler. Bir de Sınıf Aile Birliği toplantıları yapardık. Bu, yılda iki kez yapılır, birincisi ilk dönemde,
-Bunu sana kim söyledi? -Okulda söylediler. Kitaplarda da böyle yazıyor... Yanıtım onu rahatlatıyor... -Kitapları boş ver! diye öğütlüyor bana. Yalan hep kitaplarda yazılanlar! Kendi kendine usulca gülüyor: -Salaklar, neler uyduruyorlar! Tanrı var ama annesi yok, öyle mi? O zaman Tanrı'yı kim doğurdu?
Senden neler beklediklerini söylediler. O beklenen şeylerin her biri ne bahasına olacak, bunu bilir misin?.. Daha iyi bunu bilme, şimdiden öğrenme, belki onu şu dakikada görürsen geri döner ve koşarak buradan kaçarsın.
Sayfa 932 - özgürKitabı okuyor
Reklam
Bir şarkıydı, öylesine yazılıydı, Bir anlamdi, öylesine bozuktu, Bir savaştı, öylesine azildi. Belirli bir yerde durmak için Neler-neler çizildi, Neler-neler yazıldı, Ben dinledim birini; Nasıl söylenecekse, Öylesine susuldu. Bir-ağiz'dan söylediler, olmadı. Türlü-türlü derdiler, olmadı. Tesbih gibi, dillerinde çözüldü.
Sayfa 30 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
SÜRVEYAN HEKİM “Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında. Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur. Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız. Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-3/Kitabı okudu
LOJMAN Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-2/Kitabı okudu
Geri112
190 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.