Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mükemmel bir kitap, okuyun okutturun.
Nietzsche’nin o sözlerini bir düşünün! Ümidin en büyük kötülük olduğunu söylemesi! Hakikat, onsuz yaşayamayacağımız bir yanlıştır demesi!  Hakikatin düşmanı yalanlar değil, inançlardır demesi! Ölümün son iyiliği bir daha ölünemeyecek olması demesi! . ..  Nietzsche haklıydı...
İşte bu yüzden daha çok okuyun, okutturun!
Daha çok kelimeye aşina çocuklar işte bu yüzden okula başladıklarında öğrenmeye hazır oluyorlar. Kelime hâzinesi geniş olan çocuk, arkadaşlarından birkaç adım önde başlıyor. Çünkü o çocuk öğretmenin ne dediğini daha çabuk anlıyor, diğer grup ise yönergeleri izlemekte zorlanıyor.
Reklam
lütfen okuyun, okutturun..
Bir hadiste Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: " Üç kişi vardır ki onlara yardım etmek Allah üzerine bir haktır: Efendisiyle yazışma yapan köle, nâmusunu korumak niyetiyle evlenen kişi, Allâh yolunda cihada çıkan mücahid." [Tirmizi, "Fezâilü'l-Cihâd", 20,Nesâi, "Nikâh",5] "Hocam! Evlendik ama 120 aydır iki yakamız bir araya gelmedi! " Şeklinde bir itirazda bulunabilirsiniz. Bunun örnekleri çok ve nedeni de bellidir. Allah sana "Evlen! " dedi. " Boyundan büyük işlere bulaş, gösteriş yap, riya yap, herkes nasıl yapıyorsa aynısını yap, israfa kapı aç, Allah'ı memnun etme adına gayretin olacağına insanları memnun etme adına gayret et, kazancının kat kat fazlası borç al! " demedi ki! Ayağını yorganına göre uzat, riyaya bulaşma, imkânlar nispetinde bir şeyler yap, Allah'ı bu işe kefil tut! Bak bakalım Allah sana yardım ediyor mu etmiyor mu? Bu anlamda nikâh berekettir. Böyle bir bereket bolluk getirir.
Siyer YayınlarıKitabı okudu
Okuyun, okutturun!
Sabahattin Ali'nin suçu ne idi? Sabahattin Ali kendi suçunu itiraf ediyor aslında öldürülmeden bir yıl önce: "Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: 'Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengi bizi bozuyor...' Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu."
Sayfa 153 - Ali Baba,1. Sayı, 25 Kasım 1947Kitabı okudu
Ahmet Ümit'i okuyun, okutturun**
"Hep söylediğim gibi bizi buluşturan genç bedenlerimizin arzularından çok, boyun eğmeyen kalplerimizdi, yeni olanı keşfetmeye açlık duyan ruhlarımızdı. Sen edebiyatı seçmemizi istedin. Evet, edebiyat, sonsuz bir isyandı. Politika gibi sadece bu devirle, bu dönemle, bugünle sınırlı değildi. Evet, belki edebiyat kurtarıcımız olabilirdi..."
Sayfa 49
"Üretmezsek aç kalırız , üretirsek dünyayı besleriz . Türkiye böyle bir ülke" Pandemiyle eve kapandığımız ve ardından doğal ürünlere yönelimimiz sonucunda bir çok besinin gdo (genetiği değiştirilmiş) lu veya ithal olduğunu ve ardından bakliyat konusunda İç Anadolunun üretim açısından bir cennet fakat bunun kullanılmadığı gerçeğiyle yüzleştik . Türkiye 'nin tarım konusunda elverişli fakat bunun kullanılmayıp günü kurtarmak için uygulanan siyasi politikalar sonucunda nasıl boşa gittiğini tokat gibi yüzümüze vuran bir kitap . Mutlaka okuyun ve okutturun . Şehirde hayat bitecek ve hepimizin döneceği o güzel topraklar bizi orada bekliyor olacak ...
Reklam
Okuyun, okutturun
Oysa kendini mutsuz hissetmek, anlam üzerine düşünmekiçin, yani vakitlice anlamı sorgulamak için bir vesile olabilirdi. Mutsuz olmanın bizzat bir tür hastalık olarak görülmesinin anlamı nedir, bu bakımdan? Hakikatte hasta olan kimdir? Niçin bir insanın hızlı tesirli ilaçların da yardımıyla bir an evvel “dipten kurtulmak” için her şeyiyle çabalaması gereksin? Niçin, kötü hissettiğinde, mümkün olduğunca çabuk “daha iyi hissetmek” için her yola başvurması gereksin? Yönünü yeniden tayin etmek için düşünmesi, hayatında, çevresinde, toplumda yanlış gidenin ne olduğunu ve kuvvetini topladığında doğrusunu yapmak için elinden neler gelebileceğini sorgulaması gerekmez mi?
Bu eseri okuyun, okutturun.
Her kitapta olduğu gibi kitabın başında annemin düzgün ve itinalı el yazısıyla şöyle yazıyordu: Coral Costello, 10,5 yaşında. Benim şu anki yaşım. Yazıya dokunurken ellerim titredi. Bu onun bir parçasıydı, tam da benim yaşımdayken. Coral küçük bir kızdı, benim annem olmadan çok uzun zaman önce. Bu kitap en sevdiklerinden miydi? Bu önemli değildi ki. Her halükarda okuyacaktım, tıpkı zaman içinde diğer tüm kitaplarını okuyacağım gibi. Nefesimi tutarak sayfaları çevirdim. Onun gözleri de aynı kelimeleri takip etmişti. Aynı hikaye onun zihninde de canlanmıştı, şimdi benim zihnimde canlandığı gibi. Bu kitap boyunca birbirimize bağlanmıştık. İşte yine zihnimin içindeydi, güneş ışığı gibi bana gülümsüyordu. Kitaplar size hikayelerden fazlasını verir. Kitaplar size kaybettiğiniz insanları geri verir. Keşke burada olsaydı diye düşündüm. Bunu her şeyden çok istedim. Gözlerimi kapadım ve diledim, diledim ve diledim öyle güçlü bir şekilde diledim ki bir an zihnim çatlayacak gibi geldi.
Prens Çıplak
Aslında nasıl anlatacağımı, duygularımı nasıl ifade edebileceğimi bilmiyorum. Farilya çocuk yaşında ailesini kaybetmiş hayatını şiddete uğramış kadın ve çocuklara adamış. Ama maalesef katıldığı bir yemek sonrası aşk Farilya'nın kapısını çalar ve gözüne bir perde iner. Gözü aşktan kör olunca her şeye bir bahane bulur ve kendi hayatına ona göre yön vermeye çalışır. Karşısına çıkan Prens kılıklı Batu'nun amacı başkadır ama Farilya bunun farkında değildir. Ay daha neler neler anlatırım da kitabı okuyup aynı duyguları sizler de yaşayın isterim. Aşk denen şey ne kadar masum ve güzel bir şey aslında ama günümüzde aşk maskesi altında insanları o kadar çabuk kandırabiliyorlar ki bunun ispatını #prensçıplak ta görebiliyoruz Farkındalık yaratan, şiddet konusuna dikkat çeken bu kitabı okuyun ve okutturun.
Zaman Çarkı’nı okuyun, okutturun.
Aes Sedai Rand'a döndü. "Yarın konuşacağız. Avcını ağını bekleyen keklik gibi oturamazsın." Rand yanıt vermeden kapıya yönelmişti bile. Lan Rand'a, bir şey diyecekmiş gibi baktı, ama bir şey söylemeden Aes Sedai'yi takip etti. "Rand?" dedi Perrin. "Ne yapmamız gerekiyorsa onu yaparız." dedi Rand, ellerinin arasındaki berrak kabzadan başını kaldırmadı. "Ne yapmamız gerekiyorsa onu yaparız."
Reklam
“Daha çok anlat” dedim. “Hoşuna gidiyor mu?” “Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.” “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?” “Gider gibi yaparız.” söyleyecek çok şey var ama en güzeli okuyun, okutturun!
Okuyun, okutturun bunu!!!
Ama biz asla yeniden genç olmayacağız. Yirmi yaşındayken içimizde nabız gibi atan neşe damarı pörsüyecek. Kolumuz, bacağımız güçten düşecek, duyularımız körelecek. Ah, gençlik! Gençlik.
Sayfa 114 - Everest yay. sansürsüz baskı
sen yazmak için doğmuşsun
Bir solukta okuyup yaşayarak sindireceğiniz bir kitap. Okuyun okutturun
Sayfa 144 - gregorsamsamsiKitabı okudu
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.