Kitabın giriş cümlesi dönemi çok güzel özetliyor. Bir tarafta açlıktan ölen, bir mezarı bile olmayan, soyluların arabaları kadar değer görmeyen halk diğer tarafta şatafatlı saraylarda oturan, balodan baloya gezen, halk ekmek bulamıyorsa ot yesin diyen soylular...
Halk böylesine bir açlığın, sefaletin ve adaletsizliğin içindeyken soylular için böyle bir son kaçınılmazdı. Yiyecek ekmek bulamayan halk ya sefalet içinde ölüp gidecek ya da intikam arzusuyla beslenip, ne olursa olsun adaleti ellerine alacakları güne kadar hayatta kalacaklardı. Ve hayatta kalanlar ölüp gidenlerin intikamını da içinde taşıdı. İntikamlarını böylesine büyütmüş bir halk tabi ki adaleti eline aldığında taş üstünde taş bırakmazdı.
Oysa adalet, adalet içindir. Ona ya da buna hizmet eden adalet önünde sonunda oklarını hizmet edilene çevirir. Ve böyle bir adaletin getirdiği tek şey kandır.
"Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm!" nidalarıyla gelen bu devrim de adaleti getiremedi ama en kanlı şekilde intikamını aldı...