Tüm o saniyeler boyunca onu ne kadar özlemiş olduğumu düşündüm, ona karşı hissettiğim her şey zehirli birer iğne gibi kalbime batıyordu. Bütündolaşım sistemimde o vardı, o ve bütün zaman boyunca bırakıldığım onsuzluk...
Etrafınızda kimse yoksa yalnız olduğunuzu hissedebilirsiniz ama etrafınızda çok alıştığınız biri yoksa eğer, bunun adı yalnızlık değil, onsuzluk oluyor
Ömrüm boyunca babamın varlığı bana sınavmış gibi lanse edildi... fakat o öldüğünden beri anlıyorum ki asıl sınav onsuzluk ve onsuz bıraktıklarıylaydı..
O ne yaparsa yapsın ondan kopamamak...
Bazen içimizdeki boşluk duygusu o kadar yoğun ve derindir ki, hayatımıza aldığımız bize iyi geldiğini düşündüğümüz, çocukluğumuzdan parçalar taşıyan kişiyi o boşluğa oturturuz.
O gitmesin diye elimizden gelen her şeyi yaparız. Gittiği an hemen dönmesini bekleriz. Bizi hırpalasa da onsuzluk, boşluk duygusundan daha kötü hale gelmeye başlamıştır. Onsuzluğa katlanamayız.
Hiçbir şey hissetmemektense veya boşluğun getirdiği o acıyı, ona olan özlemin ağırlığını hissetmektense, bu acıya razı oluruz. Ne yaparsa yapsın affederiz.
Peki bu kadar acı çekmeye gerek var mıdır?
Sanırım iç meselelerimizi yansıtıp bağımlılık geliştirdiğimiz sağlıksız kişilerden uzaklaşmanın tek yolu içe dönmek. Çözüm dışarıdaki insanda değil, içerideki sende...
Ne demiştik, durduğun yerde değersiz bir bütün olarak kalmaktansa, parçalana parçalana gitmenin büyük doğruluğuna inan...
Kendine inan ve güven.. Ve en önemlisi kendine olan o saygıyı kaybetme :) geçecek...