Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Orta Asya'da, yazılı kaynaklara göre altıncı yüzyılda Türk adlı bir kavim ortaya çıktı. Çeşitli nedenlerle kavim asırlar sonra dünyaca başka eşi görülmeyen yüzyıllar sürecek bir göçe başlayarak Batı Asya, Orta Doğu, Mezopotamya ve Anadolu topraklarında kademe kademe hüküm sürdü. Türklerin ilerlemeleri Küçük Asya adı verilen Anadolu'nun batısında Roma İmparatorluğuyla karşılaştıklarında durdu. Yüzlerce yıldır Araplar, Slavlar, Hunlar, İranlılar, 'Bulgarlar ve Macarların tıkanıp kaldıkları yerde Türkler de yolun sonuna gelmişlerdi. On beşinci yüzyılın ortasında, 19 yaşındaki bir genç bütün dünyanın kaderini değiştirecek bir olayı gerçekleştirmek üzereydi.
TÜRKİYE Batı ile İslam dünyası arasındaki ilişkiler, bölgede ve dünyanın geri kalanında savaş ile barışın kaderi büyük ölçüde Türkiye'nin geleceğine bağlı. 2030 yılından önce 100 milyonluk nüfusa ve yüzyılın sonundan önce 150 milyonluk nüfusa ulaşabilecek bu ülkenin karşısında üç gelecek olacak: 1- Avrupa Birliği'ne kabul edilirse, eksik olan Müslüman boyutunu katıp, Birliğin evrensel misyonuna tekrar kavuşmasını sağlar. Türkler bugün bu seçenekten yana; 2- Orta Asya'da biraz da Amerikan petrol şirketleri adına yöneteceği bir imparatorluğun merkezine dönüşür. Eğer Türkler, Avrupa yolunun sonsuza dek onlara kapalı olacağına inanırsa, eninde sonunda bu ikinci seçenek gerçekleşir. 3- Biri Avrupa'da, diğeri Orta Asya'da üçüncüsü de Güneydoğusunda olmak üzere ÜÇ PARÇAYA AYRILABİLİR. Birinci çözüm Avrupa için, ikincisi ABD için en iyi seçenek olur. Üçüncü çözümse; eğer barışçı bir şekilde gerçekleşmez ise DÜNYADAKİ FOSİL ENERJİ kaynaklarının yarısı bulunan bölgede uzun süreli bir kargaşa ortamı başlatabilir.
Sayfa 289Kitabı okudu
Reklam
''Sahi kimdik biz? Orta Asya steplerinden gelip, bu toprakların uygarlıklar kurmuş halklarıyla karışarak yeni bir imparatorluk kurmuş bir milletin kendini kaybetmiş çocukları... Kendini kaybetmiş... Şu kaybettiğimiz kendimiz neydi acaba? Irkımız mı? Dinimiz mi? Onurumuz mu? Aklımız mı? Hafızamız mı? Toplumsal psikolojik füg... Bir toplumun geçici olarak hafıza kaybı... Geçici olduğundan pek emin değildim ama bir hafıza kaybımız olduğu muhakkaktı. Çünkü her gelen hükümdar, her gelen iktidar, tarihi kendi çıkarına göre yeniden yazdırıyordu. Çıkarlara göre yazılan tarihin gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktu.''
Sayfa 171
Yazılı edebiyat olmazsa hiçbir dil gelişmez, on bin yıl geçse de yazılı edebiyat olmazsa hiç gelişemez. Orta Asya dillerinin böyle değişmeden kalmasının sebebi yazılı edebiyatları olmamasındandır.
Osman Bey, Orta Asya'dan getirdikleri birçok hasleti yerine getirmek için çırpınırdı. Babası Ertuğrul Gazi'nin ve dahi diğer savaş arkadaşlarının anlattıklarıyla yüreği daha şimdiden Edebali'ye kaymıştı.
Son buzullar çekilip, Orta Asya'nın büyük bir kısmı kuruduktan sonra, tarihten evvelki devirlerin bizden en uzak asırlarında güney Sibirya ile bugün Kırgız stepleri adını taşıyan kıtalar ırmaklar, göllerle dolu gayet verimli sahalar oluşturuyordu. Burada müsait şartlar sayesinde Türkler medeniyetçe gelişerek gayet yoğun bir maden medeniyeti kurmuşlardı. Bu devirde bu sahada yaşayan Türkler aynı zamanda ziraatçi idiler. Ziraat ve madenciliğe dair sözler bütün Türk lehçelerinde aynıdır. Bu, Türklerin, dünyaya yayılmadan evvel bütün Türklerin aynı sahada yaşadıkları zaman dahi ziraatla uğraşmış, maden işlemesini bilmiş olduklarını ispat eder.... Bu devirdeki Türk medeniyetinin en önemli eserleri Kurganlardır.
Sayfa 325Kitabı okudu
Reklam
’’Kazayağı motifi, doğum sırasında tehlikeli bir durumun ortaya çıkması halinde koruyucu tanrıçanın yardım etmesini sağlamak amacıyla kullanılmıştır.’’ ’’Kazayağı, Orta Asya Türk mührüdür. İşlemelere, halı motiflerine, mezar taşlarına kazayağı motifi işlenir. ‘Bu mezarda; anaerkil, Oğuz boyundan bir Türk yatıyor’ demektir.’’
‘’Çünkü Orta Asya, bir coğrafya kavramıdır: Türkistan ifadesi ise, Türk’e aidiyetlik manası taşır.’’
‘’ Pirinçle beslenen Çinli ve Hintliler'in bu çoğalmasına karşılık savaşçı ve üstün Türk ırkının Orta Asya'daki çöküşünü yalnız hayvani gıda ile beslenmekte buluyordu. Buna karşılık Ön Asya'daki Türklüğün devamı büyük ölçüde tahılla beslenmesinde idi. (Dr. Hasan Ferit Cansever’e)’’
‘’ Ahi Evren, Anadolu'da esnaf teşkilatını kurmuşmuş. Bu teşkilat Orta Asya'dan gelen bir Oğuz türesi imiş. Göçebe Oğuzlardaki esnaf teşkilatı... Aklımız Tanrı'ya emanet!... Hele koca Çalışma Bakanı'nın, bu masallara inandığı yetmiyormuş gibi bu adamın adını "Ahi Evran" diye okuması da ayrı bir festivaldi. "Ahı" ve eski şekliyle "akı" Türkçe bir kelime olup "cömert, yiğit, dost" anlamındadır. "Evren" ise hem "ejder", hem de "kâinat" manasına gelip erkek adı olarak kullanılır. "Ahi" ise Farsça bir kelime olup "ahlı", "ah çeken" demektir ve şairlerin mahlas diye kullandığı uydurma bir kelimedir. Hatta Yavuz Sultan Selim çağında Ahi mahlaslı bir şair yaşamıştır.’’
Reklam
‘’ Sırası gelmişken burada bir noktayı da aydınlatmak istiyorum: Türkler'in kırk ülkede kırk devlet değil, Orta Asya ve onun devamı olan doğu Avrupa’daki geniş bölgede bir, Önasya'da da diğer bir devlet olarak başlıca iki devlet kurmuş olduğunu, şimdiye kadar devlet diye bilinen isimlerin hanedan adı olduğunu ilk defa ben yazmışımdır.’’
Orta Asya'da erkeklerle kadınlar bugün dahi tokalaşmazlar. Genellikle erkek selam verir. kadın da onun omuzuna elini koyar. Bazen erkekler de kadının omuzuna elini koyarak tokalaşmış olurlar.''
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.