EVLİLİK ÜZERİNE
200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem
Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir.
Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır.
Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki
Halkın toplumdaki yeri,hele Ortaçağ’da, bir çocuğun ailedeki yerine benzer. Halk da çocuk kadar cahil,kafaca ve zekaca onun kadar gelişmemiş haldedir. Halk da tıpkı çocuk gibi merhamet nedir,bilmez.
Halkın toplumdaki yeri, hele ortaçağda, bir çocuğun ailedeki yerine benzer. Halk da çocuk kadar cahil, kafaca ve zekaca onun kadar gelişmemiş haldedir. Halk da tıpkı çocuk gibi merhamet nedir, bilmez.
Bilinen kısa ismi ile İbn Tufeyl (ö. 1185), bir İslam devleti olarak Ortaçağ’da, Güney İspanya’da kurulmuş olan Endülüs’te yaşamış, pek çok bilim alanında uzmanlaşmış bir Arap Müslümandı. Ünlü kitabının ve kahramanının ismi Hayy bin Yakzan idi.
Hayy'in kısaca özetleyeceğimiz öyküsü "yeryüzünün en ılıman ve mükemmel havasına sahip,"
Tarım öncesi zamanlarda, avcı-toplayıcı alalarımızın ortala-ma ömrü 20-30 yıldı. Ortaçağda ve
Geç Roma dönemi Avru-pasında da öyle. Ortalama ömrün 40 civarını bulması, ancak 1870'lerde
gerçekleşebildi. Yaşam süresi 1915'te 50ye, 1930'da 60'a, 1955'te 70'e yükseldi; bugünse (erkekler
için biraz daha kısa, kadınlar
“ Ortaçağ’da yaşamış bir köylü, bir ev hanımı, bir kumaşçı bizim tarih ufkumuzda kaybolup gider. Oysa bir derebeyinin mülk defteri, kronikler, seyyahların hikâyeleri, başrahibin kayıtları, ev idaresi konulu öğretici eserler, aile mektupları koleksiyonları, evler, kitabeler ve vasiyetnameler araştırmacılar için bulunmaz birer kaynak niteliğindedir.
"Günah her şeyden önce Tanrı'ya karşı değil kendimize karşı işlenir."
Dinler ve Tanrı olmasa dünyada kötülükler ve günahlar artar mı? Sonunda cezalandırılmayacağını düşünen insan bütün kötülük ve günahları kendisine mübah mı görür? Peki, dinler ve Tanrı kötülüklerin ve günahlarının önüne ne kadar geçebilmiştir?
1937 yılında Jung,
Kalabalıktaki halk neyse,ortaçağda,ailede çocuk da o anlama geliyordu.Denebilir ki anlayış ve düşünce yaşı çocuklukta kaldıkça,çocuklar için denildiği gibi: "Çocukluk yaşları acımasızdır."
Ortaçağ’da yaşam standartlarının neden iyiye gitmediğinin alternatif bir açıklamasını rahip Thomas Malthus yapmıştır. 18. yüzyılın sonlarında fikirlerini kaleme alan Malthus’a göre yoksullar sorumsuzdu. Onlara bir inek daha otlatmak için toprak verirseniz daha çok çocuk yaparlardı. .. Malthus tuzağı fikrini çürüten örnekler Ortaçağ Avrupa’sı ile sınırlı değildir. Ortaçağ Avrupa’sı örneğinde, çoğu insanın yoksullaşması ve geri kalmasına yol açan şey, yanlış bir teknoloji rotasına saplanıp kalan, eşitlikten uzak, dayatma ve baskıya dayalı toplum düzeniydi.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yayınladığı bu kitap hakkında iki tane inceleme yazacağım. 1. İnceleme çağdaş ve ilgili mefhumlar, çağdaşlık değerleri , çağdaş eğitim alanları ve o alanlardaki amaç ve yöntemler, bize düşen sorumluluklar konularını içerecek.
Çağdaş eğitim konusuna geçmeden önce, çağdaş ve eğitim mefhumları üzerinde durmamız
_Tanrı, ilk ateisttir. Ateistler
_Tanrı, ilk masondur. Masonlar
_Orospu çocuğu. Marques de Sade
_Herkesin tanrısı kendine benzer. Yamyamların tanrısı bir yamyam; savaşçıların tanrısı bir savaşçı; hırsızların tanrısı hırsız; aşıklarınki de aşk tanrısı olacaktır. Ralph Emerson
_Trakyalılara göre tanrı, sarışın ve mavi gözlüdür. Öküzlerin elleri
Avrupa bin yıl kadar, hemen hemen Eflâtun’un hayâl ettiği gibi bir bekçiler sınıfı tarafından yönetilmiştir. Ortaçağda Hıristiyanlık dünyası üç sınıfa ayrılırdı: İşçiler, Askerler ve Kilise Adamları. Sayıca az da olsa, bu son sınıf, kültür araçlarını ve imkânlarını tekelinde tutuyor ve yeryüzünün en güçlü kıtasının yarısını, sınırsız denecek bir egemenlikle yönetiyordu. Din adamları sınıfı, Eflâtun’un bekçileri gibi, halkın oyuyla yetki sahibi olmamışlardı, din bilimindeki ve yöneticilik görevinde gösterdikleri yetenek ve belki de, yakınlarının devlet ve kilise üzerindeki etkileri sâyesinde bu mevkîe yükselmişlerdi. İktidarda oldukları dönemin ikinci yarısında, kilise adamları Eflâtun’un dileyeceği gibi aile kaygılarından uzaktılar. Bazı durumlardaysa, bekçilere tanınan çocuk yetiştirme özgürlüğünden de oldukça yararlanabilmişlerdi. Bekârlık, din adamlarının gücünün psikolojik yapısından ileri geliyordu. Çünkü, bir kere ailenin sınırlayıcı bencilliğiyle engellenmiyorlardı. Öte yandan şehvete yenilmemeleri, halkın onlara karşı gösterdiği saygıyı artırıyor ve günahkârların günah çıkarma yerlerinde, hayatlarını bütün çıplaklığıyle açığa vurmaya hazır olmaları da bu saygıyı besliyordu.
Neden alim yetiştiremiyoruz?
Prof.Dr. Mehmet Akif Koç’un konuşmasından geniş bir özet sunuyoruz:
Hicri ilk üç asırda ne zaman ne gerekmişse ulema onu görmüş ihtiyacı karşılama teşebbüsüne girişmişler. Mesela Hicri dördüncü asırda İbn-i Nedim’in fihristiyle karşılaşıyoruz, daha önce yok. Dört asır boyunca bütün alanlarda ilim kaleme alınmış,